28 Haziran 2014 Cumartesi

Yükselmiş galaktik insanlar



Yükselmiş galaktik insanlar (fiziksel melekler) olarak, galaksimizdeki, evrenimizdeki, ve ötesindeki bütün sezgisel yaşam formları ile etkileşim halinde bulunabileceğiz.
Birçok yaşam evvel kaybettiğimiz dünya dışı güçlerimizi yeniden kazanacağız. Telepati, duru görü, uzay araçları olmadan gezegenler arası seyahat, Işık bedenimizi (merkaba) kullanarak mümkün olacak.

Bazı insanlar geldikleri yıldız sistemlerine yeniden ziyarette bulunabilecek ya da geri dönebilecek. Bazıları Mars, Venüs ve asteroid kuşaktan tekrar oluşturulacak olan Maldek'te yeniden yerleşimin sağlanmasına yardım edecek.
Çoğunluk Altın Çağ için Dünyada kalacak ve Altın Çağın yaratılmasına yardım edecek. Dünya, çevremizdeki birçok galaksinin oluşturduğu Galaksiler Arası Birliğin ticaret, konferans, ve ynetim merkezi olacak.

Dünya nüfusunu oluşturacak olanlar onun gerçek işçileri olacak; ışığı tutacak (demirleyecek) ve dünyanın çevresindeki büyük tapınaklardaki enerji noktalarını ve ağlarını destekleyecekler. Uzun zamandır bu işi balinalar ve yunuslar yapmakta. Olağanüstü (yüzeyde görünüyorlarmış gibi) kristal şehirlerde yaşayacağız. Yüksek boyuttaki varlıkların diğer gezegenlerde yaşadıkları şehirler gibi.

Ya da Lemuryalıların ya da Atlantislilerin hala yer kabuunun içinde yaşadıkları gibi. Yakında onlarla tanışacağız/karşılacağız. Yeni halkımız, Lemurya'nın genel ruhsal kavramları zerine kurulacak, yani onun da dayandığı Sirius B kavramlarının...

Şu andaki hükümetlerimizin/yönetimlerimizin yapısı son bulacak. Yüksek zekalı varlıklar, uygun olan evrensel kurallara dayanan yeni yönetim konseyleri hazırlamamıza yardım edecek. Şu anda hükümetlerin kontrolünü elinde bulunduranların engellemeleri olmadan, yeni uyumlu yönetimlerde son sözü biz söyleyeceğiz.

Tony Wicks

Uzaylı bir kadını kaçırırken yakalandı





Amerika'nın New Mexico eyaletinde inanılmaz bir olay yaşandı. Bir uzaylı amatör kameraya bir kadını kaçırırken yakalandı. Kız arkadaşı Jenna Hawser ile yaşayan Jeff Norris gece görüşlü kamerası ile uzaylıyı böyle görüntüledi.

Norris uyurken uzaylı ile karşılaştığını hemen panik halinde kamerasına davrandığını söylerken uzaylının başta dostça davrandığını ancak deklanşöre basmasıyla birlikte kaçtığını söyledi. Norris kız arkadaşından üç gündür haber alamadığını söyledi.
Not : görüntü gece kamerasıyla çekilmiş, ingilizce sitede şöyle diyordu görüntüyü çeken kaçırlan kadının sevgilisi jeff norris; olay anında uyuyorlarmış sonra yatağın başında onu görmüşler buz gibi soğuk duruyordu diyor norris.sevgilisininin kaçırıldığını görüp uzaylıya yaklaşmaya,onu engellemeye çalışmış ama bir çeşit koruma kalkanı sayesinde ona yaklaşamıyormuş.sonra yanında kamerasını görüp fotoğrafını çekmiş bu anın ve uzaylı o esnada panikleyip kaçmış kadınla birlikte.sonra çekilen fotoğrafların analizi yapılmış yetkililerce gelişmiş labaratuarlarda ve kesinlikle sahte olmadığı kayıtlara geçmiş.Kaçırılma olaylarının ilk resmi belgesi olduğu belirtilmiş okuduğum sitede.

Ardından ufoloji uzmanı Dr. John Malley in yorumları var. Bu varlık tipinin planet zeeba dan geldiğini söylüyor ve 2015 aralık ayına kadar gelmeye devam edeceklermiş.Sonra aniden kasım ayında dünya ya ulaşacak uzaylılardan bahsetmiş o kısmı tam olarak anlatmamış ama aynı varlık tiplerinden mi yoksa başka çeşit bir uzaylıdan mı(planet gootan dan bahsediyor) bahsetmiş orası mulak. Ayrıca kötü niyetli olabileceklerini dünyayı istila niyetleri için ön hazırlık olabileceğinden bahsetmiş.

kaynak : sabah gazetesi ve ingilizce linki
ufoloji.net

Uzaylı kaçırmalarıyla ilgili uzmanlar

Uzayli kaçırmaları





DÜNYA DISI YARATIKLAR TARAFINDAN KACIRILAN iNSANLAR

Kahramanimizin adi Bruce; New York'ta yasiyor; bir ögle sonrasinda Syracuse'da bir kitapçida dolasirken, yeni basilmis bir kitabi görünce korkuyla irtkildi. Kapaktaki resim onu etkilemisti. Unutulmayacak bir yüzdü, yesile dönük bir teni, belirgin sivri bir çenesi ve iri derin gözleri vardi. Gözlerinin rengi madeni siyahti.Bruce: gözlerini hipnotik etki-sinden kurtutup baska tarata dönene kadar yeterince etkilenmisti, dayanamadi ve tekrar rafa geri dönerek kitabi aldi. Kitap. Whitley Strieberin çok satan kitabi olan "Communion'du ve dünyadisi ziyaretçilerle ilgiliydi. Bruce, kitaba söyle bir baktiktan sonra saticiya giderek, gözlerin yanlis çizilmis oldugunu söyledi ve sonra kitabi birakarak. kaçarcasina oradan uzaklasti. Yolda kendini. sorgulamaya bastaladi gözlerin yanlis oldugunu nereden biliyordu? Resmi kendi çizmemisti.Fakat garip bir içgüdüyle sanki yillardir unuttuklari aklina gefiyoidu. "Communion"daki resmi kendiside çizebilirdi, sonra söyle diyecekti; "Hatirladiklarim borudan kuyuya akan bir su gibi beynime akiyordu sanki." 1978 yili yaz aylarinda Bruce,karisi Marion ve oglu Steven'le bir akrabalarindan dönüyorlardi. Steven gögü izlerken birden alçak uçan bir uçagin inmeye çalistigini söyledi. Bruce olayi söyle anlatiyor: 'Etrafta garip bir gürültü vardi. Bunun yola inmeye çalisan arizali bir uçak oldugunu düsündüm ve benden yoldan çekilmemi istedigini zannettim." Hatirladigina göre; gaza sonuna kadar basmasina ragmen araba çalismamis, lastikler yanmaya baslamis ve arabanin isisi yükselmis, bunun üzerine arabayi durdurmaya karar vermis. Bir kaç dakika sonra disariya bakan Marion korkunç bir çiglik atmis ve Bruce kapilari ve pencereleri kapatmis. Sonra Steven'in üzerine bir battaniye örterek kipirdamamasini söylemis. Arkasina baktiginda birilerinin yaklastigini görmüs; Gerisini ondan dinleyelim; "Askeri üniformalari olan iki kisi geliyordu, üniformalar normaldi, üstleri bej, altlari siyah renkti. O sirada Marion garip davranmaya basladi. Kapilar kapali oldugu halde açik olduklarini zannediyor, kitledigini sanarak tam tersim yapiyordu. Ayrica pencereler de kapaliydi ama onlari da açik zannederek kapamak istiyor, açarken kapadigini saniyordu. Böylece aramizda arabayi kilitli tutmak için bir çekisme basladi. Marion panik halindeydi ve birden öncekinden daha korkunç bir çiglik atti, O anda, basim dönmeye basladi. Tanrim! Disardakilerin gözlerinden kendimi alamiyordum. Sanki kilitlenmistim. Birden arkamda bir kapi sesi duydum, Marion gitmisti, askerlerden birisiyle gidiyordu. Sanki gezintiye çikmisti, disari çikip Marion'u almak istedim, ama etrafta baskalari belirmisti. Kendimi koruma hissine kapilmistim. Merak ediyor ama kendimi riske atip gitmek de istemiyordum. Steven'i gördüklerini anlatmasi ve yardim istemesi için oradan kaçirmayi düsündüm, yetkililere karsi bir kanitim olacakti. Bu yüzden ön koltugu yatirdim ve Steven'e geçecek bir yer biraktim. Ama tam bu sirada arkamdan biri beni dürttü, sag tarafimdaydi, sanki bir igne batirilmisti."


Uzayli yaratiklar yeni bir irk yaratiyor...
Bu noktadan sonra Bruce her seyin bulanik oldugunu söylüyor. Emin oldugu tek sey ise, yol üzerinde biraz sürüklendigi. Sonrasini animsamiyor. Ve birden kendisini Marion ve Steven ile eve dönüs yolunda ilerlerken buluyor. Aile eve beklenenden iki saat sonra dönmüstü. isin en garip yani, aile bu konuyu bir daha hiç konusmadi, ne kendilerine geldikten sonra, ne de daha sonra. Bruce'un garip hikayesi, (ve iki saatlik açiklanamayan kayip zaman) onu ve ailesini UFO'lar tarafindan kaçirilan pek çok kisinin arasina soktu. Bu hikayeleri anlatanlarin sayisi çok fazladir; uzak geçmiste dogaüstü yaratiklar tarafindan yani cinler, periler tarafindan kaçirildiklarini iddia edenlerin yerini artik UFO'lar tarafindan kaçirilanlar almistir. Tüm kaçirilanlarin anlattiklari ortak bir nokta var; yaratiklar ortalama 1.20 m. boyunda, iri göziü, gri tenli yaratiklarin onlari almak için gökyüzünden geldikleridir.
Bu garip ziyaretçiler insanlari hipnotize ederek. evlerinden ya da arabalarindan bakis açisi getirmek istediklerini söylüyorlar. Ve daha da garibi, bu olaylari yasadigini söyleyenlerin çok azi yasadiklarinin gerçekligine inanmiyor.


Bir ressamin çabalari
Açiklama ne dursa olsun, kaçirilma sirasinda aci çekenlerin yolu Massachusetts, Wellfleet'e düsecektir. Burasi balik avlanan, sanat galerileri olan ve geziler düzenlenen bir yerdir ve New Yorklu psikiyatristlerin çogu yazlarini burada geçirirler. Buraya giderseniz, New York, Provincetown ve Massachusetts'in en önemli sanat galerilerinde resimleri sergilenen Budd Hopkins ile tanisirsiniz. Hopkins simdiye kadar kaçirildigini iddia eden 160 kisiyi dinlemis ve notlar almis. Hopkins kaçirilanlarin anlattiklarini, iddialarini ve tecrübelerini' resimliyor. Kaçirilanlar için o, bir akil hocasi, bir baba ya da bir dost. Hopkins, Bruce'un tam istedigi insandi ve ziyaret etmeye karar verdi: mutfak masasinda karsilikli otururlarken gergindi, 32 yasindaydi ama liseden yeni mezun olmus ve is isteyen biri gibi elleri titriyordu. Hopkins'in sorularini ve hipnotizmanin baslamasini bekliyordu. Gerçekte tam olarak ne oldugunu bilmedigini söyledi. Utandigini, kendisinde gariplik olup, olmadigini merak ettigini söyledi. Belki de animsadiklari sadece psikolojik bir sorunun sonucuydu ya da sadece rüyaydi. Anlamak ve ögrenmek istiyordu...
Hopkins, Bruce'u anlamanin iyi sonuçlari olabilecegine inaniyordu. En azindan UFO'lari zor da olsa tanimlayabiliyordu. Aslinda, Hopkins UFO'lara artik bilimsel bir açiklamanin getirilmesinin sart olduguna inaniyordu. Eger UFO bilimcileri bir kaç uzayli bulsalar bu tartisma sona erecekti. Ama bir de E.T. çilginligi çikmisti. Bir grup sarlatan uzaylilarla iletisim kurduklarini iddia ediyorlardi. iyi kalpli E.T'ler geliyorlar dünyalilara kendi gezegenlerinin ve evrenin sirlarini açikliyorlardi ! Genelde onlarin gezegenleri vergilerin, bosanmalarin ve savaslarin olmadigi yerlerdi. Uzayli yaratiklarla iletisim kurdugunu iddia edenlerden birisi Ay'a gittigini ve Ay Krali'yla yemek yedigini anlatmisti. Bir baskasi ise, Jüpiter'e gittigini ve oradan bir köpekle döndügünü söylüyordu. Ayrica kim ne olursa olsun tüm iletisim kuranlara bir görev verilmisti. Örnegin, atom deneylerini durdurmak, savaslara son vermek dünyada barisi saglamak gibi... Bunu saglamak için organizasyonlar kuruyorlar, kitaplar yaziyorlar, konferanslar düzenliyorlar, Plüton'da yapilan müzik oldugunu söyleyip kasetler dolduruyorlardi. Böylece yüzlerce insan yeni UFO dinleri ve birliklerine katiliyorlardi. Üstelik kontak kurdugunu iddia edenler garip hikayeler anlatip, anlamsiz eylemlerde bulundukça ciddi UFO çalismalari ve arastirmacilari itibar kaybediyordu.


Yasadiklarini nasil unutuyorlar?
Tüm bu garip hikayeler ve çilginliklar arasinda sadece biri digerlerinden farkliydi. Betty ve Barney Hill'in hikayeleri. Barney bir sirkette memurdu, Betty ise sosyal bir görevliydi. Kanada'dan geri dönerlerken tipik bir UFO olayi yasadilar. Barney, UFO'yu gördükten sonra arabasini yolun soluna aldi. iki saat sonrasinda hiçbir sey hatirlamiyorlardi. Ayildiklarinda, kendilerini yolun 35 mil asagisinda buldular ve buraya nasil geldikleri hakkinda hiçbir fikirleri yoktu. Bu olaydan sonra kötü rüyalar görmeye basladilar, bunun üzerine psikiyatrist Benjamin Simon'u görmeye basladilar. Dr. Simon onlari olay anina döndürmek için hipnotik bir yöntem kullaniyordu. Hipnoz sirasinda H?II çifti dünyadisi yaratiklarin onlari arabadan inmeye zorladiklarini ve bir uzay aracina bindirmek istediklerini söylediler. Araca bindiklerinde ayri ayri testlere tabi tutulmuslar, Betty'nin göbegine igne sokulmus, deri ve tirnak örnekleri alinmisti. Barney kendisinden sperm aldiklarini da ekledi. Günümüzün diger süphecileri gibi, zamanini Cape Cool ve New York arasinda mekik dokuyarak geçiren genç ressam Budd Hopkins de bu hikayeyi pek önemsemedi.
Fakat 1964'te bir gün Provincetown'a giderken elips seklinde kursuni renkli bir nesnenin havada uçtugunu gördü, üç dakika sonra yok olmustu, Hopkins nesnenin bulutlar arasina girdigini düsündü. Bu olayi herkese anlatti, böylece bu tip görüntülere rastlayan baskalarini da bulabilirdi. O yaz Hopkins birkaç UFO kitabi aldi ve konuyu arastirmaya basladi. Ama ilgisi, 1975'te Hopkins'in evinin karsisinda oturan George O'Barsky'nin anlattiklarini duyuncaya kadar artmamisti. O'Barsky, New Jersey'in North Bergen kasabasinda yasiyordu ve aksam yemegini Fort Lee'de yemek için arabasiyla bir gece North Hudson Park yolundan gidiyordu. Parki geçerken yuvarlak, 9-10 m. boyunda bir garip uçan aracin önünde dönüp durdugunu gördü. Daha sonra aracin bazi yerlerinden sarkan merdivenleri gördü, insana benzer on figür asagi iniyordu. Orta boyluydular ve tek parça açik renk giysileri vardi. Ellerinde kasiga benzer aletler ve kaplar tutuyorlardi. O'Barsky, yaratiklarin örnekler topladiklarini ve dört dakika sonra ortadan kaybolduklarini söyledi.Hopkinshikayeyi inceledi ve bes destekleyici tanik buldu (bunlar yaratiklari degil sadece uzay aracini görmüslerdi)Bulgulardan sonra, "Kasabanin Sesi" adli kitabi yayinladi ve hikayeler "Cosmopolitan"da da yayinlandi. Hopkins'in UFO arastirmacisi olarak kariyeri basliyordu.



Bir oduncu olan Travis Valton, üç arkadasinin gözü önünde, ormanda bir uzay araci tarafindan kaçirildi. En yakin dostu olan Mike Rogers, tüm olanlarin tanigiydi. FBI tarafindan yapilan sorusturmada ve yalan makinesi testlerinde Walton ve Rogers'in yalan söylemedikleri anlasildi. Walton, uzaylilarin kendi üzerinde aci veren deneyler yaptiklarini ve uzay aracinin içinde daha birçok kaçirilan insanin bulundugunu anlatiyordu. Walton, kaçirildiktan bir hafta sonra geri döndü. Anais 1993 yilinda ingiliz UFOLOG John Spencer ve ekibi tarafindan yapilan hipnotik deneylerde uzaylilar tarafindan kaçirildigini ve sekso biyolojik deneylerde kullanildigini anlatiyordu. Oysa güncel yasaminda böyle bir olayi hiç hatirlamiyordu.

"Bu insanlar hasta degiller..."
Hopkins, tüm olaylar sirasinda anlatilan kayip zaman bosluklarini biliyordu.
O'Barsky uzay aracinin dört dakika içinde ortadan yok oldugunu söylemesine ragmen normalde eve dönmesi gereken zamandan saatler sonra eve gelmisti. Bu nokta, Hopkins 1976'da akillica bir fikir üretene kadar ortada kaldi. UFO olaylarina tanik olanlar, saatler hatta günler kaybediyorlardi acaba yaratiklar onlari kaçirdiktan sonra unutmaya mi zorluyorlardi? Bu fikir Hopkins'in yasamina Steven Kilburn yüzünden girmisti (Bu onun gerçek ismi degildir). Steven Kilburn, tenis ögretmeniydi ve Hopkins ona O'Barsky olayini arastirirken rastlamisti. Bir gün, bir UFO toplantisinda Kilburn Hopkins'e yaklasti, biraz sinirliydi ve yapilacak hiçbir sey olmadigini söyledi ve söyle devam etti: "Bana da buna benzer bir sey olmus olabilir. O zamanlar üniversitedeydim. Çok özel bir sey hatirlamiyorum ama eskiden kiz arkadasim! Mary-land'daki evine birakirken geçtigim yoldan ne zaman geçsem bir seyler beni rahatsiz ediyor". Kilburn, hiçbir garip cisimden veya yaratiktan söz etmiyordu ama kayip bir zaman araligindan süpheliydi. Hopkins'e hipnoza girip ne oldugunu hatirlamak istedigini söyledi. Hopkins, yardim etmeyi kabul etti. Psikiyatrist Robert J. Lifton'in tavsiyesiyle Psikolog Aphrodite Clamar'dan randevu aldi. Clamar psikoterapi seanslarinda hipnotizma kullanmasiyla taniniyordu, güçlü bir süphecilik ile etkili bir yargi gücü birlesince Clamar, Kilburn'u derin bir hipnoza sokmayi basardi. Kilburn'un korkusunu azaltmak için ilginç bir hipnotik telkinde bulundu: "Sicak toprak bir ev. içinde korkmadan her seyden korunabilirsin fakat kaybolmus bazi anilarini uzaktan seyredebilirsin." Hipnoz sirasinda anlattiklarina göre; Kilburn o gece arabayla eve giderken uykusu gelmis ve arabasi aniden yoldan çikmisti, sanki dev bir miknatis onu saga çekmisti. Göge baktiginda iki garip isik gördü. Korkusunu hafifletmek için arabadan indi, biraz yürüdükten sonra 4-5 ufak yaratiga rastladi. içlerinden birisi liderleri gibi görünüyordu. Yüzleri anlamsizdi ve kireç gibi beyazdi. iri simsiyah gözleri vardi. Bir tanesi yere egilmis, kaziyordu. Bu noktada Kilburn, Clamar'a etrafinin sarildigim ve yaratiklarin ona karsi bazi aletler kullandiklarini anlatti, bundan sonra bir rampada ilerlemis, beyaz bir odanin içindeki bir masada oturmustu, tavandan tuhaf aletler sarkiyordu. Daha sonra omurgasinda bir ignenin açisini hissetmisti, sonra da tüm vücudu incelenmis ve kendisini bir kurbaga gibi hissetmisti. Bacaklarini ayirmislardi sonra sag bacagi üzerinde metal bir alet gezinmisti, ayaginin derisi incelenmisti. Sonra daha kötü seyler olmustu... Seanstan sonra Kilburn, Hopkins'e kötü bir seylerin olmus olabilecegini söyledi ama bunun ne oldugunu hatirlamiyordu. Kilburn'un hikayesi Hopkins'i sarsmisti. Hopkins, tüm bunlar gerçek gibi görünse de bekledigim seyler degildi diyordu. Dahasi, bu olay geleneksel bir kaçirilma öyküsünü yani Betty ve Barney Hill olayini onayliyordu. Üstelik Kilburn, Hill ailesi gibi bazi parçalari hatirlamak istememis, bazi bölümleri bastirmis, içine atmisti. Böylece Hopkins kaçirilma olaylarinin yaygin oldugu sonucuna vardi. Hopkins'in sonradan ögrendigi gibi en önemli ortak payda, kaçirildigini söyleyen insanlarin çogunda tuhaf izlerin kalmasiydi. Örnegin; Virginia Horton olayi: Bayan Horton bir avukatti, 6 yasindayken büyükbabasinin çiftliginde kayboldugunu iddia ediyordu. Kaybolduktan bir saat sonra ortaya çiktiginda, baldirinda büyük bir kesik vardi. On yil sonra 1957'de Frankfurt'ta buna benzer bir olay daha yasadi. Daha sonra hipnoz altindayken Clamar ve Hopkins'e yaratiklar onu kaçirdiklarinda bacagindan bir parça aldiklarini açikladi. 1981'de Hopkins ve Clamar, kaçirilmis 11 kisiyle konusup, deneyler yaptilar. Profesyonel bir psikolog olan Clamar dünyaya uzaydan ziyaretçilerin gelebilecegine inanmiyordu. Aslinda hastalarinin anlattigi korkunç olaylardan etkilenmisti, hiçbirinin alkol ya da uyusturucu aliskanligi veya ruhsal sorunu yoktu. Üstelik hepsi kariyerlerinde basarili insanlardi, birbirlerine baglanabilecek ortak bir yanlari da yoktu. Özetle hepsi saglikli insanlardi.


"Kayip Zaman"in pesinde...
Clamar, Hopkins'e, kaçirildigini söyleyen kisileri psikolojik bazi deneylerin kaynagi yapmayi önerdi. Bu insan grubu baski altindaydi ve herkes onlan deli, paranoid veya marjinal olarak degerlendiriyordu. Clamar, 'Hipnotize ettigim insanlarin hiçbirinde bu sayilan durumlar yoktu ama yine de içten gelen bir dürtüyle kaçirilma olaylannin bu insanlar üzerindeki etkisini arastirmak istedim" diyordu. Böylece Clamar, Hopkins ve aralarina yeni katilan New Yorklu psikolog Elizabeth Slater, 9 grubu incelediler. Stetere bu insanlarin UFO'larla olan iliskisi söylenmemisti. Slater bu gruba: mürekkep izlerinden olusan Rorschach testini, geometrik figürlerden olusan Gestald deneyini, tematik algi yetenegini ölçen Wechsier testini ve daha sonra Minnesota kisilik testini uyguladi, çalismalarini tamamladiktan sonra, bir sizofren disinda hiçbirisinin psikopatolojik özellikler göstermediklerini açikladi. Bu insanlar az da olsa duyarli, çekingen ve ihtiyatliydilar, dikkatliydiler ama paranoid degildiler ve çogu ortanin üstünde zeki ve basanliydilar. Slater; "Bu insanlarin uzayli yaratiklar tarafindan kaçirildiklarini iddia ettiklerini ögrenince inanamadim, Aslinda süpheci bir insanim ama hikayelerdeki gerçek payini yadsimak olanaksizdi. iki yil bir hastanede çalismistim ama hiç böyle hikayeler duymamistim. Ruh hastasi birçok insan ClA'in telefonlarini dinledigini,seytanin sesini duyduklarini ya da kendilerini öldürme hissine kapildiklarini anlattilar ama, UFO'lar tarafindan kaçirilmak ilk kez duydugum bir seydi. Bu kisilerin yaratiklarca kaçirildiklarina inanmiyorum ama deli olduklarini da söyleyemem. Bu grup için hiçbir açiklamam yok. Psikologlar gerçekleri yorumlamazlar, sadeçe insanlann deney ve inançlarini anlamaya çalisirlar" diyerek arastirmasina açiklik getirdi. Hopkins ve Ctamar aynca, kaçirildiklarini söyleyen on kisiyi New York Psikyatri Enstitüsü yöneticisi Donald Klein'e gönderdiler. Klein bu kisilerin geçmis profillerini çikarip, psiko-geçmis terapisi uygulamayi önerdi. Böylece iddialarindaki ve hikayelerindeki gerçekleri ve yalanlari bulabilecekti. Abigail Feuer ile birlikte çalistilar. Sonuçta Klein bu on kisiyi akli basinda buldu. Arastirmacilar bundan emin olmak için her deneyde müthis bir gerilime giriyorlardi. On kisinin birisinde alkol problemi vardi ama hiçbirisinde çocuklukta yasanan kötü bir cinsel deneyim ya da alkolik ebeveyn problemi yoktu. Hiçbirinde travma yoklu, yalancilik egilimi bulunmuyordu. Tabii ki bu durumda psikolojik bir açiklama olamazdi. Baska bir deyisle enstitü hiçbir açiklama gelistirememisti. Psikologlar kaçirilanlarin akli basinda oldugunu söylerken Hopkins baska bir iddiayla ortaya çikti. Belki de bizler yaratiklarin insanlar üzerindeki uzun süreli çalismalarina taniklik ediyorduk. Hopkins'e göre; çocuklarimizi uzun yillardir bazi aygitlarla izliyor olabilirlerdi. Üstelik on yilllarca sonra onlari tekrar bulabileceklerdi ve bu Hopkins'in tam olarak bilmedigi bir amaçti. Bu düsünceler Hopkins'in kaçirilanlarla ilgili ilk kitabi olan "Kayip zaman"da ortaya çikti. Kitap 55.000 satti ve çok tepki aldi. Ama Hopkins bundan sonra kaçirildigini iddia eden 400 kisiden mektup aldi. Birçoklarina cevap verdi. Biliyordu ki, arastirmasinin ikinci yansi baslayacakti. Sonralari Hopkins sadece taniklarla degil, çok sayida insanla röportaj yapti. Bu büyük çalisma Hopkins'in Clamar gibi gönüllü psikologlara güvenmek zorunda olmadigini gösteriyordu. Sonunda, kendi basina hipnotize seanslari düzenlemeye basladi.


