Abra
Abra, Altay
şamanlığında, yeraltındaki büyük denizde (Tengiz) yaşadığına inanılan, Erlik
hizmetlisi, timsah biçimli efsane yaratığı. Abura diye bir söylenişi de vardır.
Yeşil bir kumaştan yapılmış ve örgülerle süslenmiş Abra'nın tasviri, şamanın
giysisine asılır. Abra'nın başı puhu tüyleri (ülberk) ile süslenir. Gözü,
parlak bakır düğmelerden, ayakları da genellikle kırmızı kumaşlardan seçilmiş
yamalardan yapılır. Bunlara, örülmüş dokuz püskül eklenir.
Alkarısı
Alkarısı,
lohusa dönemindeki kadınlara ve atlara musallat olduğuna inanılan yaratıktır.
Efsanenin temeli Şamanizm'e kadar uzanır. İnanışa göre lohusaların ve yeni
doğmuş çocukların ciğerleriyle beslenir. Alkarısınden korunmak için çeşitli
çarelerin olduğuna inanılır. Lohusa kadını yalnız bırakmamak, ışıkları sürekli
yakmak, başucuna Kuran koymak, yüzünü kırmızı örtüyle örtmek bunlardan
bazılarıdır. Aynı zamanda Lilith'e karşılık gelmektedir. Lilith'in Adem'in ilk
karısı olduğuna ve onunla aynı anda yaratıldığı için Adem'e tabi olmayı
reddettiğine ve bu yüzden lanetlendiğine inanılır. Alkarısı; Abası, Orta ve
Batı Türklerinde Albastı, Osmanlı metinlerinde Albız, Uranha-Tuba Türklerinde
Albis, Altay Türklerinde Almış ismini alan karakteristik bir motif olarak
karşımıza çıkar.
Azmıç
'Azmıç'ın
adı, 'az' köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır. Karaçay -
Balkarların inançlarına göre Şeytâni bir ruh. Belli bir görüntüsü yoktur.
İnsanlara düşmandır, kurbanları tek başına yola çıkan insanlardır. Azmıç bu
insanları onu tanıyan birisinin sesiyle çağırır. İnsan dönüp cevap verirse
Azmıç'ın buyruğu altına girer. Azmıç da bu insanı kayalıklardan aşağı atar.
Bahamut
Arap
mitolojisinde orjinalde su ile ilgili bir figürdür. Fakat modernizasyon işlemi
sırasında bu figür büyük oranda değiştirilmiştir. Bahamut engin bir denizde
yaşayan dev bir balıktır. Kujata isimli dört bin göz, kulak, burun, ağız, dil
ve ayağa sahip dev bir boğayı destekler.
Basilisk
Avrupa hikâyelerinde
adı geçen efsanevi bir canavardır.Binlerce yıl yaşayabilen bir ejderhadır.
Sadece zehirli dişleriyle öldürür. Bakışlarıyla da öldürebilmesi efsanedir.
Basilisk kelimesinin aslı Yunanca kral demek olan basiliskos dur. Latincesi
Basiliscus'tur. Naturalis Historia of Pliny the Elder'e göre basilisk oldukça
zehirli küçük bir yılandır ve dişleri kadar bakışları da öldürücüdür. Basilisk
genellikle bir yılan bazen de başı horoz, kuyruğu yılan şeklinde tarif edilir.
Yunanca adı "küçük kral" anlamına geldiği için basiliske yılanların
kralı denir. Ağzından ateş çıktığı ve sadece tıslamasıyla da öldürebildiği
söylenir. Akrep gibi kuru iklimleri tercih eder. Isırığı kurbabını hidrofobik
hale getirir. Yanlızca tilki ve o zamanlar öldürücü bir zehir salgılayan
gelincik tarafından öldürülebilir. Başka bir kaynağa göre de horoz ötüşü
basilisk için ölümcüldür.Horoz ötüşü duyduğunda birkaç saniye içerisinde ölür.
Bir basilisk
"karakurbağasının altında kırılan horoz yumurtasından" doğar. Gerçekte
şekil değiştiren bir ejderhadır ve başka ejderhaların sekillerine girer.Ve yarı
kuş yarı ejderha Kokatris(cocatrice) ile karıştırılır.
Harry Potter
serisinin ikinci kitabı olan Sırlar Odası nda varlığı geçmiştir.Basilisk'e
birçok kişi dolaylı yoldan baktığı için taşlaşmıştır.
Bennu
Mısır
mitolojisinde Güneş Tanrısı Ra'nın ruhuna sahip olduğu söylenen balıkçıla
benzeyen bir kuştur. Ayrıca bu mitolojiye göre, Bennu kendini Ra Tapınağı'nın
çevresinde olan kutsal bir ağacın alevinden oluşturmuştur. Başka bir versiyona
göre de, Bennu Osiris'in kalbindeki çatlaktan dışarı çıkmıştır. Bennu, gri,
mavi, mor ya da beyaz balıkçıl olarak resmedilmiştir.
Bukrek
Altay
şamanlığında, "Sangal" isimli kötü ejderle uzun yıllar savaş yapmış,
kertenkele görüntülü olan bir ejderdir. Denizleri (Tengiz) birbirine bağlayan
ve üst denizlerde yaşadığına inanılan efsane yaratıktır. "Bukra"
biçiminde söylenişi de vardır. Uçamayan çok az ejderden birisidir. Uzun bir
boynu vardir; fakat çok sağlam ve güçlü pençeleri vardir. Sesi çok güzeldir ve
çok uzaktan duyulabilir. Sesini duyan kötü ejderler ondan kaçarlar. Sangal ile
olan 9 yıl boyunca süren savaşı kazandıktan sonra kuyruğunun ucunda taşıdığı
yelpazeyi Anadolu'da bir yere saklayIp hâlen yaşadığı üst denizlere gitmiştir.
Efsaneye göre her bin yılda bir kez Anadolu'da gezinip duruma gözkulak olurmuş.
Bunyip
Bunyip
(genelde şeytan yada ruh şeklinde çevrilir.) Aborjin inancında suda yaşayan bir
deniz canavarıdır. Bazı insanlar bunyipi gördüklerini söyleselerse de bunyip şu
an diğer aborjin inancındaki canavarlar gibi mitolojiktir. Çeşitli hesaplar ve
bunyip hakkında açıklamalar Avustralya kolonilerinin ilk kuruluşlarından beri
yapılmıştır. Avustralya'da en çok tanınan efsanevi yaratıktır. Bunyip tanımları
büyük ölçüde değişmektedir. Aborjin açıklamalarda ortak özellikleri bir
köpek-yüz, koyu kürk, at kuyruklu, palet gibi veya boynuzlu bir ördek gibi
olmalarıdır. Genelde bataklıklarda yaşadıkları söylense de, nehirlerde,
göllerde ve diğer su kaynaklarında yaşadığı da anlatılmaktadır.
Cadı
Cadı, birçok
dinde ve mitolojide doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kadın. Cadılar mistik
olarak bakıldığında gerçekte sadece kadınlardan oluşur. Cadılık ve büyücülük
kavramlarına da değinildiğinde, bilinenin aksine, her büyücü kadın, bir cadı
değildir, fakat bir cadı aynı zamanda iyi bir büyücüdür. Hipnoz ve büyü
arasında ne denli bir fark varsa, büyücülük ve cadılık arasında bir o kadar
fark vardır. Çünkü bir büyücü sadece Ruhani Varlıklardan Faydalanılarak Yapılan
bir sihir türünü kullanabilir fakat bir Cadı ise hem Ruhani Varlıklardan
Faydalanılarak Yapılan bir sihir türünü hem de Ruh Gücüne Dayanılarak Orataya
Konan bir sihir türünü kullanır. Bundan dolayı bir cadı, bir büyücüden, gücün
kötüye kullanılması açısından çok daha güçlüdür.
Çarşamba
karısı
Türkçe'de
'saçı başı karmakarışık, üstü başı özensiz kadın' anlamında kullanılır, zaman
zaman Alkarısı'na tekabül eder. Çarşamba gecesi işe başlanırsa, kızan ve o eve
kötülük yapan kötücül çirkin bir kadın olarak tanımlanan Çarşamba Karısı, gelip
-genelde- evin çocuğunu her kesin gözü önünde alıp götürür. ('Kaçırmak'ta,
kaçırılan canlı ya da cansız nesnenin sahibinden korkma duygusu ile 'Aman bu
çocuğun sahipleri gelmeden kendisini alıp kaçırayım' şeklinde tanımlanabilecek
bir telaş gizlidir. Oysa Çarşamba Karısı hortlak veya hayalettir ki hortlak ve
hayaletlerin de ne çocuğun anne babası, ne de bir başkasından herhangi bir
korkusu bulunabilir ve bu nedenle de bahsini geçirdiğim Çarşamba Karısı'nın
çocukları kaçırması değil, onları herkesin gözü önünde alıp gitmesi söz konusu
edilmelidir) Yine anadolu inançlarında haftanın belirli bir günü, yarım kalan
işlerin olduğu evlere gelerek işleri karıştıran, insanlara kötülük yapan dişi
varlık olarak tanımlanır. Mitolojik bir yaratıktan ziyade hortlak, hayalet,
-genel anlamda- cin, peri, öcü, dunganga türünde bir memorat unsurudur.
Çay Ninesi
Su merasimi
ile bağlantısı olan olan mitolojik bir varlık. Yaşlı kadın kılığında, çayda
(ırmakta) yaşadığına inanılır. 'Çay Ninesi', köprüden geçerken suya çok
bakılırsa kızar ve insanın başını döndürür. Başı dönen insanın gözleri kararır
ve çaya düşer.
Chupacabra
Chubacabra
ilk kez 1995 yılında Porto Riko'da görüldüğü iddia edilen keçi, tavşan, köpek,
tavuk ve benzeri hayvanların kanını emerek öldürdüğü söylenilen efsanevi bir
yaratıktır. Amerika'daki iddialara göre tüysüz bir köpeğe benzediği söylenen
bir yaratık, Porto Riko'daki söylentilere göre ise iki ayakları üzerinde
durabildiği söylenen korkunç görünümlü bir canlıdır. Cabra; keçi, Chupa; emen
anlamına gelir. Hayal ürünü bir yaratık olduğuda söylenmektedir. Tüysüz
olmasının yada öyle görünmesinin nedeni bazı uzmanlar tarafından uyuz olmuş bir
köpek olabileceği yönündedir.
Dabbe'tül
Arz
Dabbet,
İslam eskatolojisinde yer alan bir terim ve İslam alimlerinin ne olduğu
hakkında ortak bir zeminde buluşamadıkları bir varlıktır. Kıyamete çok yakın
çıkacağına inanılan bu varlık, topraktan çıkacak ya da topraktan
yaratılacaktır. Dabbe'tül Arz'dan İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'ın 82. suresinde
bahsedilmektedir:"Kıyamet hakkındaki sözün gerçekleşme zamanı yaklaşınca
onlara yerden bir dabbe (canlı) çıkarırız. O da insanların bizim ayetlerimize,
(özellikle kıyamete dair ayetlerimize) inanmadıklarını söyler."(Neml
Suresi, 82) İslam tarihinde Dabbe'tül Arz hakkında çok tartışmalar yaşanmış ve
hiçbir zaman kesin bir hükme varılamamıştır. Fakat inanılan gerçek, kıyamete
yakın Dabbe’tül Arz'ın mutlaka çıkacağı ve de dabbenin ne olduğunu Allah'ın
bildiğidir. Bu canlının bazı hadislerde ve rivayetlerde geçtiği kadarıyla bir
insan olması tezini güçlendirmektedir.
Demirkıynak
Bigadiç
dağlarında yaşayan, her kılığa girebilen, korkunç sesler çıkararak insanların
delirmelerine sebep olan, çok pis kokulu kötücül bir yaratıktır. Sudan çok
korkar. O göründüğü anda akarsu veya göle giren insanlara bir zarar veremeyeceğine
inanılır.
Deniz kızı
Deniz kızları,
belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık
kuyruğuna sahip olan efsaneleşmiş düşsel inanışlardır. Dünya üzerinde birçok
kültürde deniz kızları farklı, ama birbirine çok yakın şekillerde
betimlenmiştir. Sirenler gibi bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip
onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına
ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlar. Diğer hikâyelerde ise deniz
kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları
olarak betimlenmişlerdir. Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında
yaşamaya da davet ederler. Hans Christian Andersen'in Küçük Deniz Kızı'ında ise
deniz kızlarından bazılarının erkekleri denizin altına doğru çekerken
insanların su altında nefes alamadıklarını unuttukları ya da bilmedikleri
söylenir.
Dev
Dev, birçok
farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde yer alan bir doğaüstü yaratık.
Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir
edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde
kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin
çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası
vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında husumet vardır (örneğin, Yunan
mitolojisindeki titanlar). Bazı hikâye ve efsanelerde insan yiyen canavarlar
olarak da tasvir edilirler. Devlere, Semavi dinler olarak inanılan dinler ve
diğer eski inançlarda da göndermeler yapılmıştır. Genellikle tasvir aynıdır;
ilk insanın yaradılışından evvel yaşamış "Tanrı Oğulları" olarak
bilinen ve tanrının insan oğullarıyla ilişkiye giren yedi meleğinden
türemişlerdir. Hanok kitabına göre Nuh da doğduğunda bahsi geçen devlerle aynı
özelliklere sahipti.