"Çocugum peri kizi gibiydi.."
ilk hedefi, son kitabi "Davetsiz Misafirler"in odagi haline gelen Kathie Davis adindaki kadindi. Davis, Hopkins'e mektup yazmis ve bir zaman boslugu yasadigini anlatmis. 15 UFO
görüntüsü yollamisti. Ayrica bahçesindeki yanmis otlardan bahsediyordu. Bayan Davis'in durumu acil ve ciddi oldugu anlasildigi için Hopkins, onu telefonla çagirdi. Birkaç konusmadan sonra New York'a gelmeyi ve hipnoz seanslarina katilmayi kabul etti. Hopkins metodu biliyordu, New Yorklu psikyatrist Robert Naimon'dan hipnozu ögrenmisti.
Üç psikiyatrist iki psikolog ve bir polis hipnozcusuyla beraber yüzlerce saat arastirma yapmisti.Üstelik psikiyatrist Donald Klein, Hopkins'in teknigini arastirmis ve ona önemli ipuçlari vermisti. Kisacasi kendini yeterli görüyordu. Bayan Davis'in hikayesi aci doluydu, kendisini küçüklügünde küçük gri yaratiklar kaçirmislar. sonra büyüme çaginda yine yaratiklarca incelenmis ve denek olarak kullanilmisti. Üstelik bir melez yaratmak için cenini alinmisti. Hopkins'e yillar sonra bir kaçirilma sirasinda bir kiz çocugu gördügünü anlatmisti. Bayan Davis söyle diyordu: "Orada, her yerin beyaz oldugu bir yerdeydim sanki beni geldigim yere dönmeye hazirliyorlardi. Benimle isleri bitmisti, büyük bir odada bir grup küçük gri insan vardi. Hatirladigima göre, birinin kollari belimdeydi. Çok rahattim, ayaktaydim, onlarsa çevremdeydi. Birisi omzuma dokundu, herkes benden hosnut gibiydi ve ben nedenini bilmiyordum.... Sonra, küçük bir kiz odaya girdi, iki küçük yaratik ona eslik ediyordu. Kapi esiginde durdu... Dört yaslarinda görünüyordu. Digerlerine benzemiyordu ama bize de benzemiyordu. Bir peri veya bir melek gibiydi. Büyük mavi gözleri, küçücük bir burnu vardi... Çok güzeldi, yüzü solgundu takat dudaklari pembeydi ve gözleri masmaviydi, saçlari beyazdi, çok ince ve narindi, normalden biraz büyük bir basi vardi. Tipki yapma bir bebek gibiydi... Onu bana getirdiler ve orada durup bana baktilar. Ben de ona baktim, ona sarilmak istedim ve birden aglamaya basladim. Anladigim kadariyla içlerinden birisi bana gurur duymam gerektigini söylüyordu." Davis çocugunu beraberinde götürmek istemis ama çocugun çok alisik oldugu biri, belki de babasi; onun dünyada yasayamayacagini Davis'in onu besleyemeyecegini ve onlarla kalmasi gerektigini anlatmis. Kathie Davis buz daginin ancak üst kismiydi, Hopkins'e göre, buna benzer detaylar diger kaçirilanlarin hikayelerinde de vardi. Birçok kisiden melez çocuklar yaratilmisti. Bu detaylar hiçbir yerde yayinlanmadigindan, kopya edemezlerdi. Üstelik gariplikleri ve anlasilmazliklari onlara bir güvence sagliyordu. Hikayelerin çogunda; sperm ve yumurtalarin melez bir irk yaratmak için alindigina dair detaylar vardi ve Hopkins kendi stüdyosunda yaptigi hipnozda ayni verilere Bruce'da da rastladi, simdi bu seansi izleyelim:


BRUCE; Bir parmak... Plastik gibi görünüyor. Sanki lastik gibi ama bana dokundugunda plastikten daha sert oldugunu hissediyorum, ben düsündükçe
daha da büyüyor ve ben daha çok nefret ediyorum.
HOPKiNS: Vücudunda neler oluyor?
BRUCE: Bana ereksiyon saglayan uyaricilar monte ediyorlar, sperm almaya
çalisiyorlar.
HOPKiNS: Sonra neler oluyor?
BRUCE: Utaniyorum.
HOPKiNS: Tabii ki ama bu uzun süre önceydi, daha objektif bakalim. Uyarici neydi?
BRUCE: Bunu tarif edecek bir sey bulamiyorum fakat inekten süt
sagarken kullanilan vakumlara benziyor.
HOPKiNS: Sadece penisine mi takildi?Yumurtaliklarini da kapliyor mu?
BRUCE: Hayir! sadece penisimde. Boyutlarinin ne kadar uydugunu bilmiyorum, ama uymadigim ya da buna benzer seyler söylediklerini duyuyorum, bunlar beni utandiriyor.
HOPKiNS: Orgazm oldugunu hissettin mi?
BRUCE: Hayir. Çok hizliydi, gerçekten çok hizli yaptilar, istediklerini aldilar,
HOPKiNS: Baglantili bir his var mi
Baski veya aci?
BRUCE: Aletten gelen bir basla var ama çok degil.
HOPKiNS: Orgazm varmiydi yokmuydu ?
BRUCE:Orgazm
diyemem.Merak,hissetmeme izin verdikleri tek duygu.
HOPKINS: Merak etmek mi?
BRUCE: Evet sadece bu.

Bruce seanstan sonra, buna benzer tecrübeleri pek çok kisinin yasayabilecegini söyledi Ona göre: yaratiktlar bizi uzun zamandir inceliyorlar ve kullaniliyoruz. Diger kaçirilanlar da buna benzer kuluçka odalarindan bahsetmislerdi. Garip kuluçka gemileri var. Üstelik yeni bir tür irk yaratmak için yüksek bir tibbi teknotojiye sahipler!"? insanlar devamli, garip bir sekilde, melez bebeklerin giyinik oldugundan söz ediyorlar. Fakat belki de en garip hikayeler sahte dogumlarla ilgili olanlar. Beyanlara göre: yaratiklar bazen kaçirdiklari ama hamile olmayan kadinlara bir bebek dogurmak üzere oldugunu söylüyorlarmis. Böylece kadin dogum pozisyonunda uzaniyor ve sonra yaratik doktorlar melez bir bebegi kadinin bacaklari arasindan aliyorlarmis. Hopkins'in dedigine göre; psikolojik bag yöntemini taklit etmek amaciyla bebegi insan dokunusuna hazirlamak için bunu yapiyorlar. Hopkins, daha sonra kapisina gelen güneyli bir adamin öyküsünü söyle anlatiyor: 'Çok sinirli ve gergin görünüyordu, kendisine, kitabimla ilgili konusmak için mi geldiniz diye sordum. Hayir, dedi. Barney ve Betty HiII hakkindaki filmi görmüs ve çok sasirmis. Kendi öyküsünü UFO merkezine anlatmis, onlar da beni önermisler." Adamin hikayesi bes yasindayken basindan geçmis ve inanilmayacak kadar garip. Söyledigine göre, bacaginda bir kesik izi varmis, bu olaydan sonra tekrar kaçirilmis ve sperm örnekleri almislar. Bundan sonra dedigine göre üçüncü kez kaçirilmis, gemiye binmis etrafini disi yaratiklar sarmis. Birinin elindeki bir tepside küçük bir bebek duruyormus, bebegin büyük bir basi ve incecik bir boynu varmis. Adamdan bebegi kucagina almasini istemisler ve kendisinin oldugunu söylemisler. Fakat derisi çok inceymis ve parmaklarinin onu incitecegini düsünerek bebegi istememis. O sirada kendini çok üzgün hissetmis, tipki yaratiklar gibi. Bu adam bazi detaylari Hopkins'in kitabindan almis olabilir ama çocugun sunulma detayi, birçok tanigin anlattiklariyla ayni. Hopkins ondan kaçiranlarin resimlerini çizmesini istemis, daha sonra ona diger kaçirilanlarin çizdigi resimleri göstermis ve adam küçük bir çocuk gibi aglamaya baslamis.


Öykülerin benzerliginin anlami nedir?
Kaçirilma olaylari sadece Hopkins'in degil, Temple Üniversitesi profesörlerinden David Jacops'un da ilgisini çekiyor. Hopkins gibi o da bos zamanlarinin çogunu, kaçirildigini iddia edenleri hipnotize ederek geçiriyor. Ona göre bu seanslar çok önemli çünkü kaçirilanlarin ruhlarini incelemesi gerektigini düsünüyor ama birçok kisinin bu kaçirilma olaylarini ciddiye almadiginida söylüyor. Jacops. yasami boyunca UFO arastirmalarinin içinde oldugunu söylüyor ve söyle devam ediyor: "Aslinda benim amacim bilgileri bir araya getirip, UFO bilinmeyenine anlam kazandirmak, ama yine de hiçbir zaman tüm bunlarin anlamini kavrayacak gerçek bir ipucu bulamadim." Dahasi Jacops UFO'larla ilgili yillar süren arastirmalari sirasinda bu bilinmeyeni çözecek veya insanlann gökyüzünde gördüklerini açillayacak bir bilgi elde edememis: UFO'lar neden Beyaz Sarayin bahçesine inis yapmadilar ?

Neden içlerinden biri inip "Beni liderinize götürün" demedi? Neden bir yere çarpmadilar
Neden parçalarini hiçbir zaman bulamadik? Bu "neden"ile baslayan sorular hep cevapsiz kaliyor. Daha sonra 1981'de Jacops, Budd Hopkins ile tanisiyor ve çalismalariyla igileniyor. Jacops. Hopkins'in dogru iz üzerinde oldugunu söylüyor fakat süpneciler, Hopkins hakli olsaydi yillardir hepimizin bekledigi entellektüel kaniti bulurdu ve çalismalari bizi yeni alanlara sürüklerdi diyorlar.

Jacops, kaçirilanlarla birlikte çalismalarini bir kaç yil önce baslatti. Ayni dönemde bir Philedelphia 'li yasadigi bir olay için Hopkins'e basvurmustu. Hopkins bu kadinla çalisamayacagini anlayinca onu Jacops'a göndermisti. Hopkins'in tavsiyesi br baslangiç oldu. Gazete haberleri, radyo programlari ve yerel kisiler Jacopsin çalismalarini hizlandirdi. Geçen iki yilda Jacops uzaylilar tarafindan kaçirildigini söyleyen 13 kisiyle çalisti. Daha çok bir psikoterapist gibiydi. Bu kisileri haftada bir görmek istiyordu. Jacops devam ediyor: "Hopkins daha genis çalisiyor,düzinelerce insanla çalisti. Bense her kisiyle tek tek ilgileniyorum, Hikayelerini bastan sona defalarca dinliyorum." Sonuç olarak Jacops kaçirilma olaylarinin kronolojisi ile gündeme geldi, ona göre olaylar adim adim geisiyor. Gemiye girdiklerinde gördükleri ilk sey neydi? Elbiselerini nasil çikardilar? Masaya nasil yatirildilar? Tavandan sarktigini gördükleri sey neydi? inceleme sirasinda neler oluyor? Dönüse kadar tek tek neleri gördüler? iste tüm bunlar onun inceleme alanina giriyor. Jacops beraberce yapilan hipnoz seanslarini 'tonlarca bilgi" olarak tanimliyor. Yeni çikacak kitabinda, okuyucuya adim adim bir kaçirilma olayini anlatmak istiyor. Simdiden pek fazla detaya girmek istemedigini söylüyor ve devam ediyor, ilk önce, kaçirilan kisi gemiye bindinlir. Olayin ilk bölümünde incelemeler vardir: yumurta ve sperm örnekleri almak gibi... Daha sonraki bölümde bebeklerle tanistinliriar ve aletlerle incelenirler. Sonunda ise, bu kaçirilma deneyi, melez bebeklerin nereye gittigi anlatilarak biter."


"UFO Meryemi'
Washington D.C. Amerikan Üniversitesi'nde birçok ciddi UFO arastirmacisi Kenneth Arnold'un ilk UFO'yu görmesinin 40. yilim kutlamak için toplandilar. Uzaylilar tarafindan kaçirilanlar hakkinda yapilan panel, uzun ve atesli tartismalarin sonunda yorucu bir sekilde bitti. En ön sirada Amerika'da yaratiklarca kaçirilanlarin en ünlüleri oturuyordu; "Communion"un yazari Whitley Strieber, "intruder" adli kitabin konusu olan Kathie Davis ve 10 yil önce bir dizi kaçirilma hikayesi basilan Charies Hickson. David Jacops bu panelin düzenleyicisi olarak ilk soruyu sordu: "Neye benziyordu, bunu topluluk önünde anlatmak isteyen var mi?" Strieber, mikrofonu eline aldi ve "Belki de en genel açiklamayi ben yapacagim" dedi. Sesi heyecandan titriyordu. Bunun hayatinda yaptigi en zor is oldugunu söyledi ve söyle dedi: "Kendimi Ocak'tan beri en az 225 kez ifade etmeye çalistim. Üstelik bunu, bana bakip gülen 700 konuk ve TV'de sovu izleyen 8 milyon insan önünde yaptim. "Communion" adli kitaptan milyorlarca dolar kazandim. Bu bir sir degil." Sonra kalabaliga gülümsedi ve kendisini birçok kisinin önünde yalancilikla suçlayan Philip Klass'i sundu ve adamin oturdugu yeri gösterdi. Salonda yuhlar duyuldu, izleyiciler sakinlesince Strieber adama BBC'nin ona hazirladigi ve cevaplamasim istedigi polygraf testini okudu;
BBC: Bu sorulara cevap vermeyi kabul ediyor musunuz?
STRiEBER: Evet.
BBC: Yaratiklari maddi bir kazanç için mi uydurdunuz?
STRiEBER: Hayir.
BBC: Ziyaretçiler geldiginde size dokundular mi?
STRiEBER: Evet!
BBC: "Communion" adli kitapta yazdiklariniz kendi dürüst tecrübeleriniz mi?
STRiEBER: Evet!
BBC: Hiç halüsinasyon görmenizi saglayacak bir ilaç ya da uyusturucu kullandiniz mi?
STRiEBER: Hayir.
BBC: Yaratiklar fiziksel olarak gerçek mi?
STRiEBER: Evet. öyle olduklarini düsünüyorum!

Strieber, bu testin okunmasindan sonra, sonuçla birlikte testin kopyasini Philip Klass'a verebilecegini söyledi. Klass raporu aldi ve toplantinin sonunda Strieber'in yanina giderek, ona hiçbir zaman yalanci demedigini söyledi. Strieber de ona, New York'taki televizyon programim hatirlatti. Philip Klass ise programin prodüksiyonunda yapilan sanssiz bir hata sonucu böyle bir sorunun ortaya çikmis olabilecegini ama eger isterse bir kereligine özür konusmasini bir teybe kaydedebilecegini veya bir faksla, toplum önünde ondan özür dileyebilecegini söyledi. Fakat Klass hiçbir zaman özür dilemek için bir kaset doldurmadi ve faks çekmedi. Ama Ktass tarafindan yapilan haksizlik birçok UFO arastirmacisinin aklindan çikmadi. Nedeni açikti; Klass UFO olaylarina da kaçirilanlarin anlattiklarina karsi yorulmaz bir muhalifti. Amaci neydi?
Klass'a göre, Hopkins tam bir "UFO Meryemi"ydi ve yaratiklari kendisi uydurmustu. Klass ünlü bir hipnoz uzmani, psikiyatrist olan Martin T'Orne'un çalismalarindan yararlanarak söyle bir açiklama yapti: "Hipnoz teknigi, olmayan bir aniyi bile beyninize isleyebilir. Böylece polygraf testinde, anlattiklariniz gerçekmis gibi görünür. Diyelim ki, dün aksam saat altidan sonra ne yaptiginizi anlatmanizi istiyorum. Siz dün gece, yemek yediginiz, TV izlediginizi, biraz okuduktan sonra yataga gittiginizi biliyorsunuz. Sonra sizi transa sokuyorum ve size 'yüksek bir ses duydunuz mu?' diye soruyorum. Trans halindeyken aramizda bir sahip-köle iliskisi oldugundan, benim yönlendirici soruma 'evet' diye cevap veriyorsunuz. Üstelik hiçbir ses duymasaniz da ben yönlendirici bir soru sordugum için 'evet' diyorsunuz. Sonra size, sesi düyunca ne yaptiginizi soruyorum. Siz de camdan disari baktiginizi söylüyorsunuz. Eger size hipnozdan sonra, hipnozdayken konustuklarimizi hatirlamanizi söylersem, uyanikken bile size asilamis oldugum bilgileri gerçekmis gibi animsarsiniz ve sonra sizi tekrar transa sokup, dün gece ne oldugunu sordu-gumda, konustugumuz her ayrintiyi atlamadan anlatirsiniz."

"Bunlar bir Holywood yapimina benziyor..."
Bunlarin disinda Klass, Hopkins'in Dr. Orne'nin hipnoz kurallarinin çogunu ihlal ettigini de ekliyor. Hipnoz olayi gerçeklesirken konu hakkinda hiçbir ön yargi olmamalidir. Seansa kadar hipnotizma yapacak kisinin irdelenecek konuyla evvelce bir ilgisi olmamalidir. Ayrica hipnoz sirasinda bir videoteyp kullanilmali ve böylece sadece konusulanlar degil mimikler de incelenmelidir. Klass bu kurallarin birçogunun Hopkins tarafindan ihlal edildigini söylüyor. Klass bir Çingene'nin falina, Hopkins'in hipnozundan daha fazla güvenecegini belirtiyor. Hopkins ise Klass'in hipnoz tartismasinin anlamsiz oldugunu söylüyor, Simdiye kadar 16 tane kaçirilma olayi hipnoz olmadan ortaya çikmis. Ayrica kaçirildigini düsünen 23 kisi sadece bu olayi açiklayabilmek için hipnoz altina girmis.

Klass'in baska sikayetleri de var. Örnegin, ona göre; Hopkins'in bulgularindaki doz bir baska vakaya geçtiginde abartiliyor. Hopkins'in kitabindaki resimlerden yola çikarak her kisinin farkli bir melez çocuk resmi çizdigini söylüyor, ve söyle devam ediyor:

"Kathie melez bebegin yasli bir adama benzedigini Pam, melezin bembeyaz teni ve ince derisiyle yeni dogmus bir kuzuya benzedigini ,
Susan ise melezin gri renkli,büyük basli baska bir seye benzedigini söylüyordu.Benzerlikler kisiden kisiye degisiyor.Bana sorarsaniz,ben Robert Redford'a benziyorum yada bir baskasina göre bir yaratiga , ama bu görüs sadece bir Hollywood yapimcisinin fikri olabilir."Sonuçta Klass yaratik prototipinin herkese göre degistigini söylüyor ; " Birine göre yaratiklar , iki metre uzunlugunda ,uzun saçli yada kel olmalidir.Ben ise onlarin kisa boylu ve kel oldugunu düsünebilirim.Bu çok klasik bir bilim-kurgu imajidir.Fakat herkes yaratiklarin iki metre boyunda , dört elli oldugunda birlesseydi bundan çok etkilenirdim."
.
UFO'cular da kizgin...
Baska elestiriler de var. UCLA'da Ronald Siegel adinda bir psikoparmatotog, kaçirilma hikayelerinin stresten, karanliktan veya soyutlanmadan dogan halüsinasyonlar olarak açiklanabilecegini söylüyor. Ona göre, bu tür durumlarda, gerçek gibi görünen durumlar yaratilabilir ve bunu gören biri ona inanmaya meyillidir. Kaçirilma hikayelerinin birbirine benzemesi ise, genel göreceli merakin ortak imajlar yaratmasindan ileri geliyor, ingiliz Ufolog Prof. Alwin Lawson kaçirilanlarin bu olaylari, dogumdan beri saklanan anilarin su yüzüne çikarak olusturduklarini söylüyor.

Hopkins'in hipnotize ettigi kisilerse, tam anlamiyla bir kaçirilma olayindan degil, daha çok tibbi bir incelemeden bahsediyorlar. Örnegin; dogumhane odasindaki isiklar, ceninler vs... Psikiyatrist Harvey Ruben'e göre, kaçirilma hikayelerine "psikolojik salgin" diyebiliriz. Üstelik bu salgin çabuk etkilenen insanlari sariyor ve söyle bir örnek veriyor. Olay, israil'deki bir Arap okulunda olmus, çocuklar tek tek sirayla kanalizasyonu koklamislar ve hepsi hastalanmislar. Üstelik böyle olmasi için hiçbir fiziksel neden yokmus. Ruben, insanlarin çok çabuk etkilenebildiklerini, üstelik hiçbir psikolojik bozuklugu olmayan insanlarin bile bu durumda olabilecegini söylüyor. Yine Ruben'e göre, kaçirilma bilinmeyeni psikolojik bir salgina birçok yönden benziyor. Üstelik buna bir çesit histeri de denilebilir. Birçok insan kitaplardan, programlardan ve filmlerden bazi yorumlar ediniyorlar. "Üçüncü Türle Bulusma" gibi filmler bu tür reaksiyonlari körüklüyor, insan bir kere böyle bir sarsici olaya inanirsa bu olay buna benzer post-travmatik olaylari beraberinde getiriyor; Tecavüz suçlulari, Vietnam askerleri gibi... Ama en sert elestiri UFO merkezinden geldi. Bir panelde dinleyiciler ve bilim adamlarinin önünde konustuktan sonra ingiliz UFO'cu Jenny Randles; "Amerikan safligi" dedigi konuyu açti. Randles, kaçirildigini söyleyen 28 kisiyle görüsmüstü. Amerika'daki insanlarla karsilastirildiklarinda kültürel farkliliklar yaygin olarak saptanmis. Randles;
'Tüm Amerikan vakalarindaki detaylar Whitley Streiber'in kapak resminden alinmisçasina anlatiliyor" diyor. Yaratiklar daima büyük gözlü, iri kafali olarak tanimlaniyorlar, sasirtici olan ise buna benzer detaylarin ingiltere'deki taniklar tarafindan da anlatilmaya baslanmasi. Ama genelde ingilizlerin yaratiklari daha çok insana benziyor. 28 vakada sadece yara izleri bulundu, fakat yine de bunlarin dogum lekesi olabilecegi süphesi var. Sadece on vakada tibbi deney izleri bulunmus, bunlardan hiçbirisi jinekolojik deneylerden, sperm alisverisinden bahsetmemisler. Buna karsin, Hopkins Randles'e basvuranlarin sadece bazi iddiacilar oldugunu ama kesinlikle gerçek kaçirilanlar olmadiklarini söylüyor. Ama Randles israrini sürdüruyor, tüm ayrintilarin yazilmadigini, eger hipnoz altindakiler gazetelere geçerse birçok detayin birbirini tutacagini belirtiyor. Randles. Amerika'daki olaylarin etkileyici oldugunu ama hiçbirinin psikolojik bir fenomenden öteye gitmedigini de ekliyor. Arastirmacilarin gayretleri sonucunda kisiler, hikaye versiyonlarini kabulleniyorlar. Hiç süphe yok ki, bir kaçirilma fenomeni var ve hiçbir standart açiklama bu duruma uymuyor.


Sorun modern insanin ruh sagliginda mi?
Bunun disinda Randles kaçirilma olaylarini hizla yayilan genis bir inanç agi olarak görüyor, bu akimin daha ne kadar büyüyecegini bilmedigini ama yine de ilginin artacagini söylüyor.Ona göre; kaçirilma olaylari ile ilgilenen UFO arastirmacilari , uzak dogulu gurular gibi algilaniyorlar ve kaçirilma olaylari 30 yildir bekledikleri bir durum.Dramatik kanitlar UFO olaylarini gerçek gibi görmemizi sagliyor.Ama hassas insanlar söylenen her seye inaniyorlar.Panelden sonra , Randles kaçirildigina inanan 4 kisiyle konustu ve 50'lerde olan olaylarla simdikilerin birbirine çok benzedigini açikladi. Tabi ki UFO hareketi 30 yil önce baslamis ve bilgiler bu 30 yil içinde toplanmisti ama inanan insanlarla konusursaniz, hala dünyaya çok uzaklardan mesaj getirme hevesi içindeler, iste yanlis olan da bu... Fakat bir kere su bulandiginda bazilarina inanip, bazilarina inanmamak
saçmadir. Baska problemler de var. Eger bu yaratiklar yildizlar arasi seyahat edebilecek teknolojiye sahiplerse. neden bir takim deneyler için insan kaçirmak yerine ortaya çikip istedikleri deneyi rahatça yapmiyorlar? Üstelik bir gen laboratuvari kurup, istedikleri geni ve prototipi yaratabilecek güce sahipken, neden bu zorluklara katlaniyorlar? Sonuç olarak tüm bunlara inananlar bunlarin nedenlerini düsünmüyorlar.