Ejderha
Ejderha ,
ejder olarak da bilinir,yarasa kanatlı,dikenli kuyruklu,derisi pullu,ağzından
ateş saçan dev kertenkele yada yılan biçiminde ki efsanevi canavar.Tarin
öncesinin ejderhayı andıran dev sürüngenleri hiç bilgi yokken bile bu
yaratıkların varlığına inanılırdı.Yunancadaki drakon sözcüğü başlangıçta
hertürlü büyük yılan için kullanılırdı. Efsanevi bir yaratık olan ejderha
(Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip,
kuvvetli ve büyük bir kertenkele veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş,
tanımlanmıştır.Genellikle ağızlarından ateş çıkardıkları da söylenmektedir.
Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu'daki tasvirlerde genellikle kanat
bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar
neredeyse her kültürde mevcuttur. Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu
ülkelerinin simgesidir. Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı
ejderha deyimi kullanılır.
Elf
Aslen
İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer alan ve doğan peri halkı. J.R.R.
Tolkien tarafından modern edebiyata kazandırılmış ve fantastik kurgunun en
popüler öğelerinden biri haline gelmişlerdir. Tolkien'in kitabını inceleyenler,
Elf'lerin inanç sisteminin Kelt Irkları ile birebir bağlantılı olduğunu
açıklamışlardır. Ayrıca Tolkien'in kitapla ilgili yazılarında Elf dilinin
okunuş ve yazı açısından çoğunlukla Göktürk alfebesinden alındığını
belirtmiştir. Elf'lerin özellikleri; katledilmedikçe veya kederden solmadıkça
ölmezler, hiç bir hastalığa yakalanmazlar. Ateş yakmaz ve ağaç kesmezler yani insanların
tam aksi yöndedirler.
Emegen
Kafkas
efsanelerinde anlatılan çirkin, insanüstü, zaman zaman birden fazla başı olan
dev varlıklardır. Yine Nart efsanelerinde emegenlerin sayıları pek çoktur ve
her üç ayda bir doğum yapmaktadırlar. Her doğum sırasında ise yüzden fazla
çocuk doğurmaktadırlar. Nart kahramanları sürekli emegenlerle savaş
halindedirler. Nart kahramanları bilek güçleriyle ve üstün zekalarıyla
emegenleri her zaman yenmeyi başarsalar, sürekli galip gelseler de,
emegenlerden çok çekinmektedirler. Çünkü emegenler, yakaladıkları zaman
Nartları yemektedirler. Nart destanların göre dünyadaki bütün kötülüklerin
kaynağı emegenlerdir. Eğer emegenler olmasaydı dünyada hiçbir kötülük
olmayacaktı. Tanrılar, yeryüzünü emegenlerin kötülüğünden korumak için Nartları
yaratmıştır. Bu yüzden Nartlar sürekli emegenlerle savaşıp durmaktadırlar.
Enkebit
Enkebit; İç
Anadoluda görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır. Anlatılara göre
başında altın bir fesi vardır. Sağ elinin ortası deliktir. Enkebit; uyuyan
insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır. Başından fesini kapan
kişiye dokunmayacağına inanılır.
Fantom
(Hayalet)
Hayalet, ölü
bir kişinin duyu organlarından en az biriyle algılanabilir şekilde belirmesi.
Ölü bir kişiye benzer görüntü, ses gibi algıların genellikle ölen kişiyle
ilgili bir yerde ortaya çıkması söz konusu olur. Hayaletlerin varlığı
tartışmalıdır, şüphecileri ikna edecek kesin bir kanıt bulunamamıştır.
Feniks
Eski Mısır
kökenli efsanevi ateş kuşunun Batı mitolojisindeki karşılığıdır.Pers
mitolojisinde Simurg, Arap ve İslam mitolojisinde Anka, İslam sonrası Türk
mitolojisinde Zümrüdü Anka veya Simurg u Anka, daha önceleri de Tuğrul olarak
geçmesi gibi birçok milletin efsanelerinde karşılık bulmaktadır.Bahsedilen bu
kuşlar bu mitolojilerde kısmen benzerlik, kısmen de farklılık göstermektedir.
Yunan mitolojisinde Feniks'in Habeş diyarında yaşadığına inanılıp bir kartal
büyüklüğünde ve çok uzun ömürlü olduğu söylenmektedir. Gözleri yıldızlar gibi
parlak olup başında parlak bir sorguç bulunmaktadır. Boynunun tüyleri yaldızlı,
diğer tarafları ise kırmızıdır. Ömrünün sonlanmakta olduğunu anlayınca, kuru
dalları zamkla sıvayarak kendine yuva yapar ve üstüne kurulur. Kızgın güneşin
yuvayı tutuşturup kendini yakmasının ardından küllerinden bir yumurta meydana
gelir ve ondan da yeni bir Feniks çıkar. Bu sebeple Hıristiyanlar Feniks adını
verdikleri bu kuş mitini öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi sayarak
yorumlamışlardır.
Garuda
Evren
ağacının dalları arasında bir yuvada bulunan yumurtadan çıkar. Annesi Vinata,
babası Kasyapa'dır. Er Töştük Destanı'nda Karakuş adıyla yer alır; avlanmaya
gittiği sırada bir ejderha (Yelbegen) gelip yavrularını yer ve bunu alışkanlık
durumuna getirir. Bu kez Er Töştük, ejderhayı öldürür ve yavrularını kurtarır.
Bu iyiliğin altında kalmak istemeyen Karakuş, onu yeryüzüne indirmek üzere
sırtına bindirir. Yolda yiyecek bitince Er Töştük kendi etinden parçalar
kopararak Karakuş'a verir. Yere inince bu fedakarlığı gören Karakuş, onun yaralarının
iyileşmesini sağlar.
Gelin
Gelin veya
Rumca nife Heybeliada halkının inanışında Rum mezarlığında geceleri beyaz bir
ata binerek ortaya çıkan olağanüstü güzellikte genç bir kadın formunda dişi bir
iblisin adı olup, beyaz bir gelinlik giymekte, kendisiyle göz göze gelen
erkekleri cazibesiyle mezarlığın içerisine çekerek öldürmektedir.
Germakoçi
Laz halk
inancında orman içlerinde yaşayan, uzun boylu, vücudu kıllarla kaplı maymun ile
insan arası bir orman yaratığının adıdır.Gürcüce'de Oçokoçi adındaki canavarla
aynı özellikler gösterir (mitolojilerinin de aynı olması Gürcü ve Lazların
akraba kavimler olduğunu gösterir)Megrelya'da Oçhokoçi adıyla bilinen efsanevi
yaratık pek çok masal ve efsanenin temel kahramanı olup, bazı varyantlarda bir
cadı karısının kocasıdır ve yamyamdır. Yamyam olmayan hatta safça
davranışlarından dolayı kolaylıkla kandırılabilen Trabzon folklorundaki
Karakoncolos(yaban adamı) ile benzerlikler götermesine karşın kendine özgü
farklılıkları da vardır. Bazı halk bilimciler benzerleri tüm kültürlerde
bulunan Amerikan Yerlilerince Sasquash, Nepal'de Yeti olarak isimlendirilen
yarı insan dev yaratıkların öykülerinin Homo Sapiens'in hafızasına kazınmış MÖ
100,000 -35.000 yılları arasında yaşamış Neanderthal insanların mirası olduğunu
ileri sürmüşlerdir.
Goblin
Goblinler,
kötü ruhlu, huysuz, zararlı, tuhaf-çirkin vücutlu, cin ahalisinden bir hayalet
türüdür, boyu bir cüceninki ile bir insanınki arasında değişik uzunluklarda
olabilir. Yer aldıkları hikayeye ve kültüre göre, goblinlere değişik yetenekler
ve şekiller atfedilir. Bunlardan bazılarında goblinler, brownie benzeri küçük
yaramaz yaratıklar olarak tasvir edilir.
Golem
Efsanelerde
ruhu olmayan genelde kilden veya topraktan oluşturulan bir canlı. Orta çağda
tanrının isimlerinin veya sıfatlarının farklı şekillerde söylenmesi, bu
kelimeleri oluşturan harflerin farklı şekilde dizilmesi veya bunların bir
kağıda yazılarak yapılan muska ve tılsımlarla golem oluşturulmasına ilişkin
birçok efsane doğmuştur. Bir musevi efsanesinin kahramanıdır, Talmud'da Âdem'in
ruh üflenmeden önce bir golem olduğu yazılıdır. Musevi folklorunda golemler
genellikle insan şekli verilmiş çamurdan yapılırlar. Ruhları yoktur, zekaları
düşük seviyededir, ki Golem seviyesi İbranicede "aptal" kelimesinden
türetilmiştir.
Griffon
En çok
bilineni; kuş ve aslan birleşimi şeklindeki biçimidir. Bazı efsanelerde kuşun
türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer, ender olarak da kanatları
olmayan, salt kartal kafası ve aslan bedeninden oluşmuş bir yaratık olarak
anlatılır. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır.
Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler. Aynı
şekilde, pençe tırnaklarının kupa olarak kullanılabileceği söylenir. Hatta
köprücük kemiklerinden de yay yapılabildiği ifade edilir. İsveçli tarihçi Olaus
Magnus'a göre bu yaratıklar, Kuzey dağlarında yaşamış bir kuş cinsidir.
Rivayetlere göreyse erkek bir griffon ile dişi bir at çiftleştiği zaman ortaya
çıkan yaratıklara hipogrif denir. İngilizce gryphon diye de yazılır.
Gulyabani
Gul-i
beyabani orijinal varyantiyle de karşımıza çıkan bu muhayyel mahlûk, gezginlere
ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavardır. Daha sonraları Anadolu
kültüründe ahubabayla beraber anılmaya başlamış ve insan yediği düşünülen
kocaman, uzun sakallı ve asalı bir dev olarak tasavvur olunmuştur. Bazı Türk
halklarının geleneksel demonolojik görüşlerine göre, her zaman kadın kılığında
olduğuna inanılan mitlojik bir varlık. "Guleybanı" ve
"Aleybanı" şeklinde de rastlanır. Adı hurafelerle ilgili olarak
"Gulyabani", korkunç bir varlık olup, karanlık zamanlarda çölde ve
mezarlıklarda koşan birinin gözüne canlı gibi görünür. Vücudu tüyle kaplı,
kocaman, pis kokulu bu acayip varlığın ayakları tersinedir. Gündüzleri mezara
girer. Geceleri ise hortlayıp çıkar. At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve
çocukları çok sever. Bütün vücudu sarı-kırmızı tüylerle kaplı bu insanımsı
çirkin varlık, dağ yamaçlarında ve kimsenin olmadığı çöllerde akşam üstü ortaya
çıkar. Avcılara yaklaşıp onlarla insan gibi konuşur. Bir şeyler ister sonra
onlara güreş yapmayı önerir. Avcı kazanırsa "Gulyabani" sessizce
çekip gider. Ama eğer o kazanırsa avcı, uzun zaman hasta yatacak demektir. Ya
da çöllük ve harabe bir yerde yalnız başına yatan birinin ayağının altını
yalaya yalaya kan çıkacak kadar inceltir. Sonra ölünceye kadar kanını içer.
Hortlak
Mezardan
çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet, zombi. Ölüp tekrar
dirilen. Korku edebiyatı ve sinemasında; ruhen terk edildikten (ve muhtemelen
çürümeye başladıktan) sonra bir varlık tarafından kontrol altına alınarak
tekrar kullanılmaya başlanılan beden anlamında kullanılır (Namevt, ing.
Undead). Söz konusu varlık bedenin eski sahibi olabileceği gibi, bir başkası da
olabilir. Ölen bir kişinin, mezarından çıkıp dolaşmasına
"hortlaklık", bunu yapana ise "hortlak" denir. İnanışa göre
yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu
dedikoducu ve geçimsiz insanların öjlünce hortlayacağına inanılır. Hortlak
çoğunlukla yaşlı kimselerden olur. Gömüldüğü gece mezarından kalkar. Eski
Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı
tarafından Uçmak'a alınmayacağına inanılmıştır. Gene inanışlara göre hortlak
gece mezardan kalkan, sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü'dür.
Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar, araba kadar hızlı koşarlar, ata
binebilirler, silah kullanabilirler, insana kızabilirler, istediklerini
döverler, sevdiklerini kaçırırlar, ev basarlar, yol keserler. İnanışa göre
hortlağın saldırısından korunmak için mezarlık yakınlarından geçerken dua
okumak gerekir. Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu,
sırtında kefen ya da tabut taşıdığını söyler. Anadolu halk inançlarına göre bir
kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır. Hortlayan kişinin ahiretten
kovulduğuna inanılır. Hortlaklar erkektirler. Ancak, hortlakların dişi
versiyonları da bulunur ki hortlakların bu dişi versiyonlarına da
"Cadı" denilir. Kimi hortlaklar "hayvan" kılığında gezer,
çoklukla ıssız kalmış evlerde, tekin olmayan yerlerde, mezarlıklarda
bulunurlar.
Hınkır
munkur
Hınkır
munkur; halk hikâyelerinde yer alan doğaüstü kötücül bir yaratık. Yakaladığı
insanları önce boğarak öldüren sonra da yiyen bir canavar olarak tanımlanır.