Strieber simdilerde bu kaçirilma olaylariyla ilgili yeni kitabini yaziyor ve sunlari söylüyor; "Düsünen bir insanin dis kaynakli zekalara dair bir açiklamaya ihtiyaci yoktur. Yine de basit bir psikolojik açiklamanin yetecegine inanmiyorum. Bir seyler oluyor. Üstelik olanlar, transandantal ve öngörü deneyimlerine benziyor. Tüm bunlar insanlikla beraber gelisiyor. Ben kendi adima Orta Asya'da bir Saman'in ölüler dünyasiyla iletisim kurmak için kullandigi yöntemi kullaniyorum. Bu yöntem, hikayemi anlatmak ve topluma hayallerimi aktarmak. Belki de bunlara gülmeyi birakip olanlari tanimlamaya çalismaliyiz. Çünkü inanilmaz sayida çok insan baska bir dünyanin üstün varliklariyla iletisim kurulduguna inaniyor. Eger arastirmacilari, yazarlari bu konular ve tecrübeler üzerinde çalismaktan alikoymazsak, dünyanin gördügü en büyük düsünce kitlesinin içinde buluruz kendimizi." Birçok uzmana göre Strieber'in ruhsal sagligi iyi degil. Sosyolog Morchello Truzzi, toplum olarak bilimi çok önde tutarak ruhi yasantimizi ihmal ettigimizi düsünüyor. Bunun sonucunda geçmis yasamla iliski kurma ya da kaçirilma olaylari ortaya çikti. Birçok insan yüksek hayalgücünün etkisiyle tüm bunlara inaniyor. Filozof Dennis Stillings de bu görüse katiliyor: "Su anda patlamaya hazir bir bilincin beyindeki olusumlarini görüyoruz" diyor Wilderness. aslinda hakli, ona göre Amerikalilar öncü bir millet ve devam ediyor: "Simdiye kadar Amerika'da bir statü elde edememis kitleler var. Simdi ise madalyon ters döndü. Su siralar içe dönük yiginlari dinlemekteyiz. Bu durumu is ve çikar için büyütmekteyiz. Amerikalilar artik bu insanlari dinliyorlar ve bunlarin gerçek olduguna dair tam bir kanit ise yok. Fakat yine de bu durum her yerde yankilaniyor. Tüm bunlara alisik olmadigimiz için kendimizden uzaklastiramiyoruz. Onlari suçlamak ve onlarin karsiti olmak bizim için daha kolay."


Ve yine dinsel kavsaktayiz...
Stillings aslinda Amerikalilarin meraklarindan ve basit inançlarindan uzaklastigini, kaçirilma olaylannin ve geçmis yasamla iletisimin artisini ilginç buldugunu söylüyor.
Ona göre. bu durum, dini, teknolojik kiliflar içinde yeniden olusturmak; söyle açikliyor: "Organize olmus dinin parçalanmasi dörtyüz yildir devam ediyor. Bu durum insanlari Tanri ile teketek iletisime zorladi.

Bizim çevremizdeki insanlar bunu öbür dünyayla iletisim kurmaya çalisarak sagliyorlar,,' böylece kendilerinin Tanri'si oluyorlar. En ekstrem durumlarda kaçirilanlar her seye gücü yeten ve her seyi bilenlerin kurbani oluyorlar. Bu figürler Tanrisal karakterler olusturuyorlar. Kurgu bilim filmlerinin, bir takim kliniklerin ve baska yüksek teknoloji formlarinin sonucunda doguyorlar." Stillings'e göre; kaçirilma hikayelerinde dini bir yön var, birçok detay dini motiflerden olusuyor. Örnegin; melez bebek, isa ve Buda'nin bebekken tasidigi üstün bilgelikle benzesiyor. Kaçirilanlar ise böyle bir bilge bebegin rüyasini görüyorlar. Anlatilan tuhaf yara ve izler birçok dini kisiligin ve azizin tasidigi izlere benziyor. Garip ve beklenmedik gebelikler Meryem'in bakireyken dogurmasina benziyor. Stilling'in saydiklarindan birçogunu kaçirilanlardan çogu gerçekten anlatiyor. Bu garip senaryoya çok yerde rastlanabilir. Stillings bunlara, incil'de, Eflatun'nun yapitlarinda rastlanabilecegini söylüyor. Bunlarin hepsinde üç tuhaf insandan ve garip bir sarisindan bahsediliyor. Gerçekte bütün bu imajlar nereden geliyor? Cart G.Jung'a göre; bunlar beyinde zaten mevcut. Stillings. Jung'un görüslerini söyle açikliyor; "Jung, din ve buna bagli imajlarin beyinde biyolojik olarak var olduguna inaniyordu. Gerçekten de dini bir içgüdü var ve biz bu içgüdüye sekil veriyoruz. Günümüzde bu içgüdü melekleri ortaya çikarsa bu duruma güleriz ama bu güdü E.T. olarak ambalaj edilirse buna inaniriz."
Bir uzaylı kaçırdığında ne olur?

UFO olayları çoğu zaman tanıkların üzerinde psikolojik etkiler bırakırlar. Bu etkiler, hafif şoklardan başlayarak uzun dönem yaşanan ağır hastalıklara kadar uzanırlar. Belirlenen bazı olaylarda tanıkların karmaşık duygular yaşadıkları görülür; el hareketlerini kontrol edememek, göz bebeklerlerinde aşırı hareketlilik, solunum zorlukları, ağızda acılık, saçlarda elektriksel oluşumlar, bazen bir kolda uyuşma, bilinç kayıpları, görme zorlukları (bazıları kalıcı), ellerde bazı lekeler, deride kırmızı kabuklu yaralar, yüzde hassasiyet ve aşırı sıcaklık duygusu gibi... Uzun süreli etkiler ise yanıklar, hafif sağırlık, saç dökülmeleri, şişler, bulantı ve kusma, kilo kaybı, görme bozukluğu veya çift görme, kaşıntı, bellek kaybı, burun kanamaları şeklindedir. Bunların bazılarının yılarca sürdüğü belirtilmektedir. Bilimsel çevrelerin toplumsal sağlığın UFO tutkusu yüzünden tehlikede olduğu yaklaşımı bu örneklere dayanmaktadır. Bu olayların çoğunun nedeni, mikro-dalgalara, kızıl ötesi ışınlara, ultraviyole radyasyon dalgalarına, yüksek dozda X ışınları veya gamma dalgaları gibi ionize radyasyon etkilerinden olabilir. Bazı göz sorunları, güçlü UV radyasyon dalgalarından ortaya çıkabilir, aynı dalgalar yüzeysel deri yanıklarına da neden olabilirler. Genel olarak, bu tür olaylar veya iddialar ya da anlatılar ne yazık ki yeterince belgelenmemiştir, yaraların veya etkilerin tanımları geçmişe yönelik olarak tam yapılmamış, çoğunda belirme yapılıp yetinilmiştir. Bazılarında ise, kurbanların anlattıklarına doktorlar tarafından inanılmamış, kanıtlara boş verilmiştir. Bir kısmı ise UFO araştırmacıları tarafından uzun yıllar sonra duyulmuştur. Zamanla bir tür UFO tıbbının oluşmakta olduğu söylenebilir. Panelde bunun üzerinde de durulmuş, radyoaktif etkiler soruşturulmuş ve olası kromozom değişiklikleri araştırılmıştır. Sonuçta verilerin Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonu´na aktarılması kararlaştırılmış ve ionize radyosyon etkilerinin üzerinde durulmasını tavsiye edilmiştir. İyi bilinen ve tanınan kurbanlar için önemli olan araştırmadaki amaçlar ve kurbanların çabuk ortaya çıkarılarak muayeneleri kabul etmeleridir. Bir diğer gereklilik, doktorların alışılmadık yaralar karşısında eğitilmiş olmaları ve resmi kuruluşlara bağlı bulunmalarıdır. Daha da ötede, bu konuda uluslararası bir protokolun hazırlanması uygun olabilir.
Bige Nirun
Uzaylılar tarafından en ünlü kaçırılanlar

En Ünlü Kaçırılanlar; Biyolojik Deney mi?
Üçüncü Tür İlişkiler´in en ünlü olayı Betty ve Barney Hill çiftinin başına gelenlerdir. Hill çifti, 1961 yılının 19 Eylül´ünde akşam saatlerinde, ABD´de New Hampshire, Portsmouth yaklaşıyorlardu. İki geniş penceresi olan silindir biçimli bir UFO tarafından yolları kesildiUFO yolun tam ortasına inmişti, Hill çifti korkularına rağmen dışarı çikarak, ne olduğunu anlamak istediler ve karşılarında 6 insan benzeri canlının durduğunu gördüler. Korkuyla kaçmak istedilerse, garip bir ses ve titreşim sonrasında kendilerini kaybettiler. . Ayıldıklarında iki saat geçmişti ve UFO kaybolmuştu. Hill çifti iki saatlerini yitirmişlerdi. Sonraki yıllarda yapılan soruşturmalar ve hatta hipnoz deneyleri Hill çiftinin yalancı olduklarını kanıtlamadı. 1964 yılının Ocak-Haziran döneminde hipnoz altındayken, UFO´nun içine alındıklarını ve bazı tıbbi deneylerde kullanıldıklarını anlattılar. Ve olay orada kalarak UFO literatüründe liste başı olarak yerini aldı. Kaçırılma olayları, UFO tarihçesinde çok geniş ve etkili bir yer tutmaktadır. Yüzlerce olay vardır ve UFO´lar tarafından kaçırılan insanlar inanılmaz öyküler anlatmaktadırlar. En çok raslanan tür ise, insanımsı canlılar tarafından kaçırılanların muhakkak birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen Amnesia yani bir çeşit bellek kaybı yaşamalarıdır. Hatta seksüel deneyler yaşayan ve hamile kalan kadın tanıklar da vardır ama hiçbirisi doğum yapamamış ve hamilelikler hep düşüklerle sonuçlanmıştır.
 

Ufo olaylarında zehirlenenler ve yaralananlar
Yananlar ve radyasyondan zehirlenenler..
1957´de Kasım ayının dördünde, saat iki civarında ABD´de Atlantik kıyısındaki Itaipu Askeri üssünde, iki muhafız denizin üstünden portakal renginde bir diskin alçalarak geldiğini görünce hemen alarm verdiler. Bu arada hızla gelen cisim askerlerin üstünden geçerek, bir an durakladı. İki asker ani bir ısı dalgası hissettiler, sanki yanıyorlardı. Çığlıkları diğer askerlerin gelmesine kadar sürdü, o sırada UFO uzaklaşmıştı. Olay sürerken üssün tüm elektrik enerjisinin kesildiği anlaşıldı. İki asker hastaneye kaldırıldılar ve ikinci derece yanık tedavisine alınarak haftalarca bakım gördüler.
Ama olay bu kadar değildi, aynı gün İtaipu kentinde, yüzlerce araba yollarda kaldı, aküler aniden boşalıyor, motorlar çalışmıyordu. Birçok insanda güneş yanığı benzeri izler ortaya çıktı. İki gün sonra, 6 Kasım´da Indiana Merom´da Rene Gilham yolda yürürken, gökten gelen bir ışıkla adeta yıkandı, yüzünde ciddi yanıklar oluştu. 10 Kasım´da Madison Ohio´da, garajina doğru yürüyen Denise Bishop adlı kadın, garajın damının üstünde beliren cisimden yayılan ışıkların içinde kaldı, sonraki günlerde şiddetli ağrılar ve görme bozukluğu çekmeye başladı. Teşhis yoğun radyasyon zehirlenmesiydi. Beş yıl sonra da öldü.

Uzaylı çiftçinin hikayesi
Valensole küçük bir Fransız köyüydü. 1965 yılının 1 Temmuz´unda sabah 5:45´de çiftçi Maurice Masse günün ilk sigarasını yakarak çalışmaya hazırlanırken, garip bir cisim gökden süzülerek tarlanın ortasına indi. Masse, cismi helikopter sanarak, izinsiz tarlasına inilmesine çok kızdı ve o öfkeyle cisme doğru gitti. Derken cismin helikopter olmadığını farketti, dört ayaklı oval bir cisimdi. Önünde iki kişi duruyordu, boyları yaklaşık bir metreydi, gri-yeşil renginde, bedenlerine sımsıkı oturmuş giysileri vardı. Başları büyük, saçsız ve köşeliydi, iri, simsiyah gözleri vardı ve gözbebekleri yoktu. Parazite benzeyen bir ses çikarıyorlardı. Masse tutulup kalmıştı, parmağını dahi oynatamadığını farketti. Bu sırada iki yaratık UFO´ya dönüp, girdiler. Ve biraz sonra cisim havalanıp yokoldu. Masse ancak 20 dakika kadar sonra hareket edebildi. Cismin durduğu yere gidip baktı. Yerde derin oyuklar vardı ve çevredeki bitkiler yanmıştı. Sonra yapılan deneylerde yerde çok yüksek dozda kalsiyum bulundu. Valensole olayı, klasik UFO olaylarının en belirginlerindendir. Yapılan soruşturmada, Masse´nin kişiliği olumlu ve güvenilir bulundu. Laboratuar deneyleri bitkilerin alışılmadık nedenlerden yandığını ortaya çıkardı. Kısacası Valensole olayı gerçekti. 

Uzaylıların çiftçiye yolladığı gerçek dökümanlar
Spencer´la konuştuğumuz can alıcı noktalardan birisi buydu, bu arada Meier-Pleidas ilişkisi tartışılabilirdi çünkü üstün bir uygarlık ilişki kurmak için neden sıradan bir çiftçiyi tercih ediyordu? Verilen cevap inandırıcı değildi; "Seni hep izledik, güvenilir ve dürüstsün, bizi dinle ve söylediklerimizi yayınla." Neden Meier, örneğin New York Tımes´ın başyazarı veya BBC haber müdürü ile görüşseler çok daha etkin bir sonuç almazlar mıydı? Neyse, Spencer bunun üzerinde pek durmadı çünkü Meier, bir yılın sonunda 3000 sayfa not tutmuş, yüzlerce fotoğraf ve birkaç saatlik film çekmişti. Ve bunların testlerden geçirildi, özellikle de 1990´da bir grup Japon fotoğraf, film, elektronik ve optik uzmanı tüm dokümantasyonu aylarca laboratuarlarında incelediler.
Bir kısmı yorumsuzdu ama çoğunluğu için sahtekarlık yoktur, bu malzeme gerçektir sonucuna ulaştılar. Spencer, atalarımızın bir olduğu düşüncesine sıcak bakıyordu, en azından benim gibi geçmişimizi çok az bildiğimiz konusunda hemfikirdik. Daniken´cılık oynamamak kaydıyla, bu konuda fazla söze gerek yok, arkeolojinin bizzat anlatımıyla daha henüz dünya yüzeyini tırmalıyorduk. Bilinmeyenler, bilinenlerin birkaç yüz kat üzerindeydi.

Uzaylı sarışının hikayesi
1975 yılının Ocak ayında İsviçreli bir çiftçi olan Eduard Billy Meier´ın başından garip bir olay geçti. Ve bu olay yaklaşık bir yıl sürecek olan bir öykünün ilk adımıydı. Bir sabah evinde otururken, kafasının içinde çınlayan bir ses, çevredeki belli bir yere gitmesini istedi, rahatsız olan Meier aldımamaya çalıştıysa da, olay tekrarlanınca denilen yere gitme arzusunu yenemedi. Belli yere geldikten sonra bir saat kadar bekledi, tam dönmeye hazırlanırken, gökten gelen garip sesle duydu, başını kaldırıp baktığında tipik disk biçiminde bir UFO´nun yere doğru indiğini gördü. Yanında aracından hiç ayırmadığı kamerası vardı, ilk olarak cismin inişini görüntüledi, sonra yanına doğru gitmeye çalıştı ama yapamadı, engelleyen bir güç vardı. Sonra aracın ardında bir kadın belirdi, sarışın, uzun boylu, güzel bir kadındı, kulak memelerinin uzunluğu dikkat çekiyordu. Garip aksanlı bir Almanca ile konuşan kadın İsminin Sam Jase olduğunu ve Erra adlı bir gezegenden geldiğini söylüyordu. Erra gezegeni Boğa Burcu´ndaki Pleidas Takımyıldızı´nda bulunuyordu. Sam Jase´nin söylediğine göre Erra uygarlığı, bizden 13.000 yıl ilerdeydi, Erralılar anlaşmazlıkları saf düşünceye ulaşma yöntemiyle ortadan kaldırmışlardı. Teknolojileri çok ileriydi, 430 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan Pleiades Takımyıldızı´ndan dünyaya 7 saat gibi akılalmaz bir sürede geliyorlardı. Sam Jase, beş tip uzay araçları olduğunu anlatıyordu, üç tipi yıldızlar arası yolculuklar için, birisi gezegenler arasında, beşincisi ise zaman yolculuğu amacıyla kullanılıyordu. Sam Jase, Pleidas ilişkisinin ilk adımıydı, daha sonra ziyaretler sürdü.
Ptaah ve Asket adlarında iki Pleidaslı daha geldiler, anlattıklarına bakılırsa asıl anavatanları Erra değildi, daha önce Lyra Takımyıldızı´nda yaşıyorlardı. Toplum yoldan çıkmış ve sonunda nükleer bir yıkım herşeyi yok etmişti. Kıyımdan kurtulan bir grup, Erra´ya yerleşerek yeni bir uygarlık kurmuşlar, binlerce yıl sonra da uzaya açılarak Güneş Sistemimize ve bize ulaşmışlardı. Meier, neden sorusunu sorduğunda en çarpıcı cevabı aldı; "Biz sizlere karşı sorumluluk duyuyoruz çünkü sizin atalarınız bizim atalarımızdır."

Ufolar hakkında klasikleşmiş hikayeler
Uzaylılar niçin dünyaya geliyorlar? Onlara uzaylı dostlarımız mı yoksa düşmanlarımız mı demeliyiz. Eğer geliyorlarsa neden ortaya çıkmıyorlar? Gerçekten bir gün kapımızı çalıp "Merhaba ben uzaylıyım" diyen bir yaratığı görmeyi kaldırabilirmiyiz? Yoksa dünya birbirine mi girer? Bu soruları cevaplandırmak zor. Bildiğimiz tek şey gökyüzünde bazı zamanlar gerçekten hiç bir açıklamaya sığmayan cisimler gördüğümüz. Bekleyip göreceğiz. Dileğimiz dostça olmaları ve dünyamızda süregelen gelişim evrimine katkıda bulunmaları.

Ufo´ların görülmesiyle yeni bir çağ başladı
Işıklı cisimlerin hareketleri normal değildi, arada bir olmadık iniş ve çıkışlar yapıyorlar, fizik ve aerodinamik yasalarına aykırı davranıyorlardı, aniden durup, birden hızlanmak gibi. Öte yandan Arnold cisimleri artık yakından görebiliyordu, güneş ışığının yansımaları nedeniyle cisimlerin metalik yüzeylere sahip olduklarını farketti. Daha sonra; "..yana eğik dev bir tepsi veya tabak gibiydiler, öndeki dördü, arkadaki beşliye göre daha geniş dizilmişlerdi." diyecekti. En önde uçan cisim koyu renkli ve ay biçimindeydi, diğer sekizi daha düz disk biçimindeydiler. Arnold tüm cisimlerin beş millik bir alanı kapsadıklarını tahmin etti. Ve birkaç dakika sonra, tüm cisimler Adams Dağı´na doğru büyük bir hızla giderek kayboldular. Tanımlanamayan Uçan Cisimler "UFO : Unidentified Flying Objects" çağı o andan sonra başlamıştı. Ertesi gün Arnold, hikayesini "East Oregonian" gazetesine anlattı. Gazeteci Bill Bequette, öyküyü Associated Press´e geçti. Aynı gün ülkenin başka yerlerinden de benzer haberler geldi ve bilinmeyen bir yazar "Flying Saucers: Uçan Tabaklar" başlığını attı, bu iki kelime daha sonra Türkiye´de "Uçan Daire" olarak literatüre geçecekti. Arnold ve diğerlerinin gözlemlerine karşı, ABD Hava Kuvvetleri ve Meteoroloji yetkilileri 40´lı yıllarda, tanımlanamayan uçan gök cisimleri ifadesine karşı çıkmadılar ama sonraki 40 yıl içersinde bu politika değişecek ve yerine redler veya atmosferik açıklamalar gelecekti. Kısacası şöyle veya böyle UFO yüzyılı medya boyutunda başlamıştı ama acaba tanımlanamayan uçan gök cisimleri ilk kez 1947´de mi görüldüler?

Ufo´ların ilk görülmesi
İşte size tarihi belgelerden alınan bir dizi tarihi olay, nelerden bahsediyorlar.
* Yıl MS 793: İngiltere, Devonshire, Anglo Saxon yazmaları: "Gökte garip gülüş cisimler, ışıklar, gürültülü patlamalar ve yılana benzer ışık yolları görüldü."
* 9.Yüzyıl: Fransa, Lyon Başpiskoposluğu el yazmaları: "Magonia bölgesinde gökte gemiye benzer cisimler görüldü ve yere indiler. Meyve ağaçlarının ve mısır tarlalarının yanındaydılar, sonra meyvelerin ağaçlardan yokoldukları ve mısırların yanmış oldukları görüldü. Herkes evlerine kaçıştı, ertesi gün aynı yerde bir kadının ve üç adamın ölüleri bulundu."
* Yıl 1211: İngiltere Tilbury kilise kayıtları: "Bir pazar günü, halk pazar ayininden çıkarken, gökte dev bir cisim görüldü, yuvarlaktı ve üstünde asa gibi çıkıntı vardı, altından ipe benzer parlak birşey sarkıyordu ve üzerinde bir adam vardı. İp yere kadar indi ve adam kilisenin karşısındaki gölün yanında yere atladı, halk panik içindeydi, kadınlar kiliseye kaçarlarken, erkekler taş ve sopalarla saldırdılar ama gökten inen adam hızla yine parlak ipe gitti ve bir anda cisme doğru yükselerek içinde kayboldu sonra cisim bir anda yokoldu."
* Yıl 1877: İngiltere, Everton: "Yüzden fazla insan siyah botları olan ve evlerin üzerinden sıçrayan bir insan gördüler. Ayın olay sonraki yıllarda başka yerlerde de yaşandı."
* 13 Nisan 1897: ABD, Minnesota, Elmo Gölü, Hudson yolu: "Frederick Chamberlain ve O.L.Jones evlerin arasında elinde yeşil bir ışıkla koşan birini gördüler. Karaltı birden ağaçların arasına girdi ve aynı anda yeşil ışık silüet kişiyle beraber göğe yükseldi. O anda büyük bir gürültü işitildi ve güçlü bir rüzgar esti. Bir dakika sonra iki adam, gökte uzun, gri-beyaz renkli dev bir cisim belirdi. Cismin önünde yanyana sıralanmış kırmızı, yeşil ve beyaz ışıklar görülüyordu. Sonra cisim sert bir açıyla birden döndü ve ağaçların üzerinde kayboldu."
* Haziran 1914: Hamburg, Almanya: "Yüzlerce insan akşamüstü saatlerinde kentin üstünde püro şeklinde, ışıklı pencereleri olan ve pencerelerinden insana benzer şekillerin görüldüğü dev bir cisim gördüler."
* Ağustos 1944: Yeni Zelanda: "Bir grup hemşire, tren yolunun üzerine inmiş ters dönmüş tabak biçiminde tahminen 20 m. uzunluğunda bir cisim gördüler. Dik açılı bir pencereden iki insanımsı figür görülüyordu. Üçüncüsü ise, açık bir kapıda duruyordu. Hemşireleri farkeden cisim ve insanımsılar, derhal içeri girerek hızla yükselip, kayboldular."
* İkinci Dünya Savaşı tanıklıkları o kadar çoktur ki, en ilginçlerinden birisini 1942 Aralığında Fransa üzerinde uçan bir İngiliz RAF Hurricane pilotu yaşadı. 1000 m. yükseklik civarında uçarken peşinden bir ışığın geldiğini farketti. Hemen yükselerek cismi önüne almaya çalışırken aynı anda da ateş etmeye hazırlanıyordu. Işık artık tam altındaydı, parlaklık arasında disk şeklinde bir cisim farketti ve yaklaşmaya çalıştı fakat cismin bilinçli yönetildiği belliydi, uzaklaşarak arayı açtı. Sonra birden hızlanarak görüş dışına çıktı.
 

Ufo Raporları ve Bilim
Araştırmalar yetersiz,
Bilim kuşkulu ve korku içinde ve ötesi...
UFO´lar ve Bilim
1970 yılında yapılmış bağımsız bir UFO Araştırması ilk kez yayınlandı. Aslında bilim adamlarının katıldığı ve birçok UFO tanıklığından derlenen bilgilerin sergilendiği bir panel 1970 yılında yapılmış, yanısıra da bilimsel çizgide kanıtların inandırıcılığı tartışılmıştı. Panel, Stanford´dan Elektrik Mühendisi Prof. Von R. Eshleman tarafından yönetildi. Ama panelde tartışılan kanıtlar inandırıcı değildi, yani bilinen doğal yasaların dışına çıkılmadığı gibi, dünyadışı yaşamın üzerinde hiç durulmamıştı. Panelle ilgili yayın, Stanford Üniversitesi Fizik Profesörü Peter Sturrock tarafından hazırlandı ve organize edildi. Tüm çalışma, "Society for Scientific Exploration" adlı kuruluş tarafından desteklendi ve aynı kurum çalışmayı "Açıklanamayan Fenomenleri Araştırma" başlığı altında tanımladı. Raporda, 9 fizik bilimcisi yer alıyor ve 8 UFO raporundan yola çıkıyorlardı. Bu raporlar en iyi veya en güçlü kanıtları içeriyorlardı.
KAYNAKLAR: Stanford Üniversitesi-California/29 Haziran 1998 David Salisbury, Bilim Yazarı, Society For Scientific Exploration Marsha Sims, Yayın Yönetmeni, Journal of Scientific Exploration,
Bilimsel araştırmalarda kullanılan UFO raporları veya tanıklıklarının geçmişi 50 yıllıktır ve daima derlenen bilgilerde bilinmeyen fiziksel oluşumlara ya da dünyadışı canlıların varlığına ilişkin yaklaşımlara yer verilmemiştir. Bazı görüşlere göre ise, açıklanabilir bazı gözlemler raporlara özellikle sokulmuş ve bu yöndeki sonuçlandırmalar raporda özellikle; "Dikkatle araştırılmış ve değerlendirilmiş bilgiler, UFO raporlarında öncelikle bilinmeyen veya bilimin tanımadığı fenomenlerle ilgilidir..." cümlesiyle tanımlanmaktadır. Ayrıca da, değerlendirmelerde objektivizme ve karşıt tezlere de yer verildiği eklenmektedir. Ulaşılan sonuçlar, 1968 yılında Colorado Projesi başlığı altında Dr. Edward U. Condon´un ulaştığı sonuçlardan farklıdır. Condon; "UFO´ların olası varlığı, gelecekte daha gelişmiş veya umulduğu gibi çok ilerlemiş bir bilimin danışmanlığı ile de çözülemez. Çünkü bilgiler yetersizdir." diyordu. Benzer bir yaklaşım yine 70´lerin başında American Institute of Aeronautics tarafından Astronautics´ Kuettner Raporu´nda yapıldı; üst düzeyde bilimsel analizlerin objektif anlamda yapılabilmesi için eldeki bilgilerin düzeltilmesi veya islah edilmesinin yanısıra süreklilik ve devamlı araştırma vurgulanıyordu.