İnsana benzer, fakat göbeğinde bulunan bir torbanın içinde yavrusunu taşır. En
korktuğu şey üzerine idrar yapılmasıdır. Böyle tehdit edilirse ortadan
kaybolacağına inanılır
Hırtık
Hırtık; üst
kısmının insan, alt kısmının hayvan şeklinde olan, bedeni tüylerle kaplı,
ayakları ters kötücül cin, yaratık. Akarsularda (Elazığ yöresinde özellikle
Fırat Nehri'nde) yaşadığı kabul edilir. Bu yörelerde adına Çay hırtığı da
denilmektedir. Hırtık insan kılığına girip, kılığına girdiği kişinin yakın
arkadaşlarına veya akrabalarına gidip, onlarla konuşarak orman ya da akarsu
kıyısına götürüp boğmakta, öldürmektedir. Özellikle karanlıkta ortaya çıkan
hırtıktan korunmanın tek yolu ateş yakmaktır. Konuştukları kişinin hırtık olduğundan
şüphelenen kişiler, vücutlarının çevresinden veya ayaklarının altından ateş
geçirirler. Bu davranışı tekrarlayan hırtık, tüylerinin yanmasıyla kaçıp
kendini suların içine bırakır ve gözden kaybolur. Yine hırtığın zaman zaman
çeşitli kişilerin kılığında, ata binip gezdiğine ve atları yorduğuna
inanılmaktadır. Atlarını sabah yorgun ve terli bir şekilde bulan kişiler
hayvanlarını hırtıkın götürüp götürmediğini anlamak için atların semerlerine
veya sırtına yapıştırıcı maddeler sürmektedir. Bu sayede hırtıkın, bu hayvana
binince tüylerinin yapışacağına ve tekrar binmeyeceğine inanılmaktadır.
Hortlak
Mezardan
çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet, zombi. Ölüp tekrar
dirilen. Korku edebiyatı ve sinemasında; ruhen terk edildikten (ve muhtemelen
çürümeye başladıktan) sonra bir varlık tarafından kontrol altına alınarak
tekrar kullanılmaya başlanılan beden anlamında kullanılır (Namevt, ing.
Undead). Söz konusu varlık bedenin eski sahibi olabileceği gibi, bir başkası da
olabilir. Ölen bir kişinin, mezarından çıkıp dolaşmasına
"hortlaklık", bunu yapana ise "hortlak" denir. İnanışa göre
yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu
dedikoducu ve geçimsiz insanların öjlünce hortlayacağına inanılır. Hortlak
çoğunlukla yaşlı kimselerden olur. Gömüldüğü gece mezarından kalkar. Eski
Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı
tarafından Uçmak'a alınmayacağına inanılmıştır. Gene inanışlara göre hortlak
gece mezardan kalkan, sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü'dür.
Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar, araba kadar hızlı koşarlar, ata
binebilirler, silah kullanabilirler, insana kızabilirler, istediklerini
döverler, sevdiklerini kaçırırlar, ev basarlar, yol keserler. İnanışa göre
hortlağın saldırısından korunmak için mezarlık yakınlarından geçerken dua
okumak gerekir. Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu,
sırtında kefen ya da tabut taşıdığını söyler. Anadolu halk inançlarına göre bir
kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır. Hortlayan kişinin ahiretten
kovulduğuna inanılır. Hortlaklar erkektirler. Ancak, hortlakların dişi
versiyonları da bulunur ki hortlakların bu dişi versiyonlarına da
"Cadı" denilir. Kimi hortlaklar "hayvan" kılığında gezer,
çoklukla ıssız kalmış evlerde, tekin olmayan yerlerde, mezarlıklarda
bulunurlar.
Hıbılık
Türkiye'nin
bazı yörelerinde yaşayan insanlara göre, görünüş olarak Alkarısı şeklinde olan
kötücül bir varlık. Ona gıbılık da denilmiştir. Ancah "hıbılık"ın
ondan farkı vardır. Alkarısı sadece yeni doğum yapmış kadınları rahatsız eder.
Oysa hıbılık kadın-erkek hiç kimseye rahat vermez. Hıbılık genellikle yalnız
kadın görünüşündedir ancak erkek görünüşlüsü de vardır. O, yanına gittiği
kişinin göğsüne çöker ve nefesi kesilip ölene kadar boğazını sıkar. İnanışa
göre, hıbılık, onu yakalayan birine bol bol altın verir. Bazı yörelerdeki
görüşlere göre, hıbılık uykudayken insanların üzerine çöken kötü ruhtur.
Hıbılık kimi basarsa, o insan yerinden kıpırdayamaz, dili tutulur ve ter basar.
Hidra
Lerna
bataklıklarında yaşayan dokuz başlı bir canavarın adıdır. Bu canavarın
öldürülmesi Herkül'ün on iki görevi arasında 2 sırada yer alan vazifedir.
Babası Titan Tifon ve annesi canavarların tanrıçası Ehidna olan Hidra'nın Lerna
gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki
kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini
üstlenmekteydi. Hidra'nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her
bir başın yerine derhal bir yenisinin çıkması idi. Herkül bu canavar ile
karşılaşmadan önce bataklık içerisindeki zehirli gaz ve dumanlarla kaplı Hidra
yuvasının girişinde, ağzını ve yüzünü bir örtü ile örterek kendini korumuştur.
Canavar ile karşılaşıp savaşmaya başlayan Herkül bir süre sonra, kestiği
kafaların yerine devamlı yenilerinin çıktığını görünce aslında boşuna savaşıp
yorulduğunun fark etmiş ve tam umutsuzluğa kapılmaya başladığı anda yardımına
İolaos (Herkül'ün yeğeni) yetişir. Sanıldığına göre, o anda Athena'nın da
yardımı ile canavarın kesilen başlarının bir daha çıkmaması için boyunlarının
meşale ile yakılmasını akıl eder ve hemen orada yaktığı meşaleyi Herkül'e
uzatır. Bu meşale sayesinde kestiği başların yerini dağlayarak canavarı
öldürmeyi başaran Herkül, Hidra'nın kestiği başlarından birini bir kesede
saklayarak, onun zehirli kanını daha sonraki görevlerinde oklarında kullanmış
böylece bu okların açtığı yaraların kapanmaz bir hale gelmesini sağlamıştır.
Hüma
Hüma kuşu,
çoğu kez cennet kuşu olarak da adlandırılan, görünmeyecek şekilde çok
yükseklerde dinlenmeksizin sürekli uçan, asla yere değmeyen -bazı kaynaklarda
ayakları olmadığı da nakledilir- efsanevi kuştur.
İtbarak
Günümüzde de
Türkçü adı altında faaliyet gösteren Sümerian (Pars) ların sembolü olan kurt,
geçmişteki yarı hayvan, yarı insan ataları eski Türk destanlarında sözü edilen,
Türklerin sürekli savaşa tutuştukları, o zamanki Türklerin kuzeybatısında
yaşayan "köpek başlı insana benzer yaratıklar". Efsanelere ilk defa
"Çok tüylü köpek" manasında geçmiştir. Oğuz Kağan destanlarına göre,
"Itbarak'ların yurdu, kuzey-batıya dogru uzanan, karanlık ülkeleri
içindeydi. Oğuz Han, 'İtbarak'lara karşı bir akın yapmış; fakat yenik ayrılıp,
dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda
kalmıştı.