Yüzlerce tanığın gördüğü Ufo´lar
1968'de Pasifik´de Solomon Adaları´nda bulunan Amerikan deniz piyadeleri günün ortasında, 150 tane gümüş renkli uçan cisim görüp saydılar. Askerler cisimleri parlatılmış gümüş renginde ve yalpalayarak uçuş halinde tarif ettiler. Bu rapor yetkililer tarafından 1944 yılı Aralığına kadar saklı tutuldu, o tarihte açıklandı ve açıklamanın ardından yüzlerce savaş pilotu ve asker tanık oldukları benzeri olaylardan söz ettiler. Yukardaki örnek olaylar öylesine seçildi, o kadar çok kayıtlı, belgelenmiş tanıklık vardır ki, birkaç ansiklopedi cildi kadar yer tutabilirler. Burada anlatılmak istenen olayların doğallığı ve de tanıkların birden çok olmasıdır. Öyleyse acaba UFO´ların varlığını sadece 1947´deki Kenneth Arnold olayına kadar olan tanıklıklara güvenerek kesinlikle kabullenebilirmiyiz? Bence evet, hatta açıkça söylenebilir ki, bu tanıklıklar günümüzdeki tanıklıklardan çok daha fazla güvenilir ve inanılır olabilirler. Zira, sansasyonellikten, ün ve çıkar arayışlarından uzak oldukları açıkça ortadadır.
Günümüzde yaşanan olaylar ve tanıklıklar her ne kadar teknolojinin avantajlarından yararlanıp, sahtekarlıklar kolayca ortaya çıkarılıyor ise de, iletişim gücü yani haberlerin dünyanın her yerine çok hızlı ulaştırılması nedeniyle yeterince test edilemiyor. Buna biraz da medyanın UFO olaylarını dönemsel olarak temcit pilavı misali kullanması da katılabilir. Ama yanısıra da medyanın sahtekarlıkları olayın ardından vermekten hoşlanmamasını da akla getirirsek yeterince bilgilendiğimiz asla söylenemez.

 
1947´de yaşanan gizemli bir UFO olayı
1952´de Los Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu. Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı. Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi. Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler. Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."
 

Ufolar dünya yapımı malzemeden değil
1950´de, 15 Eylül´de başkent Washington´da inanılması zor bir olay yaşanmıştı fakat kamuoyu bu olayı ancak 1980´lerde öğrendi. Olay, bir radyo sohbetinde geçiyordu. Radyo programcısı Arthur Bray, Kanada Ulaştırma Bakanlığı´nda görevli bir mühendis olan Wilbert B. Smith´in anı defterini ele geçirmişti, defterin içinde Robert Sarbacher tarafından Smith´e yazılmış özel bir belgenin kopyası bulunuyordu ve o geceki radyo sohbetinin konuğu ise, ABD Savunma ve Araştırma Masası Danışmanı fizikçi Robert Sarbacher´di. Sarbacher, söz konusu mektupta Sarbacher, Kanadalı mühendise çok açık olarak UFO´larla ilgili bilgilerin saklandığını belirtiyor ve ele geçirilen araçların dünyada bulunmayan çok hafif ama çok dayanıklı bir maddeden yapıldıklarını anlatırken, dünyadışı canlıların böceğimsi olduklarını da ekliyordu. Bray, söz konusu belgenin doğruluğunu Sarbacher´e sordu. Sarbacher´in cevabı inanılmazdı: "Kesinlikle doğru fakat ben onların niteliklerini açıklamaya yetkili değilim ama bu araçları bizler yapmadık veya dünyada yapılmadıklarını kesin olarak biliyoruz. Daha fazla konuşmak istemiyorum." Ve Sarbacher´e göre Başkan Truman´ın bilimsel baş danışmanı Vannevar Bush´un asıl görevi, UFO kalıntılarının araştırmalarını koordine etmekti. 1984´de bu olay yeniden gündeme getirilmesine rağmen Sarbacher, 1986´daki ölümüne kadar bu konuda bir daha konuşmadı.

Bilim ufolar için ne diyor?
Astronot Albay Gordon Cooper, Avustralya üzerinde büyük bir UFO ile karşılaşmış, dünya diline benzemeyen konuşmalar kaydetmişti ama kendisi bunu sonradan reddetti. Bir yol sonra Kasım 1978´de ondan bir mektup aldım ve nihayet kendisiyle konuştuğumda uzay uçuşlarında birçok kez UFO´larla karşılaştığını, başka astronotların da böyle şeyler yaşadıklarını ama konuşmamaları için uyarıldıklarını söyledi..." Yazar Sidney Sheldon
"Atmosferimizde ve hatta yeryüzünde insan yapısı nesneler veya bilimin tanıdığı fizik güçlerin dışında nesneler bulunduğu kanıtları çok artmıştır. Sözlerine inanılması gereken insanlar böyle nesneleri gördüklerini söylüyorlar..." 1971-73 arasında Britanya Genelkurmay Başkanı Lord Hill-Norton
" Bazı raporlar bize gizli askeri üslerimizin üstünde yaşadışı uçan araç trafiğinin bulunduğunu gösteriyorlar. Güvenilir insanlar bu aracı yakından gördüler... Araçlarda bir işaret veya tanıtıcı bir amblem yoktur. Bunlar kim ve nedir? Neden hava sahamızı ihlal ediyorlar?" Tümgeneral Erik Reuterswaerd-İsveç
" Bunların roket olmadıklarını anladık, ancak daha fazla bir araştırmaya giremeden yabancı yetkililerle konuşan askeri yetkililer araştırmayı durdurdular..." Prof. Paul Santorini, bilim adamı- Yunanistan
" Garip şeyler görüldüğü artık kesindir. Aklı başında olup ta birşey gördüğünü iddia eden inanılır insanların sayısı gittikçe artmaktadır." General Lionel Max Hassin, NATO Savunma Koordinatörü ve Fransa Hava Kuvvetleri Komutanı 

Bilim ufoları sevmiyor

Bilim dünyası tarafından 2000 yılında Michigan´da düzenlene panelde , ufo olaylarının üzerine odaklanırken fiziksel kanıtların bazıları kalite veya yeterlilik yönünden sorgulanıyordu. Özellikle fotoğraflar, radar kayıtları, taşıtların karıştırılması, uçuş teknolojilerinde görülen veya yaşanan sorunlar, görünür çekimsel veya atıl enerjiler, topraküstü izleri, bitkilerin zarar görmeleri, tanıklardaki psikolojik etkiler ve kalıntılar üzerinde duruluyordu. UFO ilişkilerini anlatan raporların bir kısmı toplumsal sağlık bakımından tehlikeli bulundular. Bazı tanıklar radyasyon benzeri yanıklardan zarar gördüklerini anlatıyorlardı. Bu tür iddialar panelistleri olası sağlık riskleri üzerinde durmak için tıbbi araştırmaların gerekliliğine yöneltti. Bilimsel görüşün temeli rapor edilen olayların çoğunluğunun nadir raslanan doğal olaylar olduğu yönündeydi, yüksek düzeydeki elektriksel ortamlarda (Şimşeklerin yoğunlaştığı anlar) veya radar yanılgılarında (radar dalgalarının atmosferik etkiler tarafından etkilenmesi gibi) benzer olaylar yaşanıyordu. Buna karşın, panelde UFO´ların veya UFO´larla ilgili bazı fenomenlerin bir inanç veya moda olarak yorumlanması doğru bulunmamış ve üzerinde durulmamıştı. Oysa böyle bir konuda bilimin desteği şarttı.
Kanıtlarla ilgili daha gelişmiş analizler konusunda ise panel pek istekli değildi, bazı raporların veya tanıklıkların daha iyi aydınlatılması gerekiyordu. Birçok tanınmış UFO soruşturmacısı bilimsel komite tarafından yetersizlikle suçlandılar, öncelik tanınmadı ve gereken bilimsel önceliğe hak kazanamadılar yani yeterince dikkate alınmadılar. Bunun bir nedeni de, bu tür UFO araştırmacılarının daha ziyade, çok bilinen klasik UFO olaylarından sürekli söz etmeleriydi. Komite yeni verileri istiyor ve onlarla ilgili bilimsel analizleri soruşturuyordu, olasılıkla yeni ortaya çıkan yani taze kullanılabilir bilgilerle yola çıkılarak UFO sorunu çözümlenebilir veya anlaşılabilirdi. Komite böyle düşünüyordu. Buna karşın tüm negatifliklere, eksikliklere ve katı görüşlere rağmen sonuçta şöyle bir yorum yapılmıştı;
1. UFO sorunu basit değildir çünkü benzersiz ve evrenseldir.
2. Ne olursa olsun açıklanamayan gözlemler yine de vardır, bu da bilimin yeni çalışmalara girip bilgisini arttırması gereğini getirir.
3. Çalışmalar olaylara yönelmeli, bağımsız bir çizgide sürdürülmelidir.
4. UFO toplumu yani UFO´lara inananlar ile fizik bilimciler arasında sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır.
5. Bu alanda enstitüsel desteğin sağlanması yararlı olacaktır.
Altı yıl içinde UFO olaylarında ölenler rastlantımı?
Altı yıl içinde Yıldız Savaşları ve UFO araştırmalarını içeren elektronik savaş dallarında çalışıp ölen bilim adamları.
o Prof. Keith Bowden- Otomobil kazası
o Jack Wolfenden-Planör kazası
o Ernest Brockway-İntihar
o Stephen Drinkwater-İntihar
o Yarbay Anthony Godley-Kayıp
o George Franks-İntihar
o Stephen Oke-İntihar
o Jonathan Wash-İntihar
o Dr. John Brittan-İntihar
o Arshad Sharif-İntihar
o Vimal Dajibhai-İntihar
o Avtar Singh Gida-Kayıp
o Peter Peapell-İntihar
o David Sands-İntihar
o Mark Wisner-İntihar
o Stuart Gooding-Cinayet
o David Greenhalgh-Kaza
o Shani Warren-İntihar
o Michael Baker-Kaza
o Trevor Knight-İntihar
o Alistair Beckham-İntihar
o Tümgeneral Peter Ferry-İntihar
o Victor Moore-İntihar  
UFO´lar ve bilimsel korku
50 yıldan beri dünyanın birçok yerinde birbirlerine benzer UFO raporları yayınlanmaktadır. Bu raporların veya gözlemlerin içersinde çoğunlukta sahtekarlıklar, halüsinasyonlar, gezegenler, yıldızlar, meteorlar, bulutsu oluşumlar, ışık topları, gizli tutulan yeni uçak deneyleri ya da dünyadışı canlılara ait uzay araçları yer alırlar. Dünyada böylesine zengin ve çeşitli bir kaynak yoktur ve de çok az konu böylesine yoğun toplumsal bir ilgi görmektedir, buna karşın bilimsel çevrelerin ilgisi tam aksine, yok denecek kadar azdır. Bilimsel desteğin yoksunluğu sonuçta gerekli araştırma fonlarının bu konuya yönlendirilmesini engellerken aynı düzlemde de elde edilen bazı ciddi ipuçları ve veriler değerlendirilmemekte ve yitirilmektedir. UFO´ların bir inanç olduğu yaklaşımı ilk kez 1969´da Condon Raporu´nda belirtilmiş ve bundan sonra da bilimsel temas yok denecek kadar azalmıştır. Bilim çevrelerine yerleşen soğukluğun ve konudan kaçınmanın içinde, saygınlık yitirme endişesi de vardır. Aslında nedenler veya bilimin gerekçeleri göreceli bir önem çizgisinde ve alacakaranlıktadır yani belirgin değildir fakat etki güçlüdür ve bilimin UFO´lara olan ilgisi her geçen gün daha çok azalmakta ve konu gittikçe yükselen bir çizgide UFO tarikatlarının veya mezheplerinin ya da fanatiklerinin eline geçmektedir.
 
Bilime göre UFO olaylarındaki eksiklikler
Bilimin genel algısı ve tavrı içersinde, eğer UFO gözlemleri bilimsel bir problemse daha çok psikolojinin ve bilimsel fizik-algının araştırılması yaklaşımı dikkat çeker. Gerçekten de bazı gözlem raporları çok basit söylentileri kapsarlar, bir insan gökte birşey görmüş veya gördüğünü sanmıştır. Bazen raporlarda birden fazla tanık vardır veya bazen olayın birden fazla tanığı farklı yerlerdedirler. Bu basitlik düzeyinde olsa bile sonuçta yine de ortada bir fiziksel olay vardır ama bilimciler UFO olaylarına fiziksel yaklaşımlarda bulunmak istemezler. Amaç ne olursa olsun sanki fiziksel kanıtlardan kaçınılmaktadır. Böylece peşinen "hayır" denmekte veya çözüm için bilimsel katkının yolu kapatılmaktadır. Oysa, bilimin katkısı UFO sorununu çözebilir. Belirtilen bilimsel politika belki de panele katılan bilim adamlarını da etkilemiş, topu topu birkaç gün süren tartışmalarda daha çok kategorize edilmiş kısıtlı olaylara ancak hazırlayıcı bir çizgide yönelinmiş, konunun kompleksliği ve de uzun tartışmalara gerek olduğu göz önüne alınmıştır. Doğal olarak böyle bir panelden çözümsel sonuçlar beklenmişti ama elli yıllık bir gizem birkaç günde çözümlenemezdi. Bilimsel gelişmeler çizgisinde, cevaplandırılamayan olaylarda ortak bir görüşe varılmış olsa da, bilimciler yeterince bilgilendirilmemişler, araştırmalar yeterince yapılmamış ve bilimsel çevrelerde değerlendirilmemişti. UFO sorunu henüz bu iki basamakta sıkışıp kalmıştır. 

UFO´lar hakkında bilimin göremedikleri

SETI (Dünyadışı Yaşamı Araştırma Projesi) ve UFO fenomeni farklı yaklaşımlar gerektirirler. Bilim SETI projesini izleyebilir ve bu şekilde de birbirine benzer koşullar içersinde kısıtlı kalabilir, ilgili teknolojik alanlar ise iyi tanımlanmalı, önceden belirlenmiş stratejilerle araştırma alanı ve türleri genişletilmelidir. SETI için çok daha hassas ve gelişmiş alıcıların kullanılması bir başka gerektir. Öte yandan UFO fenomenini araştırmak bütünleşmiş ama karmaşık bir disiplin gerektirir, olayların ne zaman ve nerede olacağının önceden tahmin edilememesi gerçeğine öncelik verilmelidir. Temelde insanlığın bu konuya hazır olmadığına dikkat edilerek, analizler çok geniş tutulmalı, psikoloji, astronomi, imaj oluşumları, fizik, kimya ve fiziksel algı gibi çok farklı alanlarda çalışmalar gerekmektedir. Ama tüm bu çalışmalar için öncelikle açık bir bilinçle, geniş görüşlülükle ön yargısız yapılmalıdır. Her ne kadar UFO fenomeni ve SETI projesi topluma kapalı tutuluyor deniyorsa da, bilimin geçmişte yaptığı gibi kesin ve ciddi tavrı bu engeli aşabilir. Soruların yapısı farklı ve değişik amaçlara yöneliktir. SETI projesi basit bir evet/hayır üzerine kuruludur yani dünyadışı bir ilişki veya oluşumun varlığı üzerinedir. UFO fenomeni ise çok daha geniş bir dünya görüşünün elzem olduğu bir araştırma alanıdır. Kısacası dünyadışı yaşamın varlığı ve ilişki SETI ile yetinilerek kısıtlanamaz çünkü olay çok daha büyük ve çok daha önemlidir. Zira SETI milyarlarca ışık yılı ötelerden bir cevap ararken, burnumuzun dibinde dünyadışı canlılar cirit atıyorsa milyarlarca dolar, ön yargılar kompleksler yüzünden boşa gitmektedir...

Değişik UFO Olayları
Polis Schirmer Olayı
"Yine geleceğiz ve evreni göreceksin"
Tarih 3 Aralık 1967. Yer, ABD Nebraska Ashland. Polis memuru Herbert Schirmer rutin gece görevini tamamlamak üzere, anayoldan kente doğru gidiyor. Saat 02:30 civarında yolun kenarında ışıklar görüyor ve bir romörk olduğunu düşünüyor. Bakmak için arabasını o yana doğru sürüyor ama ışıkların birden göğe yükselerek kaybolduklarını görüyor. Saat 03:00´de polis istasyonuna dönüyor ve görev defterine; "6 ile 63 no´lu yolların birleştiği kavşakta bir uçan daire gördüm, ister inanın, isten inanmayın" diye yazıyor. Sonra evine gidiyor ve yatıyor ama sabahleyin şiddetli bir ağrısı ve boynunun yanında nedenini bilmediği kırmızı bir lekeyle uyanıyor. Schirmer önceleri pek telaşlanmıyor, olayı unutuyor ve birkaç gün içinde de leke kayboluyor ve başağrısı azalıp yok oluyor. Schirmer kısa bir zaman sonra Polis Şefi oluyor, daha önce Deniz Kuvvetleri´nde görev yaptığı ve önemli bir Hava Kuvvetleri subayının oğlu olduğu için kimse onun bir UFO´cu veya bir fanatik olduğu düşünmüyor. Şef olduktan iki ay sonra görevinden istifa ediyor. UFO gördüğünü hatırlamıyor buna karşın çok şiddetli baş ağrılarını hatırlıyor ve işine konsantre olmakta zorlandığı için görevini yapamadığını söylüyor.
Gerçek hipnoz altında ortaya çıkıyor
UFO´ları araştıran Condon Komitesi Schirmer Olayı´nı duyunca bir hazırlık soruşturması başlatıyor. Yazdığı yazıyı hatırlayamadığı için kendisine hipnotik regresyon yani uyutarak geriye döndürme seansı teklif ediliyor, Schirmer, kabul ediyor ve seans esnasında olay ortaya çıkıyor; Schirmer yol kenarında ışıklara bakmak için durduğunda ışıklı cisim ona doğru gelmiş ve otomobilinin yanına inmiş. Schirmer, olayı kıpırdamadan izlerken cismin içinden insanımsılar çıkmış ve yaklaşmışlar. Bir tanesinin gözlerinden fışkıran bir ışık arabaya vurunca, arabanın içi yeşilimsi bir gazla dolmuş. Schirmer, silahını çekmeyi düşünmüş ama nedense bunu yapmamış ve aksine yanındaki pencereyi iyice açmış. Sonra yaratıklardan birisi elini uzatıp, Schirmer´i boynundan tutmuş ve sonra kendisini arabanın dışında bulmuş. O anda kafasının içinde "Sen bu yerin gözetleyici misin?" diye soran bir ses duymuş ama Schirmer cevap verememiş. Ses devam etmiş; "Bir uzay aracına hiç ateş ettin mi?" demiş, o zaman Schirmer, "Hayır efendim" demiş. Sonra Schirmer´i bırakmış ve aracına geri dönmüş.
Düşman değildiler...
Schirmer, hipnoz altında yaratıkların boyunu 120-130 cm olarak tanımladı, başlarının insanlara göre daha uzun ve dar olduğunu söylerken, derilerinin gri-beyaz, burunlarının çok düz, ağızlarının bir yarık gibi olduğunu ve ağzın hiç hareket etmediğini belirtiyordu. Yaratıkların gözleri oval ama çok büyük değildi, gözlerini kırpmıyorlardı. Giysileri gümüş grisiydi ve vücutlarına yapışıktı, başlarının sağ tarafında antene benzer bir çıkıntı vardı. Göğüslerinin sağ tarafında ise kanatlı bir yılana benzer bir amblem görmüştü. Hipnoz altında yaptığı çizimlerde Schirmer´in çizdiği yaratıkların insana çok benzediği ve çok bilinen "Griler" denen uzaylı tipine pek benzemediği görüldü. Griler, genelde kaçırma olaylarında görülüyorlardı. Olayın devamı da vardı; sonraki 15 dakika içinde Schirmer, telepatik sesler duymuştu. Çevresinde daha küçük bir aracın uçtuğunu sannmıştı, yaratıklar uzun zamandan beri insan ırkını izlediklerini ve adına "Üreme Analiz Programı" dedikleri bir proje ile meşguldular. Dediklerine göre, rasgele insanlar seçiyorlar ve örnekler alıyorlardı. Güvencede kalmak istiyorlardı, Schirmer onların bizleri kendi varlıklarına karşı tehlike olarak gördüklerini söylüyordu. Düşmanca davranmamışlardı ama olanları hatırlamayacağını ve onu yine ziyaret edeceklerini söylemişlerdi. Schirmer´e "Unutma Gözetleyici, yine geleceğiz ve birgün evreni göreceksin." demişlerdi.
Herbert Schirmer aracına döndükten sonra uzay cismi uçup gitti. Boynundaki leke, yaratığın ona dokunduğu yerdi. Hipnoz altında herşeyi hatırladıktan sonra bir daha polislik yapmadı. Kuşkusuz 3 Aralık 1967´den sonra Schirmer´in yaşamı tümüyle değişmişti ve o artık eski Schirmer değildi. Şimdi özel bir işte çalışıyor ve bekliyor. Neyi mi? Evreni göreceği günü...
Demiryolunda dev UFO
Aralık 1997´de çok büyük bir UFO´nun Kuzey Avustralya´daki bir demiryolu yük istasyonunun yakınına indiği bildirildi. UFO´yu, istasyonda yükleme yapan tüm işçiler gördüler. Olayın geçtiği yer, Queensland Eyaleti, Kajabbi Bölgesi, istasyon Brisbane ile Isa Dağı arasındaki tren hattının üzerinde ve Brisbane´in 1936 km. kuzeybatısında. Yük trenine yükleme yapan işçiler gök cismini "Dev bir bina" ya benzettiler. Bir tanık; "Şeffaf bir şeydi, pas renginde kahverengiydi, büyüklüğü bana göre bir tren dizisi kadar vardı." diyordu. Ortalama bir trenin uzunluğu 300 metredir. UFO yere inmiş gibiydi ama temas gerçekleşmemişti. İşçiler olay sırasında çıngıraklı yılan takırdamasına benzettikleri bir ses duymuşlardı ve bazıları; "Böyle birşeyi yaşam boyu görmedik." diyorlardı. Kuzey Queensland´da yaşayan ilkel yerli kabileler yani Aborginler, efsanelerinde de yer alan "Min Min Işıkları" dedikleri garip gök cisimlerinden sürekli söz etmektedirler.
Kaynak: Ross Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)
Zaman Kaybı ve UFO akrobasisi
İki grup tanık 19 Şubat 1998´de, New Jersey, Toms Irmağı´nda UFO gördüklerini söylediler. Grubun birisi. zaman kaybına uğradıklarını belirtiyordu. Olay yeri New York´un 160 km. güneyi idi. O gün, saat 10:00´da etfaiyeci Bob Moorie ve arkadaşı George Pazzinski, 37 no´lu yolda arabaları ile gidiyorlardı, bölge çam ormanlarından oluşmaktadır, daha kısa olan bir yan yola sapmaya karar verdiler, tam yola girdiklerinde araba sallanmaya ve savrulmaya başladı, birden önlerinde koca bir cisim belirince, zorlukla frenlere asılan George arabayı durdurdu, çarpmaktan son anda kurtulmuşlardı. Yolun ortasında tabak şeklinde, üç bacaklı bir araç duruyordu. Kayarak durdukları yerle cisim arasında en fazla on metre vardı. Sabit bakışlarla ikisi de cismi bir dakika kadar ses çıkarmadan izlediler ve Bob sordu; "Gördüğümü görüyor musun?", George cevap verdi; "Eğer bir uçan daire görüyorsan, ben de görüyorum." Birden paniğe giren George haykırarak; "Bu cehennem olası yerden gidelim" diyerek arabayı geri vitese taktı, gazı sonuna kadar kökledi, arabayı çevirerek geri dönmeye çalışırken, birden durdu ve arabayı da durdurdu. Sabit bakışlarla bakarken, Bob gitmeleri için ısrar ediyordu. Sonra George arabayı çevirdi ve hiç durmadan ve konuşmadan araba sürerek doğrudan eve gittiler ama Bob´un evine yaklaştıklarında inanamadıkları bir şeyi fark ettiler. Gün batıyordu ve saat altıyı çeyrek geçiyordu oysa en fazla bir saat araba sürmüşlerdi. Aradaki saatlere ne olmuştu? Daha sonraki günlerde, UFO´nun ayaklarının arasında yere inik bir merdiven bulunduğunu, üzerinde hiçbir işaret olmadığını ve cismin mat aleminyum renginde olduğunu anımsadılar. Bob ve George´un saat 11:00 ile akşamüstü 05:00 arasındaki anıları yok oldu. Bu altı saati hiç anımsamıyorlar.
Aynı gün öğleden sonra 04:30 sıralarında Ellis Smith, yanındaki dokuz yaşındaki oğlu ve beş yaşındaki kızıyla beraber Toms Irmağı üzerindeki bir UFO´nun akrobatik hareketlerini izledi. Smith şöyle anlatıyor; "Sinemadan çıkmıştık ve arabamı Toms Irmağı´na doğru sürüyordum, güneybatıya doğru, 40-45 derece ufuk doğrultusunda çok parlak beyaz bir ışık gördüm. Gök çok berraktı ama ben ışığın nereden geldiğini görememiştim. Önce özel bir hava aracı sandım ama benzemiyordu, bir ara üzerimize bir kıtalararası roket atılmış olabileceğini düşündüm ama cisim birden yavaşladı, neredeyse gökte asılı gibiydi, çok yavaş olarak yükseliyordu. Üç dakika kadar böyle devam ederek, bir J harfi hareketi oluşturdu, parlaklığı gittikçe artıyor, sanki boyutu değişiyordu, sisli veya dumanlı bir ışığın içinde katı bir cismin bulunduğunu fark edebileceğim kadar büyümüştu." Tanık UFO´nun aynı hareketi altı kez yaptığını ama her hareketin süresinin değiştiğini ve sonuncusunun en fazla 30 saniye sürdüğünü belirtiyor. UFO, bu hareketlerin ardından yine yavaşlamış ve tabaksı şekli daha belirginleşirken parlaklığı daha da artmış sonra bir top şekline dönüşürken, çevresinde yoğunlaşan sisin içinde birden yok olmuş.
Kaynak: MUFON
Köpek UFO´ları haber veriyor
21 Şubat 1988´de sabah saat 09:00 civarında Adam Tanner ve köpeği Kala Colorado, Longment kentindeki evlerinin yakınında caddede yürüyorlardı. Adam anlatıyor; "Köpeğimi gezdiriyordum, Kala çimenliğe doğru koştu ve çağırmama rağmen geri gelmedi. Yere oturdu ve göğe doğru bakarak ağlar gibi inlemeye başladı. Nereye baktığını merak ettim, çimenliğin üzerinde ve hemen ardındaki evimin tepesinde alev gibi titreşen beş veya altı tane portakal renkli ışıklar gördüm. Sonra birden ikiye ayrıldılar ve V şeklinde açılarak yükseli; kayboldular. Heyecanla eve gidip karıma anlattım dışarı çıkıp beraber yine baktık ama gitmişlerdi, yanıma kameramı alıp birkaç gün bekledim ama gelmediler. Herhalde en fazla 30 saniye görebilmiştim, portakal renkli ışıklar göz kırpıyorlardı, ne gördügümü bilmiyorum ama bu ışıkların bildiğimiz uçan araçlarla hiç ilgisi olmadığına eminim. Eğer bu bütün bir araçsa, herhalde 7000 metre yükseklikteydi ama dedim ya ne gördüğümü bilmiyorum ve böyle bir şeyi ömrümde hiç görmedim."
Kaynak: MUFON
Gece ziyaretçisinin amacı neydi?
Yine Avustralya´dayız. Yer, Batı Avustralya, Fremantle kenti. Tarih 1 Şubat 1998, saat geceyarısı 02:30. Rowena Judd evinde uyuyor. Olayı kendisinden dinleyelim; "Birden uyandım, yatak odamın kapısının önünde birisi vardı, insanımsı bir şekildi, karanlıktı ama içinden yayılan çok hafif bir ışık görüyordum ve yüzü belirsizdi. Sonra birden kayboldu. Korkuyla yataktan fırladım, yandaki odadaki kardeşimi uyandırdım, tüm evi aradık, hiç kimse yoktu ve her yer sıkı sıkı kapalıydı." İki hafta sonra 15 Şubat´ta bu kez Judd´un evinin üzerinde parlak bir ışık belirdi, bir vızıltı sesi çıkarıyordu, tüm ev aydınlandı. 22 Şubat´ta gece 12:25 sıralarında Perth yakınındaki Karangi´de, üç adet parlak portakal renkli ışığın güneybatıya doğru gittikleri rapor edildi. Işıklar yavaş ve üçgen şeklinde uçuyorlardı sonra yükselerek dikey bir form oluşturdular, derken birisinin ışığı beyaza dönüştü ve doğrudan yere yöneldiğinde üçü birden kayboldular. Yaklaşık olarak gözlem yerinden bir km. uzaklıktaydılar.
Kaynak: Ross Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)
Helikopteri kim düşürdü?
18 Şubat 1998, Perşembe günü, ABD Deniz Kuvvetleri´ne ait bir helikopter, deney amacıyla uçuşa çıktı ve bir kaza sonucunda California, Sequoia Ulusal Ormanı´na düştü. Beş kişilik mürettebat kurtulamadı. Kazadan hemen sonra, Şerif Mike Gutsch ve ekibi Kern Irmağı yanındaki kaza yerine ulaştılar; Şerif Gutsh anlatıyor; "Kaza yeri ile Mojave Çölü´nün 100 km. doğusudur. Oraya ulaştığımda kurbanlara dokunmamam, askeri yetkilileri beklemem emredildi, ölenlerin kimlikleri belirtilmiyordu." Aynı gün, güneydeki Fresno Bee´de birçok kişi saat 11:00 civarında Kern Irmağı üzerinde uçan parlak bir cismi rapor etmişlerdi ve haberlerin gelmesinden birkaç saat sonra helikopter kazası gerçekleşti. Bölge Haber Bürosu´ndan Ernest Cowan, ışıklı cismin kaza ile ilgili olduğu düşüncesinde, cismin alevli olmadğını ama bir meteor veya Vandenberg Üssü´nden atılmış olası bir uydu olduğunu ileri sürüyor. Ama tanıklara göre cisim garip dairesel hareketler yapıyordu yani yere doğru düşmüyordu.
Kaynak: Sun-Chronicle Gazetesi, Fresno, California ve Kenneth Young, Halkı Bilgilendirme Direktörü Tri-States Advocates for Scientific Knowledge
Videoya yakalanan UFO´lar
İngiltere´de Leeds kenti üzerinde saatte 224 km. hızla uçan iki UFO,George Hickinson adlı bir kentli tarafından videoya kaydedildi. Olay 2 Şubat 1998´de yaşandı; Hickinson şöyle anlatıyor; "Saat akşamüstü 05:35 dolaylarındaydı. Birden gökte bir çift parlak ışığı fark ettim, batıya doğru beraberce saat 10 ve 4 yönünde uçuyorlardı. Dikkatle izliyordum, uçağa benzemiyorlardı ama yanlarında birer çıkıntı vardı fakat oralardan ışıklar yayılıyordu. Üç dakika izledikten sonra gidip kameramı aldım ve beş dakikalık bir kayıt yaptım sonra York yönünde kayboldular." Hickinson´un video bandı, 12 Şubat´ta BBC´de yayınlandı. 15 Şubat´ta saat 19:10´da Doncaster´dan Yeovil´e giden bir ailenin A37 no´lu karayolunda arkalarından ve gökten gelen çok parlak bir ışıkla arabaları aydınlandı. Durduklarında UFO sola doğru dönerek, yükseldi ve kayboldu. tanıklar cismin yeşil-kırmızı renklerde olduğunu ve arkasında da kuyruğu benzer bir şeyin olduğunu söylediler. İki olay arasındaki uzaklık 48 km´idi.
Kaynak: John Thompson ve George A. Filer Gazeteler: Yorkshire Evening Post London Daily Telegraph
RECURRING WEDNESDAY UFO HAS THE ITALIANS TALKING
Şubat ayı 1998´de sanki UFO´ların gösteri ayı. Bu kez İtalya´da, Lombardia bölgesindeyiz. 11 Şubat 1998´de saat 18:30´da, yeşil-sarı ışıklar saçan ve uzun parlak mavi bir kuyruğu olan top şeklinde bir uçan bir cisim görüldü. Gök cismi Bergamo, Brescia, Asola, Parma ve Mantova kentlerinden görüldükten sonra Lazio üzerinde kayboldu. İtalyan bilim adamlarına göre cisim, alışılmadık bir atmosfer olayı idi. Ama bir hafta sonra 18 Şubat´ta olay yinelendi. Aynı renkleri taşıyan cisim tekrar ortaya çıktı, gün yine Perşembe günüydü ve yüzlerce kişi tarafından gözlendi; gökte bir yay çiziyordu. İtalyanlar cisme, "Perşembe Günü Meteoru" adını taktılar.
Kaynak: Il Messagero, Gazzeta di Parma, Gazzeta di Mantova
1957´den kalan bir olay açıklandı
8 Mart 1957´de şimdiki Kennedy Hava Limanı´ndan saat 11:30´da kalkan DC-6 tipi dört motorlu yolcu uçağı kalkışın ardından güneydoğuya dönerek, Porto Riko, San Juan´a doğru yönlendi. Yolculuk normal geçiyorken, Bermuda üzerine ulaştıklarında Kaptan Matthew Van Winkle telsizden bir fırtına uyarısı alınca rotasını değiştirdi ve daha batıya dönerek Florida üzerine yaklaştı. Saat 15:30 olmuştu ve 257 sefer sayılı uçak şimdi Florida Jacksonville üzerinde 9000 km yükseklikte uçuyordu. Kaptan Winkle anlatıyor; "Aniden uçağın altında, sağ tarafından patlayan bir ışıkla irkildim, sanki gök yarılmıştı şeklini iyice gördüğüm ışıklı bir cismi bir an için gördüm, çok büyük bir ateş topu gibiydi, inanılmaz bir hızı vardı ve kükrer gibi bir ses çıkarıyordu. Önümüzdeydi, oluşturduğu hava akımı uçağımı sarsmaya başlayınca ve de çarpışma korkusuyla yükselmeye başladım." Ani yükseliş sonucunda uçağın işi karmakarışık oldu, yolculara haber verecek zaman yoktu, bagaj kapakları açılmış, eşyalar dökülmüş, insanlar yerlere yuvarlanmıştı, o esnada pilot kabininde bulunmayan yardımcı pilot düşe kalka yerine döndüğünde, Kaptan´ı kontrollarla boğuşurken buldu. Bir hostes ve bir yolcu yaralanmışlar, üç yolcu ise şok geçirmişlerdi. Uçak sağ salim San Juan´a indikten sonra soruşturma yapılırken Kaptan Winkle şok geçirdi; aynı yörede aynı saatte uçan dört uçak daha benzer bir uçan cisim görmüşlerdi; cisim çok parlaktı, önünde beyazımsı fosforik bir ışık, arkasında ise egsoza benzer kırmızı bir ışık vardı. Soruşturmanın sonucunda yapılan resmi açıklamada; cismin bir meteor olduğu belirtildi. Oysa Kaptan Winkle, bugün dahi aynı fikirde değil.

Evrende yolculuk mümkün olacak mı?
Eğer dünyadışında bir yerlerde bir yaşam varsa, orada yaşayan canlılar büyük bir olasılıkla bize benzemektedirler. Egzobiyoloji yani biyolojik yaşam uzmanları olarak tanınan Prof. Carl Sagan, Frank Drake gibileri galaksimizde bizim dışımızda yaşamın olması gerektiği düşüncesindeler. Bu uygarlıklar bizden eski ve bizden ileri bir teknolojiye sahip olabilirler, hatta olmalıdırlar. Michigan Üniversitesi´nden Michael Swords, literatüre geçen yazısında şunu diyordu: " .. evrenin bir yerlerinde, uygarlıklar vardır, bunu tartışmaya pek gerek yok asıl zor olan uzayda yolculuktur.. yaşam formları çeşitli olabilir çünkü yaşamsal koşullar fiziksel ve kimyasal olarak değişkendir.. insanımsı olmak kaydıyla her tür yaşam olabilir.. fakat dedim ya önemli olan uzayda yolculuğun zorluğudur.." Öte yandan, bilim kamuoyu dünyanın dünyadışı canlılar tarafından ziyaret edildiği düşüncesine pek katılmak niyetinde değil. Oysa, bu ziyaretlerin olduğu göstergesi ise çok yüksek, karşıt tezlerin temelinde bizim çok yoğun ve popüler bir galakside yaşıyor olmamız düşüncesi yatıyor. Bir diğer gerçek ise, saklanan sırların varlığının kesin olduğu. Eğer UFO olayları, ön yargısız ve açık bir bilinçle izlenirse tek bir gerçek vardır. 1947´den bu yana gezegenimize dünyadışı uzay araçları düşmüştür ve parçaları saklanmaktadır. Biz yalnız değiliz..
UFO'LAR NE OLABİLİRLER?
Artık daha net yaklaşımların yapıldığı dönemdeyiz.. 2012 yılına doğru bizi önemli sürprizler bekliyor.. UFO´lar torunlarımızın torunları olabilirler mi? Roswell Kazası filmini yakın bir dostumla tartışıyorduk. Bana, bunların gerçekten doğru olup olmadığını sordu. Entellektüel düzeyi yüksek olan dostumun dahi endişeleri vardı ve pek de inanmak istemiyordu. Elbette ki, haksız sayılmazdı fakat olayın perde arkası görebilecek kadar bilgiye ulaşması da mümkün değildi. Öyleyse, ortaya belli bir konuyu yeterince araştırma ve bilgilenme gereği çıkıyordu. Aslında, Türk toplumunun yeterince her konuda bilgilenmesine hala belli kafaların karar verdiği gerçeğini kabullenmemiz de artık şart. Kim neyi seyretmeli, neyi seyretmemeli, şu dergi veya bu gazete böyle olmalı veya olmamalı, program böyle yapılır, yazı şöyle yazılır türünden ahkamların artık çağdışı kaldığı ve daha da önemlisi yarar yerine zarar getirdiği yeni bir çağın içine girdik ve gidiyoruz. Dünya insanı artık kuralların, alışkanlıkların her an değiştiği ve hatta kabul etmek güç ama deneyimin yerine yenilenme ve yaratma yeteneğinin geçerli olduğu bir çağı yaşıyor. Ve artık, kitlelerin yerine konuşmak geçerli değil, birileri bizim ülkemizde bu böyle değil diyebilirler ama hiç önemli değil çünkü sonuçları ortada. Sistem gittikçe yıpranıyor ve hatta daha da ciddisi yıpratıyor.

İşte UFO olaylarını ve UFO bilgilenmesini hakkını da böyle kabul etmek gerek. Yurdumuzda salt eğlencelik magazin boyutunda kalan UFO haberciliğinin kamuoyu ilgisini toplaması beklenemez. Bir de, sayısız sorunlarımız varken acaba, UFO´larla ilgilenmenin sırası mı? Bu da bir kültür sorunu tabii ki, bilim-kurgu yazınının varolmadığı bir toplumda yaşıyoruz fakat buna karşın bilim-kurgu filmlerinin de neredeyse kapalı gişe oynadıkları bir ülke de yaşıyoruz.
UFO´lar hakkında kuşkular ve nedenler
Kısacası, UFO´ların ardında yatan sırra ulaşmak şöyle dursun, elle tutulur düşündürücü olaylarla ilgili haberlere pek ulaşamıyoruz. Bir de uygulanan gizlilik planlarını da gerçek olarak varsayarsak, sonuç ortadadır. UFO´larla ilgili kamuoyunun bildiklerinin dışında, UFOLOG´ların yani UFO araştırmacılarının beklentileri hala sürmektedir. Roswell Olayı dışında, tartışmasız biçimde filme alınmış bir uzaylı veya dünyadışı canlının görüntüleri hala elde edilememiştir. Billy Meier´in İsviçre´de çektiği Pleidas UFO´larının filmleri ikna edicidir ama her nedense Meier´ın dünyadışı bir kadın olarak görüştüğü ve anlattığı Samjase´nin flu bir fotoğraf dışında filmi yoktur. Ve tabii, diğer tanıklıkların da.. Günümüzdeki üstün görüntü tekniği ile artık bir UFO´nun en iyi düzeyde filme alınması çok kolaydır. Yeter ki uygun objelerle karşılaşalım. Ama bunun için UFO´ların tümünün dünyadışı canlıların araçları olduğuna gerçekten emin olmamız gerekiyor. Genelde UFOLOJİ, doğal açıklamalarla çözüm getirilen olayların hemen hemen tamamiyle ilgilenmemektedir. Dünyada bilinen tanım ve yöntemlerle açıklanamayan olaylar UFOLOJİ´yi ilgilendiriyor. 1980´lerden bu yana ayyuka çıkan, hükümetlerin bilgi sakladıkları kuşkusunun temelinde yapılan açıklamaların anlamsız ve yavan olduğu gerçeği vardır yani yetkililer yeterince ikna edici değildir. Son otuz yıldan beri, İngiliz Hava Kuvvetleri´ne bağlı savaş uçaklarına gördükleri gümüş rengi diskleri izlemeleri ve yere inmeye zorlamaları özellikle emredilmiştir. Yani ortada izlenecek birşey vardır. Medya ve fanatik tarikatvari inançlılar için İnsanlığa yardıma gelen veya çeşitli uygarlıklardan canlı örneği toplayan uzaylılar düşüncesi cazip ve çekicidir. Fakat bu noktada ortada garip ya da saçma bir yaklaşım görülüyor; Nedense bu uzaylılar, olmadık sıradan veya bilim dışı insanlarla görüşmekte, yıldız haritaları göstermekte, kendi yaşadıkları yerleri ve kültürlerini anlatmaktalar ve de bize olan benzerlikleri neredeyse saçmalık düzeyindedir. Psiko-UFO´loglara göre, bu yaklaşım antropomorfizedir yani bizler kendi kültürümüzü onlara mal etmekteyiz.

UFO´lar hakkındaki açıklamalar
Mantık ve sağduyu ile bakıldığında elde olan bazı UFO olayları  büyük yara almaktalar. Bir başka gariplik daha var; Uzaylıları gören tanıkların çoğu onların duvarlardan geçtiklerini, birden ortaya çıkıp, yok olduklarını anlatmaktalar sanki bir başka boyuttan gelir gibiler. O zaman da ortaya uzayda yolculuk değil, boyutlar arası ilişki alternatifi çıkmaktadır. Şimdi bu noktadan yola çıkarak olasılıkları sıralayalım; a) Uzaylılar dediğimiz başka tür canlılar, bizim dışımızdaki bir boyuttan gelmekteler. Belki de aynı gezegenin üzerinde yaşıyoruz. Ama farklı zaman ve mekanlardayız. O zaman bizlerin dünyayı mahvediyor olmamız onları da ilgilendirmektedir. Kendilerini saklamaları ise, bizim boyutlararası geçiş tekniğini öğrenmememiz için olabilir. Bu bağlamda, Isaac Asimov´un "The Gods Themselves/İşte Tanrılar-Altın Kitaplar" adlı eseri etkin olduğu kadar da yol göstericidir. b) İkinci bir olasılık UFO´ların ve içindekilerin çok uzak bir gelecekteki bizler olduğumuzdur. Yani zaman yolculuğunu çözümleyen geleceğin insanlarıdırlar. Önemli olmayan ve kırsal kesimde yaşayan içimizden birilerini özellikle kaçırmaktalar ve belli deneylerde bulunduktan sonra yeniden doğal ortama salmaktalar. Belki de bizim yunus ve balinalara yaptığımız gibi işaretleyerek dönem dönem kontrol ediyorlar. Resmen ortaya çıkmamaları ise, tarihi değiştirmemek yani geleceği etkilememek için olabilir. Çünkü biz onların geçmişiyiz. c) Aynı varsayım, dünyadışı canlılar yani bir başka yıldız sisteminden gelenler için de geçerli olabilir. Fakat o zaman da ortaya çözümlendiğine inanılması mümkün olmayan bir sorun geliyor, o da evrende yolculuk yapabilmenin imkansızlığıdır. Öylesine büyük ve sınırsız bir evrende bulunuyoruz ki, bilinen teorik veya pratik tüm hız teknikleri ve olasılıkları dahi uzayda bir yerden bir yere gitmeye yeterli değildir. Işık hızı dahi evrende yol almak için yeterli değildir. En yakın yıldız Vega´ya ışık hızıyla gidip gelmek bize göre 8 yılın üzerinde bir zaman gerektirir ve bu arada da dünyada zaman çok daha hızlı ilerleyecektir. Işık hızı ötesi hız yöntemleri yani düşünce hızı, transportasyon yani ışınlama veya hiperuzay yani uzay altı yaklaşımları veya teorik olarak varlıkları bilinen kara deliklerin kullanılması henüz spekülatif bile değildir. Ve geriye tek bir hayal kalır, o da bizim hayal ufkumuzda dahi olmayan hiç düşünülmedik bir tekniğin varolmasıdır. Ama bu da spekülasyon bile değildir. UFOLOG´ların buna cevabı daha cesurcadır; Neden olmasın? Nasıl emin olabiliriz ki? d) Psikolojinin temel isimlerinden Carl G.Jung´un yaklaşımı bir başka yöndedir. UFO´lar bizim olmasını istediğimiz bilinçdışı veya altı zihinsel ürünlerdir, işte bu yüzden insansı özellikler taşırlar. Yani yaşanan olaylar insanların yarattıkları düşünce formlarıdırlar. David Alexandre adlı Fransız gezgin 14 yıllık Tibet anılarında, düşünce geliştirme formlarıyla somuta dönüşen bir rahip görüntüsünü (Tulpa) ve tanıklarını uzun uzun anlatmaktadır. Bir diğer anlamda ise, UFO´lar insanların sosyal baskılara ve sürekli kötüye giden dünyaya karşı psikolojik olarak üretilen kurtarıcı düşüncelerdir. Burada bireylerin korku ve umutları birarada bulunur. Fakat buna iki şekilde karşı çıkılmaktadır, ilkinde tüm kaçırılma olaylarındaki ortak özelliklerdir yani bölgesel ve kültürel farkların olmasıdır, ikincisi ise UFO´ların insandışı araçlarda yani radarlarda görülmesidir. belki de bu yaklaşım bir sentez olabilir ama aslında bir karmaşayı yansıtmaktadır. e) Son ihtimal ise, doğanın bize oyun oynadığıdır, yani UFO´lar atmosferin veya iç uzayın henüz tanımlayamadığımız özellikleridir. Örneğin deprem kuşaklarında yoğun ışık plazmalarının oluştuğu bilinmektedir ve bunlar gerçekten yanıltabilir.

Eğer UFO´lar varsa
UFO´lar tüm varsayımlara rağmen vardırlar ve varolacaklar. Geçmişte, cin, peri, dev veya mitolojik kavramlar olarak varolmuş olabilirler ve hatta birçok dinsel mucizenin veya inancın temelinde onlar vardırlar. Günümüzde ise, değişen kültüre ayak uydurulmakta ve UFO´lar artık bilim-kurgu ile bütünleşmektedirler çünkü 1940´ların sonunda başlayan UFO showları, bilim kurgu edebiyatının patlamasıyla da eş zamanlıdır. Bilinen bir diğer gerçek ise UFO´ların görsel medyada yani tv ve sinemada çok etkili olmasının getirdiği maddi boyutlardır. Bu ilginin temelinde yine psikolojik bir yön vardır hem yaşamsal baskıdan kaçılmakta, hem de sonsuz evren karşısında aczimiz ve korkumuz sergilenmektedir. Çok üstün bir dünyadışı uygarlık, şu anlarda bizi ziyaret ediyor olabilir. UFO olayların çözümsel karmaşası içinde kendilerini kolayca gizleyebilirler ve daha da ötesi bu üstün zeka, çok elit bir grupla temasa geçmiş de olabilir. John Spencer´in söylediği gibi, seçkin insanlar onlarla ilişkiyi sürdürüyorlar ve iki tarafın uygun gördüğü bir zamanda veya mekanda bir gün tarihi açıklama yapılacak ve bizler o gün gerçekten yeni bir çağa, yeni bir dönüm noktasına geçmiş olacağız.
Kısacası onlar varlar ama gizem bildiğimiz gibi değil, çok farklı birşeyler saklanıyor ve kullanılıyor gibi. Dahi film yönetmeni Steven Spielberg tüm zamanların en iyi UFO filmi olan "Üçüncü Türden Buluşma"yı çektikten sonra, yoğun biçimde nasıl bu kadar gerçekçi olduğu sorusuyla karşılaşmıştı. Ama en önemli soru, nasıl olup da ABD Hükümeti´nin desteğini bu boyutta, nasıl aldığıydı. Spielberg, gülümsemiş ve MTV´de yayınlanan söyleşide ".. filmde ayrıntılar dışında herşey gerçek olabilir, herşey danışılarak yapıldı ve eğer varsalar ancak böyledirler.." şeklinde gizem dolu bir konuşma yapmıştı. Ben kişisel olarak UFO´lara hazırım ama daha önemlisi şu an içinde bulunduğumuz anlamsız ve mantıksız yaşamımızı hatta kötü de olmaları kaydıyla ancak dünyadışı bir olgunundeğiştirebileceğine inanıyorum. İyi iseler, bize doğru yolu sert bir baba görünümünde gösterebilirler yok kötüyseler o zaman da aklımızı başımıza toplar, kesinlikle mantıksız ve aptalca savaşları bırakır, etnik, dinsel ve ekonomik tüm düşünce ayrılıklarının saçmalığını anlar, ekonomi ve ticari sistemizin kökten sakat ve çarpık olduğunu farkeder,
tüm dünyanın tek bir ülke, millet ve yurt olduğu bilincine varır, adalet ve hukuk düzenimizin Hz.Süleyman´dan bu yana değişmediği hatırlar ve korkuyla titreyip belki kendimize geliriz. İşte o gün, tüm İnsanlık birlik ve bütünlük içinde kendi dışındaki bir güçle başetme gereğinin bilincine varabilir. Aksi halde, kendimizi yok etmek için emin olun herşeyi yapmaktayız ve Fransa örneğinde olduğu gibi nükleer deneylerle dünyanın iskeletini parçalayan geri zekalıları demokrasi balonu yoluyla başımıza getirmekteyiz.

ATA NİRUN

TÜM ZAMANLARIN EN ÇOK KONUŞULAN UFO KAZASI
Roswell´e bir UFO düştü ve içinde biri canlı üç dünyadışı yaratık vardı.. Başkan gerçeğe tanık oldu mu? Üst düzeyden bir itiraf.. Birşeylerin gizlendiği kuşkusu 8 Temmuz1947´de öğle saatlerinde başladı. ABD, New Mexico, Roswell´de yayınlanan "Daily Record" gazetesi inanılması güç bir haber yayınladı. Habere göre, Roswell´in kuzeyinde Lincoln Bölgesi´ndeki Corona´ya bir UFO düşmüştü fakat bölgedeki askeri hava üssü olayı örtbas etmiş ve gerçekleri saklamıştı. Askeri yetkililerin açıklamasına göre, ortada UFO falan yoktu, tüm gürültünün nedeni sadece yere düşen bir hava balonuydu. Daha sonra anlaşıldı ki, olay çok daha fazla kapsamlıydı. Hasar görmüş UFO´nun dışında, içindekilerin cesetleri de bulunmuştu, daha da ötesi halen yaşayan bir UFO gezgini dahi vardı. İlginçtir olay o dönemde fazla ses getirmedi veya duyulmadı.
Asıl bomba sonraki yıllarda ve özellikle de 1993-94´de patlayacaktı. 1949 yılında Variety Dergisi yazarı Frank Scully, sert bir yazı yazarak Roswell´de yaşanan gerçeğin devlet tarafından kasıtlı olarak yok edildiğini ileri sürdü. Ertesi yıl, Scully konuyu tekrar gündeme getirdi ve ayrıntıların olaya tanık olan Teksaslıbir petrolcü tarafından uzun uzun anlatıldığını belirtti, hattadünyadışı ölü canlıların üzerinde 1890 stili giysiler vardı. Aynı yıl ortaya çıkan Silas Newton ve Leo GeBauer adlı iki tanık iddiayı onayladılar ve GeBauer manyetik alan fizikçisiydi. Hükümet hala susuyor ve hiçbir açıklama yapılmıyordu.
1947´den gelen gizem
1952´de Los Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu. Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı. Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi. Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler. Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."
Tüm zamanların en büyük sırrı
 
1952 yılı 14 Temmuz akşamında ABD´nin doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi üzerinde bir DC-3 uçuyordu, pilot ve yardımcısı aniden ortaya çıkan sekiz yüzlü bir UFO ile karşılaştılar. Olayı rapor etmek için ertesi gün askeri yetkililere gittiler, konuşma sırasında bir subay önceki gece garip bir cismin enkazından söz etti. Yardımcı pilot William Fortenberry bir başka subaya gerçek olup, olmadığını sorunca, "Evet, doğru." cevabını aldı. O anda odaya giren Binbaşı John Sharpe, sinirli görünüyordu, pilot William Nash aynı soruyu sorunca, çok sert bir hayır cevabı aldı. İki pilot daha sonra bu olayı Life Dergisi´ne anlatacaklardı. 1974 yılında, CIA Özel Operasyonlar Daire Yöneticilerinden Victor Marchetti, "CİA ve Bilgi Kültürü" adlı bir kitap yayınladı. Marchetti ABD Hükümetinin dünya dışı canlılarla olan ilişkisini gizlediğini iddia ediyordu. Kesin kanıtları yoktu ama CIA´in en üst düzey yetkilileri arasında bu konunun sık sık konuşulduğuna birçok kez tanık olmuştu. En çarpıcısı ise, Ulusal Güvenlik Örgütü´nin çok uzun zamandan beri dünya dışından gelen elektronik zeki sinyalleri değerlendirdiği ve ilişki kurulduğu iddiasıydı. Ama tüm bu bilgiler "SÜPERSIR" olarak saklanmaktaydı, hatta ABD tarihinde böylesine kesin saklanan hiçbir sır mevcut değildi. Marchetti´nin iddialarını birçok UFO araştırmacısı sürdürdüyse de bir çözüme ulaşmayı başaramadılar. CIA ise yine gerekeni yaptı, hiç ses çıkarmadı. Daha önce sözü edilen Roswell Olayı öncelikli olmak üzere, yaşanan özellikle askeri kökenli olayların sayısal yüksekliği ve içerdiği tartışılmaz kanıtlar öylesine ortada durmaktadır. Hele Roswell´de olanlar, düşen bir UFO´nun parçalarının Roswell Kasabası halkının yarısı ve biri canlı üçü ölü dünyadışı canlının en azından 50 tanık tarafından görülmesi öylesine kesindir ki, diğer olaylara göz atmaya dahi gerek kalmayabilir. Roswell olayı, aşırı derecede fantastik ve inanılmazdır ama aynı düzeyde de belgelendirilmesi çok güçtür. Hava Kuvvetleri büyük bir sabırla, açıklamaları kitlemiş ve neredeyse birkaç yılda bir müphem açıklamalar yaparak zamana oynamıştır. Gizlilik ve örtbas etme en üst düzeydedir. Oysa, sayısı iki düzineyi bulan ciddi bir tanık ordusu, dünyadışı canlıları tarif etmektedirler.

Koca gözlülerdi
Ortak tariflere göre, dünyadışı canlıların boyu bir metre civarında, insana benziyorlar fakat başları büyük ve gözleri çok iri ve gözbebeksiz siyah. Bu da yaşadıkları özgün ortamda ışığın az olduğunu gösteriyor. Dudakları yok gibi, ince uzun kolları ve dört parmaklı elleri var. Otopside bulunan bir hemşire, kemiklerinin tahtaya benzediğini anlatıyordu. Kısacası dünyadışı canlılar insanımsı olarak tanımlandılar. Sessizlik yıllardır sürüyor, 1980´den bu yana Roswell olayı gündeme daha sık geliyor. Ve en önemlisi, olayın içinde artık ölüm olayları da yer almakta, acaba sorusu kanlı bir giysi içinde gittikçe büyüyor. Yüzbaşı Oliver Henderson, UFO kalıntısını yakından gördüğünü ve uzaylıları tarif ediyordu, ailesine de anlatmıştı, 1980´lerin başında herkes Henderson´un anlattıklarını konuşuyordu. Henderson, aynı yıl nedeni bilinmeyen bir uçak kazasında öldü. Roswell UFO´sunun saklandığı hangarın nöbetçilerinden olan Çavuş Melvin Brown, kimliği bilinmeyen bir kamyonun çarpmasıyla yaşamını yitirdi. O da çok konuşuyordu. 

 
John Spencer´in açıklaması: "İnsanlık uzaylılara alıştırılıyor"
John Spencer, dünyadışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünyadışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve tv´lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünyadışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden herşeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerimiz, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?

Sonuç:
1995 sonlarında başta Amerikan CBS ve İtalyan RAI 2 Tv Kanalı olmak üzere daha birçok tv kanalı daha önce sözünü edilen Roswell UFO kazası ve ele geçen dünyadışı canlılar konusunda elli yıldır saklanan özel bir filmi yayınladılar. Yurdumuzda yine magazin boyutunda kalması bir yana bırakılırsa, daha öte ülkelerde bu film yankılar uyandırdı. Çünkü filmde, dünyadışı canlılar çok yakından gösteriliyor ve ölülerine yapılan otopsi görüntüleri çok ayrıntılı olarak yer alıyordu. Gerek sinema filmi uzmanları gerekse de özel efekt ustaları filmde bir hilenin bulunmadığı ve 1947´de bu tür bir sinema hilesinin hayal bile edilemeyeceğini belirttiler. Günümüzün inanılmaz sinema bilgisayar efektlerini yaratan uzmanlar ise, şu anda bile bu tür bir efektin yapılamayacağını belirttiler. Değil elli yıl önce on yıl önce bile bu tür film hileleri düşünülemezdi. Öyleyse, film gerçekti ve üstelik şu anda emekli olan ve elli yıl evvel orduda görevli olarak Roswell olayını yaşayan insanlar da konuşmaya başladılar. Roswell olayını doğruluyorlar, dünyadışı canlıları gördüklerini uzun uzun anlatıyorlardı. Üzerinde hiyeroglife benzeyen yazıların bulunduğu enkaz parçalarını, çekik kocaman siyah gözlü, küçücük ağızlı, saçsız kubbe kafalı 1.20 boyundaki iki erkek, bir dişi dünyadışı canlıyı aynen filmde olduğu gibi anlatıyorlardı. Ön yargısız bir mantıkla bakıldığında, 2 Temmuz 1947 gecesinde, New Mexico, Corona bölgesinde, Roswell kentinin yakınında, William Brezel adlı çiftçinin arazisine büyük bir patlamayla düşen cisim dünyada yapılmamış uçan bir araçtır. Olaya önce yerel sonra da askeri yetkililer karıştıktan sonra, basın ve radyolar duyuruya başlamış ama 8 Temmuz günü herşey durdurulmuştur. Yasaklamanın kaynağı doğrudan ABD hükümetidir. Bugün ise, birşeyler su yüzüne çıkmakta Roswell UFO kazası galiba aydınlanıyor, acaba bunu neler izleyecek? Bekleyecek ve göreceğiz.
 
UFO fotoğrafları ile ilgili tartışmalar
Fotoğraflar, UFO olaylarını daha iyi anlamamızı sağlayabilirler ama eğer yeterince incelenirlerse yani bir hile olup olmadığı kesin olarak belirlendiği takdirde... Fotoğrafik kanıtlarda güçlü ve kesin kanıtlar gerekmektedir ama bunu sağlamak zordur (En azından uzaktan kontrollu bilimsel gözlem istasyonları gerekir). Öte yandan UFO olaylarının doğal yapısında zamansızlık, belirsizlik yani önceden tahminde bulunamamak vardır. Olayın özgünlüğü çizgisinde kalmak şartıyla gerekli fotoğrafik malzeme eksikliği de unutulmadan bilinmelidir ki, gözlem programlarını oluşturmak ve uygulamak çok güçtür. Yani yeterli ve tatmin edici fotoğrafların elde edilmesi için bilimsel düzeyde araçlar ve uzmanlar gerekmektedir. Tanıkların elde ettikleri birçok fotoğraf, otomatik modlarda çekilmekte ve tanıkların fotoğraf tekniği konusundaki bilgisizlikleri de eklenince, sonuçlar yetersiz olmaktadır. Fotoğrafik kanıtların hemen hemen tamamı, umulmadık koşullarda elde edilmiş anlaşılmaz görüntülerden oluşmaktadırlar. Veya tanıkların gözlemine güvenilse dahi, gözlemle fotoğraf arasındaki bağın yetersizliği görülmektedir yani görülen şey, fotoğrafa yansımamaktadır. Bu durumlarda, ortaya otantik yaklaşımlar çıkmakta (UFO´lar resimlerinin çekilmesine izin vermiyorlar gibi) ve bilimsellikten iyice uzaklaşılmaktadır. Yani sonuç olarak fotoğrafların uzmanlar tarafından çekilmemesi nedeniyle, kesin kanıtlara ulaşılmamakta ve çoğu sahtekar olan amatörlerin çektikleri resimlerle yetinilmektedir.
 
UFO´ların ışık oyunları yanılgı mı?
Tanıklar tanımlayamadıkları gök cisimlerini anlatırken çoğu zaman, sıçrayan veya alışılmadık hareketler yapan parlak ışıklardan söz etmektedirler. UFO araştırmacısı Jacques Vallee´ye göre bunlar yanılgıdırlar. "Bütün çevre aydınlandı" gibisinden yaklaşımlara çok raslanmaktadır. Ve daha da önemlisi, gözlemlerin sonrası yoktur yani bir ışık olayı yaşanmakta ve sonra ne olduğu hakkında yeterli bir süreklilik yaşanmamaktadır. Dünyadaki tüm yetkililerin veya güvenlik kuruluşlarının tek bir elden yönetildikleri ya da kontrol edildikleri düşünülemez. Birçok çok büyük ışıklı cisim tanıklıklarında olaya karışan güvenlik görevlileri bir iz bulamamaktadırlar. Jacques Vallee geçen yirmi yıl içersinde gerçek anlamda çözümlenemeyen altı adet gerçek göksel fenomen yakalanabildiğini ve güçlü optik araçlarla gözlemlenebildiğini belirtmektedir. Örnek bir olay 27 Ağustos 1956´da Kanada, Alberta´da yaşanmıştır. Kanada Hava Kuvvetleri´ne mensup iki pilot, F86 jet uçaklarıyla gün batımının bir saat öncesinde 36.000 feet´de uçarlarken parlak bir ışık gördüler. Pilotların bir tanesi; "Disk şeklinde parlak bir ışıktı, yatay duran gümüş bir dolara benziyordu" . Parıltı uçağın altında ince bir bulut tabakasının üstündeydi. Anlaşılacağı gibi, güneş ışınları buluttan yansıyordu. Parıltı, 30 saniye ile üç dakika arasında devam etti ve bu arada başpilot görüntüyü Kodachrome renkli slide filmle yakaladı.
Film görüntü uzmanı Dr. Bruce Maccabee tarafından incelendi ve sonuç yukardaki gibi açıklandı. Bu olay, önemli bir yanılgıydı. Yanılanlar ise iki deneyimli pilottu ama yanılmışlardı. Kısacası göğe bakarken yanılmak çok kolaydı... Bu tür olaylarda, benzer oluşumlar çok fazladır, görsel karışmalar çeşitli etkiler yaratabilirler, ancak çok deneyimli uzmanlar doğru sonuçlara ulaşabilirler ama eğer fotoğraflar çok ileri bir teknolojiye sahip bir savaş uçağındaki ekipmanla çekilmişlerse...

Ufo´ları gören tanıklar saklanıyor
1950´lerden sonra iki süper ülkede UFO´larla ilgili haberlere sansür konurken, tanıklar susturuldular.. Gizleme İnsanlığın korunması amacıyla mı yapılıyor?
Bir gerçek var; uzun yıllardan bu yana ABD dışında, Sovyetler´de, Çin´de ve özellikle doğu ülkelerinde UFO´larla ilgili sırların saklanması planlı, programlı bir şekilde yürüyor. Örneğin, bir UFO olayı yaşanıyor, doğru, yanlış olduğu tam olarak anlaşılmadan bir olay birden yokoluyor. Oysa, diğer hiçbir konuda böyle olmuyor, paprazziden tutun da, spora kadar her konuda ortaya atılan yalan dolanlar dahi günlerce manşetlerde, gündemde kalabiliyor. Peki, neden? Kültürle ilişkisi nerede ve nasıl? Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde UFO raporları, basit etki ve tepki yaratırlar. Toplumun az eğitilmiş tabanı, yaşadıkları veya tanık oldukları olayları algılamaktan yoksun oldukları için, dokümante etme ya da raporlama beklenemez. İronik olabilir ama ABD´de, ilk UFO gözlemleri rapor edildiğinde toplum bu olayların ardında SSCB´nin bulunduğu kanısındaydı. Çünkü dönem Soğuk Savaş dönemiydi. Ama kısa bir zaman sonra ABD toplumuna, dünyadışı canlılar iddiası daha cazip ve inanılır geldi. Çünkü SSCB´nin böyle bir gücü olmadığını, ABD Hükümeti açılıyordu ve inanıyorlardı. Halk, hükümete güveniyordu. Bu, öylesine bir psikolojidir ki, aynı güven duygusunun içinde hükümetin olayları sakladığı inancı da saklıdır. Çünkü devlet büyük ve kudretlidir. Sovyet toplumu da benzer çizgiden geçti, bir dönem UFO olaylarını spekülasyon olarak tanımladılar, yetkililerin açıklamaları vardı ama boş alternatifler üretiyorlardı. 1953´de Moskova Radyosu, UFO´ların bir fantazi olduğunu, batılı askeri güçlerin vergi ödeyen vatandaşlarını bu yolla korkutarak, yüksek askeri bütçeleri ele geçirmeyi amaçladıklarını söylüyordu. Ama bu, biraz aşırı bir Komünizm propogandasıydı.

Demir perde ufoları
Ama 1970´lerde durum değişti, Romanyalı bir yazar olan Ion Hobana "Demir Perdenin Ardındaki UFO´lar" adlı kitabında, UFO´ların kapitalist düzenin propogandasının çok ötesinde birşey olduğunu yazıyordu. Ve arkası geldi, Sovyet halkının, UFO tanıklıkları batıdan az değildi ve SSCB toplumu UFO´ları tanıyor ve biliyorlardı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi, dünya literatüründe çok enemli yerlere konulan birçok UFO olayı SSCB´de gerçekleşti. Çin, daha büyük bir bulmacadır, UFO aktivitesi çok yoğun olsa da, toplumun pek duyarlı olduğu söylenemez. 1980´lerde, Beijing Wambao gazetesi gökte görülen şekilsiz ışıkların fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflar, Çin Seddi´nde kamp kuran iki öğrenci tarafından çekilmişti. Gazetedeki fotoğraflar, Çin´de yayınlanan ilk UFO fotoğraflarıydı. Sonra sanki bur moda akımı gibi, Çin medyasında peşpeşe UFO haberleri yer almaya başladı. Mao´nun katı batı düşmanlığı sistemine rağmen, hiçbir sınırlama yoktu. Garip ama gerçek Komünist Çin, SSCB´nin yaptığı gibi UFO´lara batı propogandası gözüyle de bakmadı. Ve sonunda, gazeteci Shi Bo "UFO Keşifleri" adında bir dergi yayınladı ve 3000´in üzerinde olaydan söz etti. Sahtekarlık ve yanılgı tanımlamaları çok azdı ve tanıkların çoğunluğunun doğru söyledikleri kabul ediliyordu. Shi Bo´nun UFO derlemeleri daha sonraki yıllarda, Fransa ve ABD´de de yayınlandı.

Gizli KGB Dosyalarından alınan bu görüntülere göre Roswell benzeri bir olayda 1950´lerde SSCB´de yaşandı. Şu günlere gelindiğinde görüntüler kamuoyuna açıklandı.

Bizi yokedecek şey din mi?
Bu kitleler için böyle bir gücün varlığı, dünyanın kaynaklarının tehlikeye düşmesi ve geleneksel güç yapısının yetersizliği anlamındadır. Politik ve hukuksal sistemler, bu durumda aciz, çaresiz ve hatta anlamsız kalabilirler. Din sistemi, hiçbir din istisna olmamak kaydıyla, hayal bile edemediği çok ötelerde bir ilahi sistemle karşılaşıp, binlerce yıllık dinsel müessesenin çökmesi ile karşıkarşıya kalabilir. Evrensel diye tanımlanan dinler ve peygamberlerin bir başka dünyadışı uygarlık tarafından bilinmemesi kadar şok olay olamaz. Ekonomik ve sosyal düzenin çökmesi Marchetti´ye göre bir diğer tehlike, fütürolog yani gelecekci Alvin Toffler´da benzer düşüncede, gelecekle ilgili varsayım senaryoları içersinde Toffler düşük bir olasılık tanısa da, dünyadışı müdahale olasılığı uygarlığın çökmesine neden olabilir. Üstün bir dünyadışı teknolojiye sahip olacak olan bir dünya devleti tüm diğer devletleri ezip yok edebilir, aynı şey ekonomik düzen içinde geçerlidir. Tüm oligarşik sistemler ve bizim anladığımız anlamdaki uygarlık anarşiye girip yokolabilir. İşte Marchetti´ye göre büyük devletlerin gizlilik çabasının altında bu gibi nedenler bulunmakta. Kısacası CIA, bir anlamda UFO´lar konusunda dünya bekçiliğini yapmaktadır.

Ufo´lar hakkındaki gizli dosyalar

Proje Dosyaları Açılıyor..
1947 yazında, ABD Hava Materyal Kumandanlığı bir çalışma yaptı ve sonuçta General Nathan Twining bir açıklama yaptı;".. gerçekten doğru gözlemler var ve bunlar hayal değil." İşte bu rapor üst kademeleri harekete geçirdi. Temmuz 1948´de Hava Kuvvetleri inanılmaz bir açıklama yaptı;"Uzaydan gelen ziyaretçiler gerçektir." Ardından dev bir şüphe bulutu yayıldı. Açıklama inanılır mıydı? İşte tam o anda, bir olay oldu; 24 Temmuz 1948´de geceyarısı 2:45´de Alabama, Montgomery´nin güneyinde uçan Eastern Havayolları´na ait DC-3 tipi uçağı Clarence Chiles ve John B. Whiitted yönetiyorlardı. Birden sağ yanlarında bir cisim ortaya çıktı, uçaktan biraz hızlı gidiyordu. Cisme dikkatle bakan Whitted, sonra ".. o anda sanki çizgi roman kahramanı Gordon´un uzay aracına baktığımı düşündüm.. bizden çok büyüktü, tüp şeklindeydi ve gövdesinin çapı bizim B-29 bombardıman uçaklarının üç katıydı.. beyaz ışıkların görüldüğü bir sıra pencere görülüyordu.. " diyecekti. Chiles ise " Arkasında yaklaşık 15 m. uzunluğunda aleve benzer bir aydınlanma vardı. Yaklaşık 9 km yükseklikteydik, bana göre 50 ile 100 m arası uzaklıktaydı, birden hızlandı ve bulutların arasına dalarak kayboldu." Her iki pilotun da o anda bilmedikleri iki şey vardı. Bir saat önce, Georgia´daki Robins Hava Üssü yer görevlileri UFO´yu aynı şekilde görmüş ve tanımlamışlardı.
Dört gün önce ise Hollanda´da, Hague´de tıpatıp aynı tanımla bir UFO rasathane görevlileri tarafından görülmüş ve basında yer almıştı. Olaylar kısa bir zaman sonra birleştirilince, bir bomba patladı. O hafta sonunda yetkililer anibir karar aldılar ve tüm bilgi ve belgelere "TOP SECRET: Çok gizli" damgası vuruldu ve "Project Sign" adlı bir dosya açıldı. Bu arada daha önce yapılan uzaylılar geliyor, açıklaması reddedildi ve açıklamayı yapan General Twining birden emekliliğini isteyiverdi.
Garip bir UFO olayı
Project Sign" dosyası sonraki yıllarda açılan "Project Grudge ve Project Blue Book" dosyalarının temeli oldu. Project Blue Book yani Mavi Kitap Dosyası, 1969 Aralık ayına kadar sürdürüldü ve o tarihte ortadan kalktı, kimse dosyayı göremedi, yaklaşık 30 yıllık dökümanları ve sonuçları toplu olarak inceleyemedi, Hava Kuvvetleri dosyayı gömmüşlerdi. 1956 yılında, Mavi Kitap´ta bir süre çalışan Yüzbaşı Ruppelt anılarını yazdı, Ruppelt New Mexico´da yaşanmış gerçek bir olaydan söz ederken, yukardaki Chiles/Whitted olayının tartışmasız doğruluğunu belirtiyordu, pilotlar dünyada bulunmayan bir gök cismiyle karşılaşmışlardı. New Mexico olayına daha sonra geleceğiz çünkü o olay tüm UFO tarihinin en önemli üç olayından birisidir. Bu arada Mavi Kitap´la ilgili önemli bir şey daha var.
Ünlü Astronom Prof. J.Allen Hynek Mavi Kitap Projesi´ne bilim danışmanı olarak atanmıştı. Bir kaç yıl sonra görevinden ayrıldı, resmen Hava Kuvvetleri´ne tavır almıştı; sonra bir açıklama yaptı "..hiçbir diyaloğa önem verilmeden, bilim dünyası dışlanarak çalışıldı.. çok önemli açıklamalar örtbas edildi." Kısacası önceleri UFO´lara karşı tavrıyla bilenen ve bu yüzden projede görevlendirilen Prof. Hynek, sonraki yıllarda uzman bir UFOLOG olarak dünyada bir numara olacak 1977 yılında
Steven Spielberg tarafından sinemaya çekilen "Close Encounters of the Third Kind : Üçüncü Türle Buluşma" adlı filmin danışmanlığını yapacaktı. Şimdi yine geriye dönelim. Tekrar 1948´e döneceğiz, çünkü o yılın 7 Ocağında önemli ama dramatik bir olay yaşandı. Askeri bir üs olan Kentucky Ulusal Hava Üssü´den havalanan F-51 savaş uçağının pilotu Yüzbaşı Thomas Mantell´dı. Ve Mantell havalandıktan 15 dakika sonra düşerek, yaşamını yitirdi ve telsizdeki son sözleri hiç bir zaman unutulmayacak ve UFO literatüründe ölümsüzleşecekti; ".. çok büyük metalik bir cisim bu.." Ertesi gün yetkililer Mantell´in Venüs gezegenini gördüğünü ve dengesini yitirerek düştüğünü açıkladılar. Deniz Kuvvetleri´nin açıklaması farklıydı, Skyhook adlı gizli bir balon deneyi yapılıyordu, amaç atmosferin üst tabakalarındaki radyasyon seviyesini ölçmekti ve Mantell yanlışlıkla balonun peşine takılarak, 25.000 feete yükselince tehlike sınırını aşmış ve oksijen sarhoşluğuna girince, uçağın kontrolunü kaybedince düşmüştü. Açıklama buydu ama gerçek miydi?

Pilot Mantell´in esrarlı ölümü
ABD ORDUSU UFO´LARI İNKAR ETMİYOR AMA..
Pilot Mantell´in esrarlı ölümü.. Artık gökte pilotlar için bilinmeyen bir tehlike var.. CIA devrede..
Başlangıçtan bugüne kadar, sözsahibi saygın bilimciler, devlet yetkilileri, askeri görevliler, gazeteciler ve hatta sıradan halkın çoğunluğu çok belirgin olaylara rağmen garip uçan cisimleri ne kabul edebildiler, ne de inandılar. Uçan daireler ve küçük yeşil adamlar yüzyılın ikinci yarısından beri medyanın mizah kaynağı olmaktan kurtulamadılar. 1951 yılında Cosmopolitan Dergisi, ABD Hava Kuvvetleri´nin yardımıyla cesur bir adım atarak, uçuklardan ve gerçek inananların uzak tutulduğu bir araştırmayı gündeme getirdi ve yayınladı. Ortaya ilk kez çıkan yaklaşımların başında, bu tür iddiaların sosyal bir suç olduğu ve ruhsal bozukluklar geliyordu. Ve sonuçta küçük bir tanık grubunun dışında, görüşülen çoğunluk tanık grubunun gerçeği söylemedikleri ve biraz da pişman oldukları anlaşıldı. 1977´de entellektüel büyük bir grup New York Times Gazetesi´ne bir deklarasyon yollayarak, UFO tanıklarının tehlikeli ve uygarlık düşmanı olduklarını bildirdiler.
Yapılan incelemeler gösteriyor ki, elbette ki her UFO tanığı gerçek tanık değildir, sempati ve inanç çok önemli bir faktör olarak ortaya çıkar ve "olmayanı görmek" gerçekleşebilir. Ayrıca, psikoloji bize gösterir ki, yaşamsal stresler ve toplumsal baskı, UFO görme arzusunu ve sonuçta imajını sağlayabilir, bu bir kaçış yoludur, belki de dünyadışı canlılar bize mutlu bir refah toplumunu sağlayacak ve haksızlıkları yok edeceklerdir. Ayrıca gazetelerde veya tv´de görünmek, elle tutulur bir sonuç getirmese de belli bir ün peşinde koşmak, yalancıları tahrik etmektedir. Ve son yirmi yılda ise ortaya UFO dernek ve komünlerinin çıktığı görülür ve anlaşılır ki dünyadışı canlılarla görüşme (!) ayrıcalığına sahip şarlatanlara kazanç yolu açılmıştır. Peki acaba bizleri aydınlatmak ve korumakla görevli olanlar neler yapabildiler ve de yapmaktalar?
 

Bir uçak daha yokoluyor..
Çok sonraları kulaktan kulağa yayılan haberlerde, Mantell´in UFO´ya karşı saldırıya geçtiği ve UFO tarafından düşürüldüğü söylenmeye başlayınca tüm uçucu çevreleri bir UFO korkusu sardı. Fakat dram daha bitmemişti çünkü beş yıl sonra 23 Kasım 1953´de olay tekrarlandı. O gece, Hava Savunma Komutanlığı Superior Gölü üzerinde saatte 500 mil hızla uçan kimliği bilinmeyen bir cismin uçtuğunu saptadı. Hemen yakında F-89C tipi bir avcı uçağı bulunuyordu, hemen komutanlıktan yakın takip emri verildi. Radar operatörleri ekrandan avcı uçağının, UFO ile buluştuğunu izlerlerken, inanılmaz birşey oldu ve ekrandaki iki sinyal peşpeşe yokolurken yerle tüm ilişki kesildi. Tüm bölge aranmaya başlandı fakat ne uçağın, ne de pilot Teğmen Felix Moncla ile radarcı Teğmen R.R.Wilson´un izlerine bir daha raslanmadı. Yapılan açıklamalar yine benzerdi ama yeterince tatminden uzaktı. İki yıl sonra havacılık uzmanı Donald E. Keyhoe "Ufolar Gerçektir" adlı bir kitap yayınladı, Kitapta çok sert bir dille gerçeğin yetkililer tarafından kesinlikle saklandığını anlatıyordu. Keyhoe, 1957´de Gök Cisimlerini Ulusal Araştırma Komitesi´ne başkan seçildi ve 1969´daki ölümüne kadar UFO sırlarını ele geçirmek için başta CIA olmak üzere tüm devlet kurumlarına karşı unutulmayacak bir savaş verdi.
Ellilerin sonunda, Mavi Kitap Projesi´nin bir başka görevlisi olan Çavuş O. D. Hill yaptığı açıklama ile yeni bir sarsıntı yarattı. Hill, kaybolan F-89C uçağı olayının tek olmadığını ve birçok benzerlerinin saklandığını açıkladı. Birçok kişi, dünyadışı bir uygarlığın o yıllarda birçok Amerikan savaş uçağını düşürdüğüne inanıyordu, bir anlamda yeni bir Pearl Harbor uzay boyutunda yaşanmıştı. 1950´li yıllar ABD ile SSCB arasında soğuk savaşın dorukta yaşandığı yıllardır. Bu nedenle o dönemde UFO olaylarına Amerikan kamuoyu gizli bir Sovyet savaş aracı olarak bakıyordu ve yönetime duyulan güven grafiği düştüğü anlaşılınca, yetkililer tüm UFO olaylarına bütünüyle düşman olmuşlardı. Bu arada, gerek Pentagon, gerekse de Beyaz Saray Sovyetlerin gizli bir silahı ile karşılaştıklarını düşünmeye başlamışlardı. Hele 19 Temmuz 1952´de başkent Washington üzerinde de Ufolar görülünce endişeler ayyuka çıktı. Ne oluyordu?

CIA´in güvenlik yasağı
CIA bir kez daha ciddi bir araştırmaya başladı ve örgütte görevli fizikçi H.P. Robertson bir panel sonucunda Amerikan vatandaşlarına endişelenmemelerini açıkladı. Herşey yanılgı ve spekülasyondu. Fakat, panelin diğer sonuçları yine açıklanmıyor ve bir sürü soru yine cevapsız kalıyordu. 1966´ya gelindiğinde Hava Kuvvetleri Colorado Üniversitesi´nden fizikçi Edward Condon yeni bir projeye direktör olarak atandı. Condon´un bağımsız çalıştığı açıklandı ama pek inandırıcı olmadı. Aslında Condon Komitesi, Mavi Kitap Projesi´ni sil baştan soruşturuyordu. Ocak 1969´da Condon, sonuçları açıkladı. Soruşturulan olayların üçte biri açıklanamaz nitelikteydi, kalanına bilimsel açıklamalar getirilebiliyordu. Sonra, tüm projeler Hava Kuvvetleri tarafından tamamiyle kapatıldı. Yıllar sonra, Bilgi ve Bilgilenme Özgürlüğü Yasası çıkarılınca, Mavi Kitap ve Condon Projelerinde nelerin saklandığı soruşturuldu. Ve 1969 Ekim ayında General Bolender bir açıklama yaptı; "UFO raporları ile ilgili bilgiler hala ulusal güvenlik sınırları içindedir ve Standart Hava Kuvvetleri düzenine bağlıdır.." Ama hiç kimse, o Standart Hava Kuvvetleri tanımının ne olduğunu anlamadı. Bolender´in açıklaması asla tatmin etmedi, aksine olayların üstünü çok daha kalın bir bulutla örttü.Peki, saklanan başka şeyler de varmıydı?

İnsanlık uzaylıları görmeye hazır mı?
Daha önce adı geçen CIA´den Victor Marchetti, CIA´in UFO olaylarını saklama psikozunun nedenlerini şöyle açıklıyordu; "CIA´ın UFO´larla ilgili gizlilik çabası belki de hükümetin istediği dozdan çok ötededir sanki bir inanç gibidir. CIA, 1947´den bu yana sadece ABD´de değil, dünyanın her yerinde UFO olaylarını örtbas etme çabasında. UFO tanıklarını korkutan, tehdit eden ve kanıtları yok eden ünlü Kara Adamlar efsanesinin temelinde CIA´den başkası olamaz. CIA´in ´Yabancı Dokümanlar Servisi´ adı altında bir bölümü vardır ve bu bölümün en önemli işi dünyanın her yerinden gelen UFO belgelerini incelemek ve örgütü yönlendirmektir. Aynı anda da Bilim ve Teknoloji Başkanlığı´na da bilgi verirler. Çok az sayıda olayın duyulmasına izin verirler, buradaki amaç sansasyon ve yanılgı imajını güçlendirmektir." Marchetti´ye göre eğer dünyadışı bir zekanın temsilcileri tarafından ziyaret ediliyorsak, ABD Hükümeti, diğer ülkelerin yöneticileri ile tam bir işbirliği içinde olayların halktan saklanmasını sağlamaktalar. Söz konusu işbirliği öylesine derin ve kesindir ki, ne rejimler, ne ideolojiler, ne de ülkelerin değişen yöneticileri bu kararı değiştiremez. Çünkü bu olay bir İnsanlık sorunudur ve toplumların bu yönde kontrol edilmeleri şarttır. Aksi halde, gezegensel bir kaos ve panik çıkacaktır. Tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir ki, bizden çok farklı olan, düşünce ve yaşam biçimleri ayrı, bizden çok ötede bir teknolojiye sahip bir gücün, bir zekanın varlığı orta ve taban düzeydeki toplumlar veya kitleler tarafından kabul edilemez.
 
Socorro olayının gizemi
Polis memuru bir UFO ve içindekilerle karşılaşıyor. 24 Nisan 1964´de öğleden önce New Mexico´nun Socorro bölgesinde, polis memuru Lonnie Zamora arabasıyla güneye doğru yol alıyordu. Ani bir gürleme sesiyle şaşırdı ve o anda güneybatı göğünde bir parlama gördü. Zamora önce yakın bir yerlerde dinamitleme yapıldığını düşündü. Bu arada bir tepeyi aşmıştı ve karşısında yolun üzerinde araba büyüklüğünde bir cismin bulunduğunu ve yanında da beyaz tuluma benzer giysileri olan iki ufacık insanımsı duruyordu. Zamora önce bir araba kazası ile karşılaştığını sanarak, aracını durdurarak indi ama birden cismin arabaya hiç benzemediğini, yumurta biçiminde olduğunu ve dört ayak üzerinde durduğunu anladı. Cismin üzerinde taca benzer bir şekilin üzerinde eğik bir ok şeklinde bir simge gördü. İki insanımsı şekil kaybolmuştu, derken cisimden büyük bir gürültü duyuldu. Zamora korkmuştu, arabasına geri kaçtı, arkasına bir göz attığında UFO´nun havalanarak yakındaki kanyona doğru gittiğini gördü. Mavi Kitap soruşturmacıları memur Zamora´yı ün peşinde koşmakla suçladılar ama öte yandan araştırmacılar olay yerinde cismin durduğu yerde dört oyuk izi bulunduğunu ve çevredeki yanık otların varlığını da inkar etmediler. Kısacası Zamora alışılmadık birşeyle karşılaşmıştı ama karşısındaki acaba neydi?
BUFORA´nın açıklaması "Çok yakında aramızdalar"

BUFORA´nın açıklaması "Çok yakında aramızdalar"
BUFORA  UFO´ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyor. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO´lar kesinlikle dünyadışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü birşey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.
UFO ZiYARETLERiNiN TARiHi
ilk Ziyaretler: Birçok yorumcu modern UFO çaginin 1947’ler de basladigini iddia etmektedirler ama, asil çagin baslama tarihi 1880’de, sanayi devriminin doruguna ulasilirken baslamistir.
Aslinda olayin özüne inecek olursak, UFOlar çok daha uzun süredir etrafimizda dönüp durmaktadirlar. Günümüzde bazi Kutsal Kitap alintilari, kimi satirlar dogaüstü varliklarin uçurdugu cisimlere atiflarla doludur. 1880’den Birinci Dünya Savasina kadar olan bölüm ise, bu olgunun en açik seçik örneklerini gözler önüne sermektedir.
16 Mart 1880 aksami, çok büyük bir pervaneye sahip, puro biçiminde bir hava tasiti New Mexico’da üç kisi tarafindan gözlemlenir. Bu üç tanik, hava tasitindaki insanlarin bilmedikleri bir dili konustuklarini, gülerek kendilerine seslendiklerini ve on kisi olduklarini belirtmislerdir. Hatta bu kisiler gemideki kisilerin davranislarini sarhos davranislarina benzetmisler ve gemiden asagi onlara, birinin üzerinde uzak dogu yazisina benzer bir yazi olan ipek ya da saten benzeri bir kagit, birine güzel bir çiçek ve digerine de acayip bir isçilik ürünü olan fincan atmislar. Hava tasitindan atilan bu nesneler hemen o üç kisi tarafindan alinmis ve bir depoda diger insanlara teshir edilmis. Aradan birkaç saat geçmeden depoya gelen bir yabanci esyalari incelemis ve onlarin Asya kökenli mallar oldugunu, kendisinin de bu tip seylerin koleksiyoncusu oldugunu belirterek bayagi yüksek sayilabilecek bir meblagi depo görevlisine vererek esyalari satin almis ve ortadan kaybolmustur. Bu tip yaklasimlar yasanan cisimli UFO olaylarindan sonra hep olagelmistir. Günümüzde bu tip insanlara giyim sekillerinden dolay “Siyahli Adam” denilmektedir.
Daha sonralari buna benzer olaylar muhtelif tarihlerde gelismistir.
ikinci Ziyaret Döneminin Baslamasi: 1880’den 1947’ye kadar olan sürede yasananlar, 47 ve sonrasinda adeta istila halini almistir. Kayitlara geçen ve geçmeyen binlerce yasandigi iddia edilen olaylar, çok kabarik bir arsivi de beraberinde getirmistir.
1947’nin 24 Haziran günü ABD’nin Washington Eyaleti piril piril bir gün yasamaktaydi. Bu havanin temizligi ve berrakligi Cascade Daglarini daha bir güzel hale getiriyordu.
Otuz iki yasinda bir is adami olan Kenneth Arnold, ayni zamanda da dört bin saati askin bir uçus tecrübesine sahip olan bir pilottu. Arnold, ayni zamanda tek motorlu bir Callier marka uçaga da sahipti. Bulana 5000 $ ödül vaadedilen deniz piyadelerine ait bir uçagi aramak için o gün gökyüzündeydi. Arnold’ un uçagi dag uçuslari için tasarlandigindan, bu tip uçuslar için de ideal bir araçti. Arnold, düsen Curtess C-46 komando nakliye uçagini aramaya basladi. Uçak daglarda bir yerlerde kaybolmustu ve o güne kadar da bulunamamisti. Arnold da o uçagi bulamadi ama; baska bir sey buldu, daha dogrusu, o sey gelip onu buldu!
Arnold dagin üzerinde dönüs yaparken, son derece parlak bir isik, uçaginin yüzeyini aydinlatinca sasirir kalir. Önce yaklasmakta olan baska bir uçaga çarpmakta oldugunu düsündü. Ve telasla o uçagi yaklasik otuz saniye boyunca aradi, kendini çarpismadan korumaya çalisti. Gerçekten de bir uçak gördü! Bu, bir DC-4’ tü ve Arnold onun San Francisco Seattle tarifeli seferini yapan uçak olduguna karar verdi. Ama iskele tarafinda ve gerideydi ve de o isik oyununu onun yaptigi düsünülemezdi.
Bunlari düsünürken, bir isik daha çakti, bu sefer Arnold isigin tam nereden geldigini saptayabildi. O tarafa, o çizgiye dogru yöneldiginde, saskinliktan agzi bir karis açik kalmisti. Dorugun üzerinde inanilmaz hizla formasyon uçusu yapan bir grup çok parlak cisimler görüyordu.
Aralarindaki mesafe yaklasik yüz mil civarindaydi ama, onlari tam olarak göremiyordu ancak cisimler kendisine dogru yaklasmaktaydilar. Arnold, son saniyeye kadar onlari formasyon uçusu yapmakta olan jetler oldugunu zannediyordu. Ve dokuz adet olduklarini görebildi. Çapraz bir dizilisle yaklasiyorlardi ve formasyonlarinda ilk dördünün arasindaki uzakliklar esit, sonraki besli grup ise daha seyrekti. Fakat Arnold’un fark ettigi yalnizca bu degildi, daha tatsiz bir durum daha fark etmisti bu da yaklasan uçaklarin hiç birinin kuyrugu yoktu ve çok degisik bir formasyonda uçuyorlardi. En öndeki digerlerinden daha üstte ve sanki rüzgarda savrulan uçurtmalar gibi ya da su üstündeki hiz tekneleri gibi daha dogru bir ifade ile bir kaz sürüsünün uçusu gibi bir formasyon almislardi.
Bu uçaklarin etkileyici bir baska özellikleri de, ikide bir kanatlarini egmeleri ve yüzeylerinden o mavimsi beyaz isigi fiskirtarak uçmalariydi, Arnold’a göre! Arnold, ilk baslarda o isigin onlardan geldigini düsünememis, kanatlarin piril piril cilali yüzünde günesin yansimasi olarak yorumlamisti. Arnold’a göre uçusun yönü hiç degismiyor, ama cisimler tek tek dag doruklarinin arkasina girip girip çikiyor, bazilarinin önünde, bazilarinin ise arkasinda uçuyorlardi. Dokuzu birden gözden kayboldugunda, Arnold’un kafasi iyice karismis, Hava Kuvvetlerinin bir teknolojik mucize yarattigini düsünmüstü. Bundan sonra ne yaptigi ise ne de 5000 $ dolara konsantre olamiyordu, bir an evvel asagiya inip gördüklerini arkadaslarina anlatmaliydi.
Arnold Tarihe Geçiyor: Arnold inis yaptiktan sonra, bu garip olayi arkadaslarina anlatti ve aralarinda saatler süren bir durum muhakemesi yaptilar. Fakat herhangi bir sonuca varmalari imkansizdi ve olay daha yüksek makamlara intikal etti ve is gazetelere kadar yansidi. Ve bir ajans haberinde olayi ABD’nin her yerindeki insanlar ögrenmisti. Arnold’un inanilir ve güvenilir bir insan olmasi, olayi daha cazip bir hale getirmis ve herkes tarafindan konusulur olmustu.
Arnold’un yaptigi tariflerde, gördügü cisimlerden ”Suyun üzerinden ileriye dogru firlattiginiz bir tabak nasil uçarsa öyle uçuyorlardi...” seklindeki ifadesinden “uçan daire” tabiri da dogmus oluyordu.
Olay tüm dünyadaki basinin hayal gücünü bir anda esir almis, normal olmayan olaylarinin hazirliksiz kurbanlarindan pek çogu gibi, Arnold da istemeyerek bir basin gösterisi baslatmistir. Böylelikle de bu olayin kahramani olarak tarih sayfalarindaki yerini de alir.
FBI Etkilenmiyor: Bu olayin yankilari sürerken FBI ajanlarindan birisi Arnold’un görmüs olduklarinin gerçek oldugu tezini savunur ve bu kisinin yalan söyleyerek kazanacaklarinin kaybedeceklerinden daha az olacagina ve böyle bir yalan konusmaya ihtiyaci olmadigini savunmustu.
Daha sonra, 22 Mart 1950’ de FBI’dan Guy Hottel, patronu J. Edgar Hoover’a, “Uçan Daireler” baslikli yolladigi garip bir yazida sunlardan bahseder :
“Bir Hava Kuvvetleri arastirmacisi, uçan daireler diye bilinen seylerden üçünün New Mexico’da ele geçtigini söylemistir. Bunlarin yuvarlak biçimde oldugu, ortalarinin biraz yüksek oldugu, ortalarinin biraz yüksek oldugu, çaplarinin yaklasik 50 feet civarinda oldugu belirtilmistir. Her birinin içinde, insan biçiminde, ama boylari yalnizca 1 metre olan, çok ince metalik giysiler giymis üçer ceset bulunmustur. Bu cisimlerin New Mexico’da bulunmasinin, hükümetin o yörede çok güçlü bir radar tesisine sahip olmasindan, bu radarin uçan dairelerin kontrol mekanizmasini etkilemesinden ötürü oldugu sanilmaktadir.”
Bu kadar olaganüstü bir haberin nedense FBI hiyerarsisi tarafindan pek de ciddiye alinmadigi söylenebilir.
Garip olan; böyle bir olayin o tarihlerde ki kurgubilim film yapimlarinin henüz o düzeyde olmadigi, dolayisiyla da UFO’larin düsmesi konularina atifta bulunulamayacagi savi kuvvetlidir. Ama ondan sonra, Amerika’da insan kaçiran UFO raporlarinda bu yaratiklar bir standart olusturdu. Söz konusu yazi gizlice yollandigi siralarda, dünyanin ilk UFO kitabi olan Uçan Daireler Gerçektir adli kitap piyasaya sürüleli henüz bir iki hafta olmustu. Bu kitabin yazari olan eski bir deniz piyade subayi Donald Keyhoe, kitabinda olayin örtbas edilmekte olduguna dair suçlamalarda bulunmus ve büyük sansasyon yaratmisti.
Roswell Olayi : Olay New Mexico’nun Roswell bölgesinde 1947 yilinin 4 Temmuz saat 23:30 siralarinda cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adli bir çiftçinin arazisinde bir UFO yere çakilir. Brazel, UFO’dan etrafa dagilan parçalari görünce olayi yetkililer haber verme ihtiyaci hissediyor ve 5 Temmuz 1947 günü askeri yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi de ziyaretçilere kapatarak uzay cismine ve içinde bulundugu iddia edilen cesetlere el koyuyorlar.
Çiftçi Brazel, ayni gün arazisinde ayni cisme ait bir iki kalintinin daha oldugunu tespit eder. Brazel buldugu o kalintilari da alarak ertesi gün Roswell kentine gider ve yetkililer kendisinden o parçalari da teslim alirlar. Brazel’in buldugu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çikan haber üzerine yetkililer olayi yalanlayarak, kalintilarin düsen bir meteoroloji balonuna ait oldugunu açiklarlar. Amerikan hükümeti olayi basindan ve halktan gizlemeye kararliydi. Ve cesetlerle birlikte UFO’dan geriye kalanlari bir üsse tasidilar. Yillar sonra o zamanlar orduda görevli olan kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri ayaga kaldiran açiklamasinda, cesetlere otopsi yapildigini ve kendisinin de bu olayi kare kare kamerayla tespit ettigini açikladi. Bu kayit yaklasik 90 dakikalik olup, belki de dünyanin en büyük sirlarini gizliyordu. Tabi ki bu film, hükümet politikasi geregi yillar boyu açiga çikarilmadi, gizli tutuldu. Hatta bazi iddialara göre dönemin baskani Truman da otopside hazir bulunmustur.
Fakat kameraman Barnett o kadar da saf biri degildi ve filmin bir kopyasini da kendine çikarmayi bilmisti. Daha sonra Ingiliz gazeteci ve televizyon yapimcisi Ray Santilli yüklüce bir miktar karsiliginda filmi satin aldi. Bundan sonra da dünya basinini ayaga kaldiran uzayli varlik otopsisi yavas yavas dis dünyaya açilmaya basladi.
Diger UFO Ziyaretleri:
· Yil: 1994
· Yer: Meksika/Tepetzlan
Carlos Diaz, 1977’ den beri dünya disi canlilarla iliski kurdugunu iddia ediyor, ama onlarin nereden geldikleri hakkinda bir açiklama da yapmiyordu, ya da yapamiyordu. Ancak bir konusmasi sirasinda, onlarin araçlarina bindirildigini ve dünyanin içine dogru götürüldügünü, orada muhtesem çiçek bahçelerinin bulundugunu, ilahi bir müzigin çalindigini ve dünyanin her tarafindan getirilen yasam türlerinin dolastigini belirtti. Dünya disi canlilar dünya yüzündeki yasam türlerini korumaya çalisarak, azalan türleri yeniliyorlar ve en büyük korkulari insanlarin gezegenin yüzeyini yok etmesi. Diaz, belki de UFO literatürünün en ilginç örneklerinden çünkü reklamini yapmiyor ve dogru ya da yanlis bildiklerini açiklamaktan kaçiniyordu.
UFO’ lar tarafindan kaçirildigini iddia edenlerin en ünlüsü hiç süphe yok ki Yazar Whitley Strieber’dir. Strieber, ayni zamanda Comunion’un ve Breakthrouhg’un yazaridir. Strieber, gördügü en otantik dünya disi canli görüntüsünün kendisine yollanan bir fotograf oldugunu iddia etmekte ve sunlari söylemektedir: “Anatomik yapilari mükemmel. Büyük siyah gözler onlarin yüz yüze etki gücünün yüksekligini ve düsünce yansitma yetilerini gösteriyor.Bu fotograf bana Ingiltere’den yollandi, yollayan Andy isimli birisi, ama maalesef açik kimligini bilmedigimiz için bir telif hakki uygulayamadik. Dogru veya yanlis ya da sahte ama son derece otantik ve inaniyorum ki griler gecenin bir yarisinda karsimiza çiktiklarinda korkmayalim diye kendilerini bize alistiriyorlar.”

18-19 Mart 1995’ te, Disney Sirketi hiçbir ön duyuruda bulunmadan kendi tv kanalinda, bir UFO belgeseli yayinladi, alisilmis ön anonslar yapilmadan yayin bes eyalete (Connecticut, Tennessee, Alabama, Florida ve California) yapildi. Belgesel inanilmazdi; Yayinin hemen öncesinde Disney’ in en üst düzeyinden Michael Eisner, ekrana gelerek sasirtici bir açiklamada bulundu ; “Insanoglu, tarihinin en önemli olayinin tam ortasindadir; diger gezegenlerdeki zeki yasamla kurulan gerçek bir iliskiden söz ediyorum... Uzak galaksilerdeki zeki yasamin temsilcileri simdi insan irki ile açik bir iliski kurmanin gayreti içindeler ve biz bu aksam sizlere bu olayi gösterecegiz... Bizim algilarimizin çok ötesindeki sinirsizliklarda varolan zeki varliklar, insanligin galaktik birlige katilmasi için isaret veriyorlar, bu harika bir çagri ama ayni zamanda da korkutucu... Uzaylilarin araçlari dalgalar halinde geliyor ve son birkaç yil gösterge olarak kabul edilirse, Dünya planeti gözlem deneyinin zirvesine ulasacak. 1947 yilinin baslarinda canli yaratiklar tarafindan yönetilen dev uzay gemileri dünyaya ulastilar; onlarin fizik düzeyi galaktik yolculuklara izin veriyor ve dünyanin atmosferinde inanilmaz bir hizla uçabiliyorlar. Bir ve birden fazla uzay araci dünyada kaza yapmistir ve bu olaylar ABD Askeri Arastirmalari nedeniyle örtbas edilmektedir... Roswell olayi gerçektir ve üç dünya disi canli orada kazadan kurtulamamistir. Enkaz ve ölü uzaylilar özel bir sorusturma komitesinin çalismasi sonucunda gizli bir yere tasindilar; operasyona ‘Majestik 12’ adi verilmis ve organizasyon bizzat Baskan Truman’in emriyle gerçeklesmisti ve bundan sonra hükümet kesin bir bilgi vermeme kampanyasini baslatti.Tüm hükümetler kendi otorite anlayislari içersinde hareket ediyorlar ama dünya disi canlilarla iliski saf dinamitle oynamak anlamina gelmektedir. Baskan Jimmy Carter, ofisinin ABD Baskanligi oldugunu saniyordu, ekibi ise uzaylilarla iliskinin resmen açiklanmasinin yararli olduguna inaniyor ve gayret gösteriyordu. Bir iç Hükümet belgesinde betimlendigi gibi, bazi güvenlik sirlari Beyaz Saray’ in hukuki varliginin disindadir. 1975 yili Kasim ayinda, hemen her Stratejik Hava Komutanligi üssü UFO’ lar tarafindan ziyaret edildi. Hükümet kaynakli egilimler, askeri ve bilimsel yöneticilerin yarim yüzyildir süren dünyalilarla uzaylilarin iliskisini açiklayan resmi belgelerin artik açiklanmasinin istendigini gösteriyor. Istatistikler gösteriyor ki, önümüzdeki bes yil içinde çok büyük bir olasilikla dünya disi iliskilerle karsilasacaksiniz. Bir çok Amerikali dünya disi uzay araçlarina binerek, yenilikleri kesfetmekten büyük mutluluk duyacaktir...”
Eisner’ in inanilmaz açiklamasi tüm uygar ülkelerde büyük sok yaratti çünkü Disney bugüne kadar sayginligini hiç azaltmadan koruyabilmis nadir kuruluslardan biriydi ve çizgi-filmlerin ötesinde dünyanin en ciddi ekonomi tröstleri listesinin ilk satirlarindaydi. Bazi UFO arastirmacilari Disney Belgeseli’nin gizli bir deney oldugunu düsünüyorlar, bu sekilde toplumun tepkisi ölçülüyor ve UFO Gerçeginin resmen açiklanmasiyla patlayacak devrime kitlelerin uyum yetenegi arastiriliyor.
Ve Aldatmacalar: Bugüne kadar dünya basininda ve halk arasinda UFO’larla ilgili bir çok fenomen ortaya atilmistir. Bunlarin bir kismi dogru olsa da bir kismi gerçek degildir. UFO olayinda da, gerçek anlamda bilinemeyen her olayda oldugu gibi, aldatmacalar düzenlenilmesi mümkün olabilmektedir.
ibrani folklorunda adlari "Nefilim". Eski Misir'da "Neter" olarak adlandiriliyorlar. Sümer, ilk kez adlarinin duyuldugu yer. Bütün bu kültürlerde ortak olan ve "Gözcü" olarak nitelenen bu "siradisi" varliklar birer mit mi, yoksa gerçek mi?

Kim bu "Gözcü"ler ?

Ibrani mitlerinde ve Tevrat'ta onlara "Nefilim" diyorlar. Eski Misir'da adlari, "Neter". Sümer mitlerinde "Anunnaki" diye geçiyorlar. Diger yandan "Sumer" sözcügü, "Gözcü'lerin ülkesi" anlamina sahip. Hangi adla anilirlarsa anilsinlar, bütün eski kültürlerde ve bu kültlere iliskin mitlerde basrol onlarin. Eski diller uzmanlari, Antik Çag kültürlerine sasilacak biçimde net biçimde damgasini vurmus bu esrarengiz varliklarin, neredeyse bütün eski uygarliklarda "gözcüler" olarak adlandirildiklarini söylüyorlar. Sözünü ettigimiz dönem, Isa'dan en az 3000 yil öncesi. Iyi ama, "geç neolitik" olarak adlandirilan dönemin bütün uygarliklarinin literatürlerine benzer ifadeler ve anlatilarla girmis bu "Gözcü"ler kimler? Neyi ya da kimi "gözlüyorlar"? Bütün bunlar yalnizca antik Çag insanlarinin düsgüçlerinin bir ürünü mü, yoksa gerçekten bugün anilari silinmis, izleri bulunamayan, haklarinda hiçbir sey bilmedigimiz birileri, bu gezegende yasamislar mi?

Mitler ve gerçekler
Sürekli vurguladigimiz gibi, bilginin az oldugu ya da bazen üzerinin örtüldügü yerlerde, spekülasyonlarin basini alip gitmesini engellemek mümkün degildir. Bilimsel yöntemlerden, bilimsel süphecilikten (scepticism) ve somut bulgulardan baskasina güvenmemekten söz ederken, ayni süpheciligi su anda bildigimizi varsaydigimiz alanlara uygulamamak, bazen spekülasyonlardan da olumsuz sonuç verir. Bilim eger "gerçegi aramak" amacini içeriyorsa bizler için, bu ayni zamanda kurumlasmaya, bilimsel otokrasiye de karsi çikmamizi da gerektirir. Herhangi bir alanin "spekülasyona açik" olmasi bizi ürkütmemeli; verileri dogru okumak, burada anahtar sözcük niteligine sahip. Ortodoks bilim ve akademisyenler, çogu kez içinde bulunduklari "bilimsel bürokrasi"nin ellerini kollarini baglayici hantalligi ve "agaçlardan ormani görememe" aliskanligi nedeniyle; yeni ve sarsici düsüncelere bastan olumsuz tepki vermeye egilimlidirler. Hele bu, onlarin "Akademisyenler Olimpos'u"nun disindan geliyorsa. Arkeoloji ve arkeoastronomi, yirminci yüzyilin baslarindan bu yana bu sorunu yogun biçimde yasiyor. Siradisi oldugu varsayilan düsünce ve teoriler yalnizca dislanmakla kalmiyor, bir de asagilaniyor kendilerini "bilimsel süpheci" diye adlandiran ortodoks çevrelerde. Oysa tarih, uzun ve yavas bir yürüyüs. Genis dilimler halinde onu inceledigimizde, her asamasinda ortodoksinin engellemelerini ve inanilmaz tutuculugunu fark ediyor, ama uzun vadede "siradisi" varsayilan fikirlerin yasadigini görüyoruz.
"Neter"ler ya da "Gözcüler" sorunu da yirminci yüzyilin bitmeyen tartismalarindan biri. Dogmalarla gözünü baglamayan ve açik fikirli olmaya çaba gösterenler, bugün "mitler" deyip geçtigimiz anlatilarin bu denli genis bir cografyada ve neredeyse birbirinin ayni ayrintilarla varolmasindan yola çikarak, bu metinlere daha farkli bakmamiz gerektigine isaret ediyorlar. Oysa ortodoks bilim akademisyenlerinin yaklasimi, oldukça farkli. Onlar, eski toplumlari bütünüyle çözümlediklerine inaniyor ve ekliyorlar: "Din dindir, mitoloji de mitoloji. Bunlari gerçek tarihsel olgularla karistirmayin." Bunu söylerken de, bilerek ya da bilmeyerek, bugünün egemen dinlerinin yörüngesinde duruyorlar. Esine az rastlanir bir ikiyüzlülük ve çifte standart uygulamasi bu. Bir yandan somut bilimsel bulgular disinda hiçbir seye prim vermemekten söz ediyorlar, bir yandan da yasadiklari çevrenin egemen diniyle sürtüsmemeye çaba gösteriyorlar. Bunun kendilerine göre "etik" bir yolunu da bulmuslar: "Bilim ayridir, din ve inanç ayri." Oysa "inanmak ve inanç" sözcüklerinin egemen oldugu bir kültürde bilim ve bilginin her zaman bu çifte standartin gölgesinde kalacagini bilmezden geliyorlar. Ama ne gam; "bilimsel" kurumlarin birçogunun bütçesini, Kilise'yi destekleyen holdingler, hatta bazen bizzat dini vakiflar sagliyor. Çogu üniversitede kürsü baskanlari arasinda en az bir musevi var. Bilimin "besigi" oldugu varsayilan ABD'de halkin ezici bir çogunlugu Incil'e bütün kalbiyle inaniyor. Ortaligi bulandirmanin anlami var mi simdi?

"Gözcüler" sorunu, Antik Çag tarihi ve modern arkeolojiye iliskin en kilit noktalardan biri. Bir biçimiyle, felsefe ve ilahiyat akademisyenlerini, hatta dilbilimcileri de bu tartisma çemberi içinde düsünebiliriz. Simdi, bu uzun girizgahtan sonra meseleyi olabildigince yalin biçimde ortaya koyalim:

Eski Misir'in "Neter"leri
Bütün Antik Çag metinlerinde, kendi tarihlerini derleyen toplumlardan kalmis belgeler, geriye dogru giden kronolojilerinin sifir noktasina, net olarak çözümlenemeyen bir tür "baslangiç dönemi" yerlestiriyorlar. Bu, onlarin tarihlerinde, "yönetimin tanrilardan insanlara geçmekte oldugu" bir ara dönemi belgeliyor. Belirsiz bir baslangiç döneminden beri bizzat "tanrilar" tarafindan yönetildigini söyledikleri ülkelerinin, bu ara dönemde "Gözcüler" adi verilen üstün yaratiklarca yönetildigini ve sonuçta kralligin insanliga devredildigini anlatiyorlar. Eski Misir'da bunlarin adi, "Neter"ler. Son olarak Osiris'in oglu Horus tarafindan yönetilen ülke, belli bir dönem sonrasinda, bir "Kral yaratma" (Kingmaker) töreninden sonra insanlara birakiliyor ve Neterler geri plana çekiliyorlar - sonra da, izleri siliniyor. Bu ilk "insan kral", bugün arkeolojinin degismez bir gerçek biçiminde kabul ettigi, Firavun Menes. Bildigimiz, yazili tarihe göre I.Ö 3100 dolaylarinda Yukari ve Asagi Misir'i bir tek ülke halinde birlestiren Menes, Misir tarihinde "Hanedanlar Dönemi" denen bir evrenin de baslaticisi.

Misir kronolojisi üzerine bildiklerimiz, iki ana belgeye dayaniyor: Bunlar Misirli tarihçi Manetho'nun yazdigi krallar listesi ve bugün "Torino Papirüsü" olarak bilinen bir yazit. Her iki belge de birbiriyle uyumlu. Bu sayede arkeologlar ve ejiptologlar, Misir'in kronolojik gelisimini formüle edebiliyorlar. Buna göre, Firavun Menes'le baslayan Hanedanlar Dönemi, alt evrelere ayriliyor: Eski Krallik, 1. Ara Dönem, Orta Krallik, 2. Ara Dönem (Hiksoslar Devri) ve Yeni Krallik. Bugün okutulan tarih kitaplarinda da bu kronolojik düzen aynen böyle. süreç içindeki arkeolojik bulgularin Manetho'yu ve Torino Papirüsü'nü dogrulamasi sayesinde, Yeni Krallik ve sonrasi, neredeyse bütünüyle tarihlenebilmis durumda. Eski Krallik'ta, en fazla 150 yil yanilma payiyla arkeologlar hanedan listesini ve Krallari siralayabiliyorlar. Yani bu iki belge, dogrulugu desteklenmis veriler içeriyor. Bütün sorun da aslinda burada: Çünkü Manetho'nun listesi ve Torino Papirüsü, yalnizca hanedanlar dönemi Misir'ini degil, ondan çok daha öncesini de kronolojik sira içinde sunuyor. Yalniz burada yöneticiler insanlar degil, Neterler. Normal insanlara göre çok daha uzun yasayan, ülkeyi binlerce yil yöneten, esrarengiz varliklar. Ejiptoloji ve modern arkeoloji bunun üzerine ne yapiyor? "Alt paragraflarini" tartismasiz biçimde kabul ettigi ve bulgularla dogrulanan bir tarihi yazitin "üst paragraflarini" ya yok sayiyor, ya da "Bunlar mitoloji" deyip isin içinden çikiyor. Neden? Çünkü hayranlikla benimsedigi alt paragraflarda "normal insan"lar krallik yapiyor; üstteyse, kim olduklari anlasilamayan üstün yaratiklar. Böylece bilimsel ortodoksi, ayni belge üzerinde isine gelen bölümü "olgu" diye benimseyip dosyalarken, isine gelmeyen, çünkü anlayamadigi, isin gerçegi "dini inanislarina aykiri düsen" bölümleri "mitolojik" bulup ayikliyor!
Mezopotamya'da ayni seyle karsilasiyoruz: Layard ve Wooley'nin yaptigi arastirmalarda, son derece degerli ve ilgi çekici kil tabletler ele geçiyor. Bunlar, Sümer Kral Listeleri olarak adlandiriliyor. Ayni Misir'da oldugu gibi, listenin en üst sirasinda, yani "normal krallar"dan önce, her biri neredeyse 10.000 yil, 15.000 yil yasayan yöneticiler var. Bunlar, "Tufan'dan önce" uzun süre ülkeyi yönetmisler, sonra insanlara devretmisler. Babil metinleri bu olayi "Krallik gökten indiginde" gibi bir deyisle açikliyor. Bütün Mezopotamya'da ayni kült var asagi yukari. Bulunan belgeler, "en eski metin" olduguna inanilan Tevrat'in, Tufan basta olmak üzere bir sürü temayi Sümer ve Babil anlatilarindan ödünç aldigini ortaya koyarak Kilise'de ve dini çevrelerde buz gibi rüzgarlar esmesine neden oluyor. Üstelik, Tufan öncesi ülkeyi yöneten "tanrilar"dan söz ediliyor, tek bir tanridan degil!
Bu durumda ortodoks arkeoloji ne yapiyor? Misir'da yaptiginin aynisini. Yani Sümer Krallar Listesi'nin "normal insan ömrüne sahip" krallari dogru kabul ediliyor ve belgenin bu bölümü "somut bulgu" sinifina sokuluyor ama Tufan öncesi ülkeyi yönettigi anlatilan, 200.000 yil hüküm sürmüs "tanrilar" ve onlarin sonrasinda, "ara dönem"de insanlara yönetimin geçisini üstlenen ve denetleyen "Gözcü"ler, "mantiksiz" bulunarak "mitoloji" sinifina sokuluyor yine. Ayni belgenin alt kismi dogru, üst kismi "masal"!
Enoch'un sasirtici hikayesi
Benzeri durum, Tevrat'la ilgili incelemelerde de söz konusu. Mezopotamya bulgularindan sonra, çok daha eski metinlerden esinlendigi belli olan Tevrat, bütün o eski metinlerdeki "Tanrilar" sözcügünü tek bir "Tanri" olarak düzeltmis. Bu arada, Tanri'ya verilen sifat ve onun genel adi, "Efendi" ya da "Sahip" anlamina gelen "Lord" sözcügünde somutlaniyor. Yahudi toplumunun mesken tuttugu bölgenin eski mitleri, büyük tanri Baal'den söz ediyor. "Baal"in sözlük anlami da "Efendi" ve "Sahip". Ayni sifatlarin, daha sonraki yillarda bütün Bati toplumlarinda yöneticiler için kullanilmasi ilginç. Ama daha ilginç olan, bütün o eski anlatilari ayiklayarak "Tanrilar" sözcügünü "Tanri" olarak tashih eden Tevrat'in, birkaç yerde bunu unutmasi. "Elohim" sözcügü, Tevrat'ta birkaç kez geçiyor. Ibranicedeki anlami, "ilahlar"; yani, "çogul" bir sözcük. Ilahiyatçilar bunun tartisma konusu yapilmasina bile karsi çikiyorlar - arkeologlarsa, sessiz. Ama bundan daha kafa karistirici olani var: Yaratilis (Genesis) bölümünün 6. Bab'inda "O günlerde ve sonrasinda da, dünyada Nefilimler vardi" diye bir ifadeye rastliyoruz. Sözü edilen zaman, Tufan'dan öncesi. "Nefilim" sözcügü, Ingilizce'ye "devler" diye çevriliyor. Oysa Ibranicedeki fiil yapisina göre tam ifadesi, "yukaridan asagiya inmis olanlar". Yaratilis'taki hikayede "devler"in hiçbir anlami yok - daha sonra da Nefilim sözcügüne rastlanmiyor zaten. Sanki "araya yanlislikla girmis" gibi bir sözcük. Igreti duran, ne anlatmak istedigi belli olmayan bir ifade. Oysa aradan yillar geçip 1947'de Ölü Deniz yakinindaki bir magarada orijinal el yazmalari bulundugunda, "Nefilim"in aslinda son derece önemli, neredeyse kilit denebilecek bir kavram oldugu çikiyor ortaya. Bunun yani sira, Tevrat'in din adamlarinca "edit edildigi" de anlasiliyor. Çünkü I.Ö 4. yüzyildan kalma yazitlar arasinda yer alan ve daha önce Etiyopya'daki Kutsal Kitap'ta rastlanmis olan kopyasi "sahte" sanilan "Enoch'un Kitabi"nin orijinal nüshasi da bulunuyor Ölü Deniz magaralarinda.

Yaratilis'ta yalniz birkaç satirda adi geçen ve "Tanri'yla birlikte yürüdügü" söylenen Enoch'un, aslinda son derece ilginç bir hikayesinin oldugunu ve Tevrat'tan çikarilan bu parçalarin "Nefilim" sözcügüne de açiklik getirdigini fark ediyoruz. Bosluklar Enoch'un Kitabi'nda yazanlarla dolduruldugunda, Bap 6'nin ayni satirinda sözü edilen "..ve Tanri'nin ogullarini insanin kizlarini gördüler ve onlar güzeldi. Onlari kendilerine es seçip onlardan çocuk sahibi oldular" ifadesi de anlamli hale geliyor. Ilahiyatçilari, dilbilimcileri ve tarihçileri yillardir ugrastiran "Tanri'nin ogullari" ile insanin kizlari arasindaki iliski Tevrat'ta yalnizca o cümlede geçiyor ve bir daha sözü edilmiyor. Ama Enoch'un Kitabi'ni okudugumuzda, bunun müthis sonuçlar doguran bir olay oldugu çikiyor ortaya. Evinden, ailesinden ayrilan ve "Tanri katinda" yasamini sürdüren Enoch, "Gözcülerden" söz ediyor anatisinda. Bunlar, Tanri ile insanlar arasindaki iliskinin bazen "ara halkasi" olma görevini üstlenen, insanlara nezaret eden, üstün varliklar. Ama hepsi, "emir kulu" sonuçta. Enoch'un ayrintili olarak anlattigi hikayede, bir gün bunlardan birinin dünya üzerindeki "gözcülük" görevi sirasinda "insan kizlari"ni arzuladigi ve bu fikrini diger "gözcü"lere de söyledigi belirtiliyor. Bir grup Gözcü (ya da Nefilim - "yukaridan inen") aralarinda karar aliyor ve yemin ediyorlar: Hepsi insan kizlariyla sevisip onlardan birer kari alacak ve bu bir sir olarak kalacak. Çünkü ögreniyoruz ki, yapilan aslinda "yasak". Sonuçta bu birlesmeden "melez" çocuklar doguyor ve genetik sorunlar yüzünden bu çocuklar sagliksiz, vahsi, garip yaratiklar oluyorlar. Diger yandan, "insan kizlariyla" birlikte olduklari süre boyunca Nefilimler, onlara bilgi aktariyor, bir seyler ögretiyorlar ki, bu da çok büyük bir yasagi çignemek anlamina geliyor. Sonuçta Tanri hem Nefilimleri cezalandiriyor, hem de yarattigi Tufan'la insanlari.

Sümer ve Babil metinlerini bulmus olmamiz, Enoch'un kitabinin da, Tevrat'in diger bölümleri gibi Mezopotamya anlatilarindan esinlenilerek, daha dogru bir deyisle bunlar "revize edilerek" yeniden yazildigini anliyoruz. Ama bu, bir garip durumu fark etmemize engel degil: Çok eski zamanlarda "Gözcü"ler denen birilerinin dünya üzerinde dolastigi ve yaptiklariyla dünyadaki hayati derinden etkiledigine iliskin en az on toplumun kültüründen gelen tanikliklar var elimizde. Isin en kafa bulandirici yani, çok benzeyen anlatilara, Antik Yakin Dogu'yla fiziksel temasi hiç bulunmadigi varsayilan eski Inka ve Maya folklorunda da rastliyoruz! Simdi, bütün bunlara "Mitoloji iste canim" deyip, elimizin tersiyle bir yana mi itmemiz gerekiyor, "bilimsel tavir" sergilemis olmamiz için. Yoksa eski metinleri farkli bir bakisla bir daha inceleyip, "Kim bu Gözcüler?" diye sormak mi daha mantikli bir davranis.
ESRARENGiZ SiYAH GiYEN ADAMLAR (M.I.B)
Uçandairelerle ilgili bilgiler arttikça, bu konuda arastirma yapanlara siyah elbiseli kisiler tarafindan gerçeklestirilen "susturucu" baskinlarin da arttigi ileri sürülüyor.
Amerika'nin Connecticut eyaletinde bulunan Uluslararasi Uçandaireler Bürosu'nun Müdürü Alfred Bender  "uçandairelerin esrarini ögrendim" diye bir açiklama yapti. Ama bugün bizler hala eskisinden fazla bir bilgiye sahip degiliz. Çünkü Bender bu konu ile ilgili daha fazla bir açiklama yapamadan üç esrarengiz ziyaretçi tarafindan susturuldu! Siyah elbiseli üç adam "susturucu"lar olarak taniniyorlar.
Esrarengiz Ziyaretçiler
Bender, ilginç buluslarini kendisine ait olan Uzay Haberleri gazetesinde yayimlamak istiyordu. Ancak daha önce bir meslektasinin fikrini almak istedi ve hazirladigi raporu arkadasina gönderdi. Bir kaç gün sonra siyah elbiseliler geldi.
Yatak Odasinda Üç Kisi
Bender, yatak odasinda üç gölgeyi andiran yabancilari farkettiginde yari uykulu yatiyordu. Sekiller belirginlesti. Hepsi de siyahlar giymislerdi. Fötr sapkalarinin disinda halleri ürkütücüydü. Sapkalarinin gizledigi yüzleri seçilmiyordu. Bender'in içini bir korku kapladi. Bender, o ani söyle anlatiyor:
"Gözleri aniden el feneri gibi parladi ve bana dikildi. Büyük bir aci vererek sanki gözlerimden girip ruhumu yakmak istiyorlardi. O zaman anladimki, telepatik olarak bana bir mesaj vereceklerdi."
Çok Korkmustu
içlerinden birinin elinde Bender'in raporu vardi. Önce raporda yazilanlarin dogru oldugunu söylediler. Hatta bazi tamamlayici bilgiler de verdiler. Fakat Bender o kadar korkmustu ki, siyahli adamlarin istegine uyarak hem büroyu hem de gazeteyi kapatmayi kabul etti.
Herkes Saskinlik içinde
Bender'in öyküsüne bir çok kimse inanmadi. Bütün dost ve meslektaslari büyük bir saskinliga düstüler. içlerinden yalniz biri, Gray Barker, "Uçandaireler Hakkinda Çok Sey Biliyorlardi" adli bir kitap yayinladi. Daha sonraki yillarda ise Bender de arkadaslarinin israrlarina dayanamayarak "Uçandaireler ve Üç Adam" adli bir yazi yazdi. Bu garip yazida uzaylilardan, uçandairelerden ve ANTARTiKA daki uçandaire üslerinden söz ediliyordu.
Dünyanin Baska Yerlerinde de Var
inandirici olsun olmasin, Bender'in üç yabancidan söz eden öyküsü arastirmacilar için çok önemli bir hareket noktasi oldu. Çünkü Bender'den hiç haberi olmayan baska kisiler de benzeri olaylari yasadiklarini öne sürüyorlardi. Uçandaireleri gören veya bu konuya ilgi duyan baskalari, siyah elbiseli kisiler (SEK) tarafindan ziyaret edilmislerdi. Çogunlugu Amerika'da olmasina ragmen isveç, italya, ingiltere ve Meksika'da da benzeri olaylar yasanmisti Uçandairelerin geçmisi kadar SEK'lerin varligi da çok eski zamanlara uzaniyor.
SEK'in ÖZELLiKLERi
Tipik bir SEK olayinda su özelliklere rastlaniyor.
1-SEK'ler, uçandaireleri gören veya inceleyen kisilere gidiyorlar.
2- Bu ziyaretler, olayin herhangi bir yolla topluma açiklanmasina zaman birakmayacak kadar kisa bir süre içinde gerçeklesiyor.
3- Ziyaret edilen kisi çogunlukla kendi evinde ve yalniz oluyor.
4- Ziyaretçiler çogunlukla 3 kisi olarak ve siyah bir araba ile geliyorlar. Arabanin modeli Cadillac. En son model olmamakla beraber, sanki yeni alinmis kadar temiz ve bakimli. Plakasi tespit edilip de arastirildiginda, hiçbir yerde kayitli olmadigi görülüyor.
5- Ziyaretçiler çogunlukla erkek. Çok seyrek olarak aralarinda sadece bir kadin oluyor. Giyimler sanki CIA veya gizli örgüt üyelerini animsatacak sekilde:
Siyah takim elbise, siyah sapka, siyah çorap ve ayakkabi, siyah kravat ve daima beyaz bir gömlek. Son derece temiz ve bakimlilar.
6- Yüzleri çogunlukla dogululari andiriyor. Çekik gözlü, yanik veya koyu derili, ciddi ifadeli.
7- Hareketleri sert ve beceriksiz.
8- Genel tutumlari ciddi, resmi, soguk ve ürkütücü. Dostça bir sicakliktan eser yok, insan görünümünde....
9- Bazi SEK'ler, istenildiginde gerçekle ilgisi olmayan kimlik ve görev karti gibi belgeleri de çekinmeden gösteriyorlar.
10- Konusmalar bazen sorgu, bazen de uyari niteligi tasimasina ragmen, biraktiklari etki sanki herseyi önceden bildikleri seklinde. Vermek istedikleri mesak çok açik ve kesin dille anlatiyorlar. Örnegin:
"Tekrar bay Smith, çok dürüst olmadiginiz inancindayim" veya " Bu raporu postalamaniz büyük bir akilsizlik olurdu bay Veich" gibi. Konusmalar çogunlukla, görünenlerin kimseye anlatilmamasi veya yapilan arastirmalarin durdurulmasini saglayici uyarilarla sonuçlandiriliyor.
11- SEK'ler, geldikleri gibi beklenmedik bir anda gidiyorlar..


Kaynaklar:
Alıntı: http://www.bilinmeyen.com
Yazıların bir kısmı  Bilinmeyen Ansiklopedisinden derlenmiştir.
http://www.ufonet.be/kutuphane.htm
zamandayolculuk.com