Kaknüs
Kaknüs veya
musikar, büyük bir gagası ve gagasında yüzlerce delik bulunan, rüzgar esmesi
sonucu bu deliklerden nağmeli sesler çıkaran ve bu şekilde musikinin doğuşuna
öncülük ettiğine inanılan büyük mitolojik bir kuş.Musiki kuşu olarak da bilinen
kaknüs, kuğu anlamına gelen Yunanca kökenli kiknos (Cygnus) kelimesinden
gelmektedir. Bu kuşun güzel sesini duyarak etrafına doluşan küçük kuşları
yiyerek beslendiği ifade edilir. Bin yıl yaşayıp daha sonra Feniks gibi
küllerinden yeniden doğmak için ormanlardan odun toplayıp bunları kanatlarını
süratle çırparak tutuşturduğuna ve kendini yanan ateş ile yaktığına inanılır.
Karakoncolos
Türk
mitolojisinde, Karakoncolos, 'kara renkte ve çirkin olarak tasarımlanan bir
umacı, bir kötülük cini'dir. Özellikle Kuzeydoğu Anadolu Türk kültüründe yer
etmiş ve Bulgar folklorunde de rastlanan bir yaratıktır. Bir tür öcüyü andıran
karakoncolos pek dehşetengiz sayılmaz ve zararsız olduğuna inanılır. Bununla
birlikte zaman zaman gerçek anlamda şeytanî bir şekilde betimlendiği de
olmuştur. Kürklü olduğuna inanılan bu yaratığın isminin Yunanca
Kalikantzaris'den gelmiş olması olasıdır. Bulgar folklorunde yaratığa verilen
Bulgarca isim ise Karakondjul'dur ve geceleri gezdiğine inanılır.
Kamos
Kamos,
Harput yörelerinde görülen bir kötücül yaratıktır. Yalnız başına uyuyan
insanların üzerine bütün ağırlığı ile çöker, onların çarpılmalarına bazen de
ölmelerine sebep olabilirmiş. Geceleri dolaşan bu yaratık anlatımlara göre
bazen iriyarı, bazen de cüce görünüşlüdür. Başında daima bir börk taşır. Bir
insan bu börkü kapmayı başarırsa elinde börk büyüklüğünde altın kalacağına
inanılır. Zaman zaman kara kedi şeklinde de görülebilen kamosun bastığı kişi,
kanının çekilip damarlarının kuruduğunu sanır. Kamos sözcüğünün kabus
kelimesinin anlamı ile benzeşmesi dikkat çekicidir.
Kara kırnak
Türkmenlerin
demonolojik görüşlerinde, ırmaklar ve bu anlamda suyla ilintili olan şeytanî
bir karakter. Ancak onun hakkında inanışlar belli yerlerle sınırlıdır ve
Türkmenlerin tamamında pek fazla yayılmamıştır. İnanışlara göre "Kara
kırnak"; kadına benzeyen, bedeni baştan başa kıllarla örtülü bir
varlıktır. Suda olan bir insanın üstüne gelip, zarar verebilir. Onun için en
eski zamanlarda çocuklarının suda oynamasından ve boğulacaklarından korkan
anneler, onları "Kara kırnak" ile korkuturlardı. Ondan söz edilirken,
adına bazen "Su sahibi", bazen de cin denilir.
Kara korşak
Kara korşak;
Türkmen kültüründe eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inandıkları
kötücül ruh ya da cindir. Gece kapıları çalıp, ev sahibinin tanıdığı bir ses ve
kılıkla onu kandırarak çağırıp kaçırırmış. Bu cinden korunmak için pantolonun
düğmelerini açmak gerektiğine inanılır.
Karakura
Karakura,
acıklı, kötücül bir ruhun adı. Bazı inanışlara göre yeni doğum yapmış lohusa kadınları
korkutan ve ciğerlerini alıp götürdüğüne inanılan ruh, hayali yaratık.
İnsanlara korkulu kabusları ve karabasanları gönderen odur. Adıyla çocuklar
korkutulur.Eski çağlarda insanları uykuda yakalayıp korkuturmuş. Sonra nefes
almalarını engelleyerek ses çıkarmalarını önler, ciğerlerini alıp götürürmüş.
Bu varlıklar kedi gibi hafiften ve sakin sakin gezen canlı biçiminde
betimleniyordu.
Kayberen
Kayberen,
Kırgızlar'ın iyiliksever ruhlar arasına dahil ettikleri ve "kayıp
eren" adıyla andıkları ruhlardır, dağlarda yaşarlar ve geviş getiren
hayvanları korur. Kırgızlar'ın inancına göre bu ruhlar, hayvanların artıp
çoğalmasını sağlar. Ancak kızdıkları zaman da hayvanları telef edebilir. Bunun
için de ava çıkmadan önce, uğurlu geçmesi için "kayberen"den yardım
istenir.
Kiklop
Yunan
mitolojisinde alınlarının ortasında tek gözleri bulunan devler. Uranos ile
Gaia'nin oğulları. Onlar tanrılardan korkmayan, zalim, insan etiyle beslenen
yaratıklardır. Homeros'a göre kikloplar, mağaralarda yaşayan korsan
çobanlardır. Odysseus adamları ile birlikte Troya Savaşından vatanına dönerken
dev kiklop Polyphemos'a esir düşmüş ve onun elinden kurtulmak için dev
polyphemos'u kör etmek zorunda kalmışlardı. Oğlunun kör edilmesine sinirlenen
Poseidon Odysseus'u bin bir türlü felaketle cezalandırmıştı. Hesiodos'a göre
kiklop'lar, üç taneydi, Gaia ve Uranos'ün çocukları idi. Brontes, Steropes ve
Arges ('gök gürültüsü', 'parıltı' ve 'şimşek'). babaları tarafından Tartaros'a
hapsedilmiş, daha sonra Zeus tarafından kurtarılmış ve ona titanlara karşı
savaşta yardım etmişlerdi. Bir rivayete göre, kikloplar, Apollon'un oğlu,
sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios'u öldürmüşlerdi. Buna sinirlenen
Apollon oğlunun öcünü almış ve kiklop'ları öldürmüştü. Daha sonra çıkan
efsanelerde kikloplar ateş tanrısı Hephaistos'un yardımcıları idi ve onun
yanında demircilik yaparlardı. Türk mitolojisinde karşılığı Tepegöz'dür.
Kurt Adam
Bir insanın
bir hayvan, özellikle de kurt biçimine girebilmeye yetenekli olması, kurtadam
söylencesinin çıkış kaynağı hakkında yeterli bir açıklama değildir. Çok eskiden
beri çeşitli kaynaklarda ve toplumlarda kurtadam öykülerine rastlanmaktadır.
Tarihte Kurtadamlık Eski Yunanlılar ve Karadeniz'in kuzey kıyılarına yerleşmiş
Scythia soyu, bölge yerlileri Neurianları sihirbaz olarak kabul ediyorlardı. Bu
olağan üstü büyücülerin her yıl birkaç gün için kurda dönüştükIerine
inanıyorlardı. Tarihin babası olarak nitelendirilen M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış
olan eski Yunanlı Heredot ise dilediklerinde kurda, dilediklerinde insana
kolayca dönüşebilen bir insan türünden söz etmektedir.. Bir görüşe göre
yüzyıllar önce, insanlığın erken tarihlerinde kurtadam doğal olmayan bir
istekle insan etine açlık duyan bir canlı türü olarak kabul edilirdi.Bu insan,
çeşitli büyülerin yardımıyla dilediğinde yırtıcı bir kurda dönüşmenin bir
yolunu bulmuştu. Eskilerin söylediğine göre, kurda dönüşen kişi insan sesini ve
insan gözlerini muhafaza eder. Ancak vahşi dört ayaklı kurdun kuvvet ve
kurnazlığını taşırdı. Kurtadamın kim olduğunu ses ve gözlerinden tanımak
mümkündü.
Kujuta
Değişik
inançlara göre türleri anlatılan ve farklı taş ve metallerden oluştuğu
söylenilen yedi cennet vardır ve Araf'ın da içinde bulunduğu yedi cehennem
vardır (Kimileri Dünya'yı da bu yedi cehennemden biri sayar.) Yeryüzü büyük bir
denizle çevrili, geri kalan bölümde ise çember biçimindeki Kaf Dağı bulunur.
Yeryüzü -ışığıyla, gökyüzünün mavi rengini de yansıtan- kutsal taş Sakrat'ın
üzerinde oturmuştur. Bu taşın tek bir tanesinin sahibine büyüsel güçler
sağladığı ileri sürülür. İşte tüm bunların dev bir meleğin omuzlarında durduğu
(Yunan mitolojisinde Atlas), bu meleğin de, birçok gözü ve ayakları bulunan,
büyük bir boğa olan Kujata'nın üzerindeki yakuttan bir kayanın üzerinde durduğu
ve boğa Kujata'nın da kaosta yüzen devasa bir balık olan Bahamut'un üzerinde durduğuna
inanılır. Kujata bu bağlamda Bahamut tarafından desteklenen, yakut üzerinde
oturuken aynı zamanda dünyayı taşımakta olan melek arasında yer alan mitolojik
bir boğadır.
Minotor
Minotor
Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık. Girit’te hüküm süren güçlü
kral Minos, gücünü kanıtlamak için Poseidon’dan ona kurban edeceği bir boğayı
denizden çıkartıp vermesini ister. Ama hayvan Minos’a o kadar güzel görünür ki
onu kurban etmeye kıyamaz ve saklar. Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder.
Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısı Pasiphae’de
boğaya karşı bir aşk uyandırır. Pasiphae’nin boğayla çiftleşmesinden boğa başlı
ve kuyruklu, insan bedenli Minotor doğar.
Merküt
Altay
efsanelerinde, gök yolculuğuna çıkan kamın ruhuna, ilk üç gökkatı boyunca
kılavuzluk eden dev dişi gök kuşudur. Anadolu 'da geleneksel Türk kültürünün
taşıyıcılarından olan Yörük boyları arasında, yaramazlık yapan çocukları
korkutmak için uydurulan düşsel bir varlık olarak ta görünür. Aslında bu düşsel
denilen varlığın kökü, ulu dil birliği çağına kadar gider. Bu mitolojik varlık
hakkında Yörükler arasında şöyle denilir: "Merküt Merküt ... Bacadan
kolunu salla..." Yaşlıların derin inanışlarına göre, Merküt bir kuştur. O
sadece adı anılanları korkutur.
Pazuzu Sümer
ve Akad mitolojilerinde, rüzgar cinlerinin kralı ve tanrı Hanbi'nin oğludur.
Ayrıca, Sümerliler için güneybatı rüzgarını, fırtınaları taşımayı, temsil
ederdi.Pazuzu genellikle bir erkeğin vücudu ve bir köpek veya aslan'ın
kafasıyla tasvir edilmiştir. Ayak yerine pençeleri, bir çift kanadı ve bir
akrebin kuyruğuna sahiptir. Ayrıca, sağ eli yukarı, sol eli ise aşağı doğru
sarkar; ellerinin bu durumunun hayat ve ölüm veya yaratmak, yok etmek
anlamlarına geldiği düşünülmüştür
Pegasus
Pegasus Yunan
mitolojisi'nde kanatlı at. Deniz tanrısı Poseidon ile yılan saçlı Gorgon
Medusa'nın oğlu ve dev Chrysaor'un kardeşi olduğuna inanılır. Ayrıca Zeus'un
oğlu Herkül'ünde kardeşi olarakta bilinir. Perseus tarafından kafası kesilerek
öldürülen Medusa'nın kafasından ya da toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu gibi
iki değişik söylence bulunur. Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren
iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada kuş gibi görünür. Pegasus doğar doğmaz
yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Zeus'un yıldırımları
getirme görevini üstlenmiştir. Helicon Dağında bulunan ve Musalara (veya
Müzler) ilham verdiği sanılan Hippocrene pınarının Pegasus'un ayağıyla yere
vurması sonucu ortaya çıktığına inanılır ve Pegasus "şiirsel ilham"
ile özdeşleştirilir. Daha sonraları Bellerophon tarafından Athena'nın ona
verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan
çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir.
Satir
Satir, Eski
Yunan mitolojisinde yer alan yarı keçi yarı insan kır ve orman iyesi. Roma
mitolojisindeki karşılığı faundur. Çoğunlukla gövdelerinin belden üstü insan,
belden aşağısı ise teke biçimindedir. Satirleri tasvir eden eserlerde ortak
özellik, keçi boynuzlu, sivri ve uzun kulaklı, atınkine benzeyen uzun
kuyruğudur. Satirler çoğunlukla da ellerindeki flüt ve ardından koştukları
nemfler ve mainadlar ile birlikte tasvir edilir. Şarap tanrısı Dionysos ile
birlikte şarap içerler, kırlarda dans ederler. Yaşlanan satirlere silenos
denir.
Simurg
Simurg veya
bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı
olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw
(Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece
Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur. Türk mitolojisinde karşılığı Tuğrul
kuşu'dur.İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına
üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki
tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur.
Sentor
Sentorlar,
Yunan mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır. Sentor
efsanesi at sırtında savaşa giden savaşçılardan gelmektedir. Sentorun sureti
görenlere çok farklı ve ürkütücü gelmektedir. İnkalar'ın, Pizarro ve adamları
1533 'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları muhtemeldir. Çünkü
inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada
çok korkutmuştur.
Sfenks
Kafası koç,
kuş, veya insan, gövdesi ise uzanan bir aslan şeklini alan heykeldir. İlk önce Eski
Mısır'da rastlanan Sfenks, eski Yunan mitolojisinde büyük kültürel önem
taşımıştır ve ismini buradan almıştır. Sözcüğün Mısırca’daki orijinal biçimi
kepes ankh ya da “yaşayan heykel” anlamında şeşep (sheshep) ankh'tır.
Sfenkslerin en tanınmışı Büyük Gize Sfenksi'dir. Mısır sfenksi antik bir
efsanevi yaratıktır. Gövdesi uzanan bir aslan ve kafası genellikle bir
firavunun kafasının şeklini alır. Aslanlar güneş ile bağlantıları nedeniyle
antik Mısırlılar tarafından kutsal hayvan sayılırlardı
Şahmeran
Şahmeran,
daha çok güney, orta ve doğu Anadolu resminde, masallarında, hikayelerinde
rastlanan akıllı ve iyicil olarak tanımlanan bellerinden aşağısı yılan, üstü
ise insan, Meran adı verilen, doğaüstü yaratıkların başındaki hiç yaşlanmayan,
ölünce ruhunun kızına geçtiğine inanılan varlık. Farsça yılanların şahı
anlamına gelen "şah-ı meran" dan gelir. Ancak, Şahmeran'a ilişkin tüm
efsanevi kayıtlar ve Şahmeran efsanelerine özgü tüm betimlemelerde varlık
dışıdır. Şahmaran kurturu daha çok Cizre ve Nuseybin civarinda
yerleşiktir.Akdeniz bölgesinin Tarsus ilçesinde yaşadığına inanılıyor. Aynı
isimli bir efsane Mardin yöresinde de geçer. Bu yörede Şahmeran bir resimle
tasvir edilir ve Şahmeran ustaları tarafından yapılan tablolar evlerin
duvarlarını süsler.
Tekboynuz
Tekboynuz(Unicorn),
mitolojik tek boynuzlu at. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve
masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle
öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan. Latince ismi olan
Unicorn; "bir-tek" anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen
cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz'dur). Yine bir
efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde
yakalanabilir. Bugün herkes Tekboynuz'ların hiç yaşamadığı konusunda hemfikir olsa
da, bu görüşün kabulü çok yenidir. Değerine Orta Çağ'da ulaşan ve o çağlarda bu
tür kalıntıların hastalıkları iyileştiren temel ilaçlar olduğuna, zehirlere
karşı etkili (panzehir) olduğuna inanılıyordur (özellikle arseniğe karşı).
Aslında Tekboynuz'ların tarihi çok daha eskidir, M.Ö. 5. yüzyılın sonlarında
Yunanlı bir terapist olan Ctesias Tekboynuz'ların Hindistan'da bulunduklarına
dair bir yazı yazmıştır. Ayrıca İncil'de de Tekboynuz'lara değinilmektedir.
Tepegöz
Tepegözler
genellikle Romalıların inandığı bir yaratıktır. Bir çeşit devdir. Elinde
dikenli bir balyoz ya da buna benzer araçlar taşır. Kafasının tepesinde 1 tane
gözü olduğu için ona tepegöz denmiştir. Bazı inançlarda tepesinde boynuz olduğu
söylenir. Bir Dede Korkut (Korkut Ata) masalında; kılıcın kesmediği, okun
işlemediği bir bedene sahip, yalnızca gözünden zarar verilebilen, çobandan
olma, peri kızından doğma canavar. Basat adlı kahraman tarafından öldürülür.
Troll
Troll,
İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken bir mitik, insanımsı
yaratıktır. Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri
şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha
insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir.
Shetland ve Orkney masallarında, troller trowe olarak anılmıştır. Japonca'da
ise troll için kullanılan sözcük tororu`dur. İskandinav edebiyat, sanat ve
müziği, romantik dönemden başlayarak bugüne kadar trolleri birçok farklı
şekilde adapte ederek, genelde çok büyük kulak ve burunlara sahip bir yerli
halk biçiminde kullanmıştır.
Vampir
Vampir, günbatımı
ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını
emdiğine inanılan hayali canavar. Vampir inancı çok eskilere dayanmaktadır.
Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca
değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil
eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Ortaçağ’da yayılmıştır.
Yelbegen
Zaman zaman
yedi başlı dev ya da bir evren (ejderha) olarak tanımlanan mitolojik canavar.
Altay mitolojisinde Ay'ı yiyerek onun küçülmesine (Ay tutulması) yol açan göksel
canavar; Yilbüke, olarak da tanımlayabileceğimiz Yelbegen'in neden olduğu ay
tutulmasından sonra Altaylar "Yine Yelbegen ayı yedi" derlermiş.
Yeti Yeti
Bazılarının
Himalayalar'da yaşadığına inandığı, primat-benzeri, büyük bir yaratıktır. Her
ne kadar varlığına inananlar mevcut olsa da bilim adamlarının çoğu, yetinin var
olduğu ihtimalinin eldeki verilere göre çok zayıf olduğunu ve bu nedenle onun
efsanevi bir yaratık olduğu fikrindedir. Batı'da ona verilen isim, yeti,
Tibetçe yeh-teh (transliterasyonu:gYa' dred) lafından gelmektedir ki bunun
anlamı "küçük insan-benzeri hayvan"dır.
Zombi
Zombi voodoo’nun
Afro-Caribbean ve Creole ruhani inanç sistemlerinde ölümsüz bir insandır. Bu
folklorik zombiler doğaüstü güçler ve şamanistik hekimliği vasıtasıyla,
yaşayanlar arasında korku yaratmak amacı ile ölü insan bedenlerinin yeniden
canlandırılmasıdır. Zombilerin daha korkunç versiyonları yamyamlık ögesi
kullanılarak korku sinemasında sıkça sergilenmektedir. Voodoo inancına göre ölü
bir insan ya da mambo tarafından yeniden diriltilebilir. Zombilerin kendi
bilinçleri ya da istekleri olmadığı için bokor ya da mambo’nun kontrolü
altındadırlar. Zombi aynı zamanda voodoo yılan tanrısı Niger-Congo’nun adıdır.
Kongo dilinde kullanılan ve tanrı anlamına gelen ‘’nzambi’’ sözcüğüne
benzemektedir.
Zortogoz-i
Deccal
Genelde
Ortadoğu ve Türkiye'de yaşarlar. Arap cinleridirler. Müslümanlık ile insanların
sırtından geçinirler ve olası mezhep savaşında onlardan olmayanları peygamber
kılıcı ile gırtlaklarını keserler ve kafa tasları ile top oynarlar. Türklerden
nefret ederler fakat o güne dek Türklerin arasında Din kardeşiyiz uydurmaları
ile yaşarlar. Türk kadınlarında gözleri vardır. Amaç Türkleri asimileştirmek ve
nesillerini yok etmektir. Zortogoz-i Decallin ruhu bazı devlet adamları ve din
adamlarında dolaşırlar. Gırtlaktan okunan Ezan sesi ile Türklerin
beyinlerindeki duygu reseptörlerini tetikleyerek kontrol altına alıp hem
izlerini unuttururlar hem de kontrol altında tutarlar.
İnternetten alıntıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder