DÜNYA DISI
YARATIKLAR TARAFINDAN KACIRILAN iNSANLAR
Kahramanimizin adi Bruce; New York'ta yasiyor; bir ögle sonrasinda Syracuse'da
bir kitapçida dolasirken, yeni basilmis bir kitabi görünce korkuyla irtkildi.
Kapaktaki resim onu etkilemisti. Unutulmayacak bir yüzdü, yesile dönük bir
teni, belirgin sivri bir çenesi ve iri derin gözleri vardi. Gözlerinin rengi
madeni siyahti.Bruce: gözlerini hipnotik etki-sinden kurtutup baska tarata
dönene kadar yeterince etkilenmisti, dayanamadi ve tekrar rafa geri dönerek
kitabi aldi. Kitap. Whitley Strieberin çok satan kitabi olan "Communion'du
ve dünyadisi ziyaretçilerle ilgiliydi. Bruce, kitaba söyle bir baktiktan sonra
saticiya giderek, gözlerin yanlis çizilmis oldugunu söyledi ve sonra kitabi
birakarak. kaçarcasina oradan uzaklasti. Yolda kendini. sorgulamaya bastaladi
gözlerin yanlis oldugunu nereden biliyordu? Resmi kendi çizmemisti.Fakat garip
bir içgüdüyle sanki yillardir unuttuklari aklina gefiyoidu.
"Communion"daki resmi kendiside çizebilirdi, sonra söyle diyecekti;
"Hatirladiklarim borudan kuyuya akan bir su gibi beynime akiyordu
sanki." 1978 yili yaz aylarinda Bruce,karisi Marion ve oglu Steven'le bir
akrabalarindan dönüyorlardi. Steven gögü izlerken birden alçak uçan bir uçagin
inmeye çalistigini söyledi. Bruce olayi söyle anlatiyor: 'Etrafta garip bir
gürültü vardi. Bunun yola inmeye çalisan arizali bir uçak oldugunu düsündüm ve
benden yoldan çekilmemi istedigini zannettim." Hatirladigina göre; gaza
sonuna kadar basmasina ragmen araba çalismamis, lastikler yanmaya baslamis ve
arabanin isisi yükselmis, bunun üzerine arabayi durdurmaya karar vermis. Bir
kaç dakika sonra disariya bakan Marion korkunç bir çiglik atmis ve Bruce
kapilari ve pencereleri kapatmis. Sonra Steven'in üzerine bir battaniye örterek
kipirdamamasini söylemis. Arkasina baktiginda birilerinin yaklastigini görmüs;
Gerisini ondan dinleyelim; "Askeri üniformalari olan iki kisi geliyordu,
üniformalar normaldi, üstleri bej, altlari siyah renkti. O sirada Marion garip
davranmaya basladi. Kapilar kapali oldugu halde açik olduklarini zannediyor,
kitledigini sanarak tam tersim yapiyordu. Ayrica pencereler de kapaliydi ama
onlari da açik zannederek kapamak istiyor, açarken kapadigini saniyordu.
Böylece aramizda arabayi kilitli tutmak için bir çekisme basladi. Marion panik
halindeydi ve birden öncekinden daha korkunç bir çiglik atti, O anda, basim
dönmeye basladi. Tanrim! Disardakilerin gözlerinden kendimi alamiyordum. Sanki
kilitlenmistim. Birden arkamda bir kapi sesi duydum, Marion gitmisti,
askerlerden birisiyle gidiyordu. Sanki gezintiye çikmisti, disari çikip
Marion'u almak istedim, ama etrafta baskalari belirmisti. Kendimi koruma
hissine kapilmistim. Merak ediyor ama kendimi riske atip gitmek de
istemiyordum. Steven'i gördüklerini anlatmasi ve yardim istemesi için oradan
kaçirmayi düsündüm, yetkililere karsi bir kanitim olacakti. Bu yüzden ön
koltugu yatirdim ve Steven'e geçecek bir yer biraktim. Ama tam bu sirada
arkamdan biri beni dürttü, sag tarafimdaydi, sanki bir igne batirilmisti."
Uzayli yaratiklar yeni bir irk yaratiyor...
Bu noktadan sonra Bruce her seyin bulanik oldugunu söylüyor. Emin oldugu tek
sey ise, yol üzerinde biraz sürüklendigi. Sonrasini animsamiyor. Ve birden
kendisini Marion ve Steven ile eve dönüs yolunda ilerlerken buluyor. Aile eve
beklenenden iki saat sonra dönmüstü. isin en garip yani, aile bu konuyu bir
daha hiç konusmadi, ne kendilerine geldikten sonra, ne de daha sonra. Bruce'un
garip hikayesi, (ve iki saatlik açiklanamayan kayip zaman) onu ve ailesini
UFO'lar tarafindan kaçirilan pek çok kisinin arasina soktu. Bu hikayeleri
anlatanlarin sayisi çok fazladir; uzak geçmiste dogaüstü yaratiklar tarafindan
yani cinler, periler tarafindan kaçirildiklarini iddia edenlerin yerini artik
UFO'lar tarafindan kaçirilanlar almistir. Tüm kaçirilanlarin anlattiklari ortak
bir nokta var; yaratiklar ortalama 1.20 m. boyunda, iri göziü, gri tenli
yaratiklarin onlari almak için gökyüzünden geldikleridir.
Bu garip ziyaretçiler insanlari hipnotize ederek. evlerinden ya da
arabalarindan bakis açisi getirmek istediklerini söylüyorlar. Ve daha da
garibi, bu olaylari yasadigini söyleyenlerin çok azi yasadiklarinin
gerçekligine inanmiyor.
Bir ressamin çabalari
Açiklama ne dursa olsun, kaçirilma sirasinda aci çekenlerin yolu Massachusetts,
Wellfleet'e düsecektir. Burasi balik avlanan, sanat galerileri olan ve geziler
düzenlenen bir yerdir ve New Yorklu psikiyatristlerin çogu yazlarini burada
geçirirler. Buraya giderseniz, New York, Provincetown ve Massachusetts'in en
önemli sanat galerilerinde resimleri sergilenen Budd Hopkins ile tanisirsiniz.
Hopkins simdiye kadar kaçirildigini iddia eden 160 kisiyi dinlemis ve notlar
almis. Hopkins kaçirilanlarin anlattiklarini, iddialarini ve tecrübelerini'
resimliyor. Kaçirilanlar için o, bir akil hocasi, bir baba ya da bir dost.
Hopkins, Bruce'un tam istedigi insandi ve ziyaret etmeye karar verdi: mutfak
masasinda karsilikli otururlarken gergindi, 32 yasindaydi ama liseden yeni
mezun olmus ve is isteyen biri gibi elleri titriyordu. Hopkins'in sorularini ve
hipnotizmanin baslamasini bekliyordu. Gerçekte tam olarak ne oldugunu
bilmedigini söyledi. Utandigini, kendisinde gariplik olup, olmadigini merak
ettigini söyledi. Belki de animsadiklari sadece psikolojik bir sorunun
sonucuydu ya da sadece rüyaydi. Anlamak ve ögrenmek istiyordu...
Hopkins, Bruce'u anlamanin iyi sonuçlari olabilecegine inaniyordu. En azindan
UFO'lari zor da olsa tanimlayabiliyordu. Aslinda, Hopkins UFO'lara artik
bilimsel bir açiklamanin getirilmesinin sart olduguna inaniyordu. Eger UFO
bilimcileri bir kaç uzayli bulsalar bu tartisma sona erecekti. Ama bir de E.T.
çilginligi çikmisti. Bir grup sarlatan uzaylilarla iletisim kurduklarini iddia
ediyorlardi. iyi kalpli E.T'ler geliyorlar dünyalilara kendi gezegenlerinin ve
evrenin sirlarini açikliyorlardi ! Genelde onlarin gezegenleri vergilerin,
bosanmalarin ve savaslarin olmadigi yerlerdi. Uzayli yaratiklarla iletisim
kurdugunu iddia edenlerden birisi Ay'a gittigini ve Ay Krali'yla yemek yedigini
anlatmisti. Bir baskasi ise, Jüpiter'e gittigini ve oradan bir köpekle
döndügünü söylüyordu. Ayrica kim ne olursa olsun tüm iletisim kuranlara bir
görev verilmisti. Örnegin, atom deneylerini durdurmak, savaslara son vermek
dünyada barisi saglamak gibi... Bunu saglamak için organizasyonlar kuruyorlar,
kitaplar yaziyorlar, konferanslar düzenliyorlar, Plüton'da yapilan müzik
oldugunu söyleyip kasetler dolduruyorlardi. Böylece yüzlerce insan yeni UFO
dinleri ve birliklerine katiliyorlardi. Üstelik kontak kurdugunu iddia edenler
garip hikayeler anlatip, anlamsiz eylemlerde bulundukça ciddi UFO çalismalari
ve arastirmacilari itibar kaybediyordu.
Yasadiklarini nasil unutuyorlar?
Tüm bu garip hikayeler ve çilginliklar arasinda sadece biri digerlerinden
farkliydi. Betty ve Barney Hill'in hikayeleri. Barney bir sirkette memurdu,
Betty ise sosyal bir görevliydi. Kanada'dan geri dönerlerken tipik bir UFO
olayi yasadilar. Barney, UFO'yu gördükten sonra arabasini yolun soluna aldi.
iki saat sonrasinda hiçbir sey hatirlamiyorlardi. Ayildiklarinda, kendilerini
yolun 35 mil asagisinda buldular ve buraya nasil geldikleri hakkinda hiçbir
fikirleri yoktu. Bu olaydan sonra kötü rüyalar görmeye basladilar, bunun
üzerine psikiyatrist Benjamin Simon'u görmeye basladilar. Dr. Simon onlari olay
anina döndürmek için hipnotik bir yöntem kullaniyordu. Hipnoz sirasinda H?II
çifti dünyadisi yaratiklarin onlari arabadan inmeye zorladiklarini ve bir uzay
aracina bindirmek istediklerini söylediler. Araca bindiklerinde ayri ayri
testlere tabi tutulmuslar, Betty'nin göbegine igne sokulmus, deri ve tirnak
örnekleri alinmisti. Barney kendisinden sperm aldiklarini da ekledi. Günümüzün
diger süphecileri gibi, zamanini Cape Cool ve New York arasinda mekik dokuyarak
geçiren genç ressam Budd Hopkins de bu hikayeyi pek önemsemedi.
Fakat 1964'te bir gün Provincetown'a giderken elips seklinde kursuni renkli bir
nesnenin havada uçtugunu gördü, üç dakika sonra yok olmustu, Hopkins nesnenin
bulutlar arasina girdigini düsündü. Bu olayi herkese anlatti, böylece bu tip
görüntülere rastlayan baskalarini da bulabilirdi. O yaz Hopkins birkaç UFO
kitabi aldi ve konuyu arastirmaya basladi. Ama ilgisi, 1975'te Hopkins'in
evinin karsisinda oturan George O'Barsky'nin anlattiklarini duyuncaya kadar
artmamisti. O'Barsky, New Jersey'in North Bergen kasabasinda yasiyordu ve aksam
yemegini Fort Lee'de yemek için arabasiyla bir gece North Hudson Park yolundan
gidiyordu. Parki geçerken yuvarlak, 9-10 m. boyunda bir garip uçan aracin
önünde dönüp durdugunu gördü. Daha sonra aracin bazi yerlerinden sarkan
merdivenleri gördü, insana benzer on figür asagi iniyordu. Orta boyluydular ve
tek parça açik renk giysileri vardi. Ellerinde kasiga benzer aletler ve kaplar
tutuyorlardi. O'Barsky, yaratiklarin örnekler topladiklarini ve dört dakika
sonra ortadan kaybolduklarini söyledi.Hopkinshikayeyi inceledi ve bes
destekleyici tanik buldu (bunlar yaratiklari degil sadece uzay aracini
görmüslerdi)Bulgulardan sonra, "Kasabanin Sesi" adli kitabi yayinladi
ve hikayeler "Cosmopolitan"da da yayinlandi. Hopkins'in UFO
arastirmacisi olarak kariyeri basliyordu.
Bir oduncu olan Travis Valton, üç arkadasinin gözü önünde, ormanda bir uzay
araci tarafindan kaçirildi. En yakin dostu olan Mike Rogers, tüm olanlarin
tanigiydi. FBI tarafindan yapilan sorusturmada ve yalan makinesi testlerinde
Walton ve Rogers'in yalan söylemedikleri anlasildi. Walton, uzaylilarin kendi
üzerinde aci veren deneyler yaptiklarini ve uzay aracinin içinde daha birçok
kaçirilan insanin bulundugunu anlatiyordu. Walton, kaçirildiktan bir hafta
sonra geri döndü. Anais 1993 yilinda ingiliz UFOLOG John Spencer ve ekibi
tarafindan yapilan hipnotik deneylerde uzaylilar tarafindan kaçirildigini ve
sekso biyolojik deneylerde kullanildigini anlatiyordu. Oysa güncel yasaminda
böyle bir olayi hiç hatirlamiyordu.
"Bu insanlar hasta degiller..."
Hopkins, tüm olaylar sirasinda anlatilan kayip zaman bosluklarini biliyordu.
O'Barsky uzay aracinin dört dakika içinde ortadan yok oldugunu söylemesine
ragmen normalde eve dönmesi gereken zamandan saatler sonra eve gelmisti. Bu
nokta, Hopkins 1976'da akillica bir fikir üretene kadar ortada kaldi. UFO
olaylarina tanik olanlar, saatler hatta günler kaybediyorlardi acaba yaratiklar
onlari kaçirdiktan sonra unutmaya mi zorluyorlardi? Bu fikir Hopkins'in
yasamina Steven Kilburn yüzünden girmisti (Bu onun gerçek ismi degildir).
Steven Kilburn, tenis ögretmeniydi ve Hopkins ona O'Barsky olayini arastirirken
rastlamisti. Bir gün, bir UFO toplantisinda Kilburn Hopkins'e yaklasti, biraz
sinirliydi ve yapilacak hiçbir sey olmadigini söyledi ve söyle devam etti:
"Bana da buna benzer bir sey olmus olabilir. O zamanlar üniversitedeydim.
Çok özel bir sey hatirlamiyorum ama eskiden kiz arkadasim! Mary-land'daki evine
birakirken geçtigim yoldan ne zaman geçsem bir seyler beni rahatsiz
ediyor". Kilburn, hiçbir garip cisimden veya yaratiktan söz etmiyordu ama
kayip bir zaman araligindan süpheliydi. Hopkins'e hipnoza girip ne oldugunu
hatirlamak istedigini söyledi. Hopkins, yardim etmeyi kabul etti. Psikiyatrist
Robert J. Lifton'in tavsiyesiyle Psikolog Aphrodite Clamar'dan randevu aldi. Clamar
psikoterapi seanslarinda hipnotizma kullanmasiyla taniniyordu, güçlü bir
süphecilik ile etkili bir yargi gücü birlesince Clamar, Kilburn'u derin bir
hipnoza sokmayi basardi. Kilburn'un korkusunu azaltmak için ilginç bir hipnotik
telkinde bulundu: "Sicak toprak bir ev. içinde korkmadan her seyden
korunabilirsin fakat kaybolmus bazi anilarini uzaktan seyredebilirsin."
Hipnoz sirasinda anlattiklarina göre; Kilburn o gece arabayla eve giderken
uykusu gelmis ve arabasi aniden yoldan çikmisti, sanki dev bir miknatis onu
saga çekmisti. Göge baktiginda iki garip isik gördü. Korkusunu hafifletmek için
arabadan indi, biraz yürüdükten sonra 4-5 ufak yaratiga rastladi. içlerinden
birisi liderleri gibi görünüyordu. Yüzleri anlamsizdi ve kireç gibi beyazdi.
iri simsiyah gözleri vardi. Bir tanesi yere egilmis, kaziyordu. Bu noktada
Kilburn, Clamar'a etrafinin sarildigim ve yaratiklarin ona karsi bazi aletler
kullandiklarini anlatti, bundan sonra bir rampada ilerlemis, beyaz bir odanin
içindeki bir masada oturmustu, tavandan tuhaf aletler sarkiyordu. Daha sonra
omurgasinda bir ignenin açisini hissetmisti, sonra da tüm vücudu incelenmis ve
kendisini bir kurbaga gibi hissetmisti. Bacaklarini ayirmislardi sonra sag
bacagi üzerinde metal bir alet gezinmisti, ayaginin derisi incelenmisti. Sonra
daha kötü seyler olmustu... Seanstan sonra Kilburn, Hopkins'e kötü bir seylerin
olmus olabilecegini söyledi ama bunun ne oldugunu hatirlamiyordu. Kilburn'un
hikayesi Hopkins'i sarsmisti. Hopkins, tüm bunlar gerçek gibi görünse de bekledigim
seyler degildi diyordu. Dahasi, bu olay geleneksel bir kaçirilma öyküsünü yani
Betty ve Barney Hill olayini onayliyordu. Üstelik Kilburn, Hill ailesi gibi
bazi parçalari hatirlamak istememis, bazi bölümleri bastirmis, içine atmisti.
Böylece Hopkins kaçirilma olaylarinin yaygin oldugu sonucuna vardi. Hopkins'in
sonradan ögrendigi gibi en önemli ortak payda, kaçirildigini söyleyen
insanlarin çogunda tuhaf izlerin kalmasiydi. Örnegin; Virginia Horton olayi:
Bayan Horton bir avukatti, 6 yasindayken büyükbabasinin çiftliginde
kayboldugunu iddia ediyordu. Kaybolduktan bir saat sonra ortaya çiktiginda,
baldirinda büyük bir kesik vardi. On yil sonra 1957'de Frankfurt'ta buna benzer
bir olay daha yasadi. Daha sonra hipnoz altindayken Clamar ve Hopkins'e yaratiklar
onu kaçirdiklarinda bacagindan bir parça aldiklarini açikladi. 1981'de Hopkins
ve Clamar, kaçirilmis 11 kisiyle konusup, deneyler yaptilar. Profesyonel bir
psikolog olan Clamar dünyaya uzaydan ziyaretçilerin gelebilecegine inanmiyordu.
Aslinda hastalarinin anlattigi korkunç olaylardan etkilenmisti, hiçbirinin
alkol ya da uyusturucu aliskanligi veya ruhsal sorunu yoktu. Üstelik hepsi
kariyerlerinde basarili insanlardi, birbirlerine baglanabilecek ortak bir
yanlari da yoktu. Özetle hepsi saglikli insanlardi.
"Kayip Zaman"in pesinde...
Clamar, Hopkins'e, kaçirildigini söyleyen kisileri psikolojik bazi deneylerin
kaynagi yapmayi önerdi. Bu insan grubu baski altindaydi ve herkes onlan deli,
paranoid veya marjinal olarak degerlendiriyordu. Clamar, 'Hipnotize ettigim
insanlarin hiçbirinde bu sayilan durumlar yoktu ama yine de içten gelen bir
dürtüyle kaçirilma olaylannin bu insanlar üzerindeki etkisini arastirmak
istedim" diyordu. Böylece Clamar, Hopkins ve aralarina yeni katilan New
Yorklu psikolog Elizabeth Slater, 9 grubu incelediler. Stetere bu insanlarin
UFO'larla olan iliskisi söylenmemisti. Slater bu gruba: mürekkep izlerinden
olusan Rorschach testini, geometrik figürlerden olusan Gestald deneyini,
tematik algi yetenegini ölçen Wechsier testini ve daha sonra Minnesota kisilik
testini uyguladi, çalismalarini tamamladiktan sonra, bir sizofren disinda
hiçbirisinin psikopatolojik özellikler göstermediklerini açikladi. Bu insanlar
az da olsa duyarli, çekingen ve ihtiyatliydilar, dikkatliydiler ama paranoid degildiler
ve çogu ortanin üstünde zeki ve basanliydilar. Slater; "Bu insanlarin
uzayli yaratiklar tarafindan kaçirildiklarini iddia ettiklerini ögrenince
inanamadim, Aslinda süpheci bir insanim ama hikayelerdeki gerçek payini
yadsimak olanaksizdi. iki yil bir hastanede çalismistim ama hiç böyle hikayeler
duymamistim. Ruh hastasi birçok insan ClA'in telefonlarini dinledigini,seytanin
sesini duyduklarini ya da kendilerini öldürme hissine kapildiklarini anlattilar
ama, UFO'lar tarafindan kaçirilmak ilk kez duydugum bir seydi. Bu kisilerin
yaratiklarca kaçirildiklarina inanmiyorum ama deli olduklarini da söyleyemem.
Bu grup için hiçbir açiklamam yok. Psikologlar gerçekleri yorumlamazlar, sadeçe
insanlann deney ve inançlarini anlamaya çalisirlar" diyerek arastirmasina
açiklik getirdi. Hopkins ve Ctamar aynca, kaçirildiklarini söyleyen on kisiyi
New York Psikyatri Enstitüsü yöneticisi Donald Klein'e gönderdiler. Klein bu
kisilerin geçmis profillerini çikarip, psiko-geçmis terapisi uygulamayi önerdi.
Böylece iddialarindaki ve hikayelerindeki gerçekleri ve yalanlari
bulabilecekti. Abigail Feuer ile birlikte çalistilar. Sonuçta Klein bu on
kisiyi akli basinda buldu. Arastirmacilar bundan emin olmak için her deneyde
müthis bir gerilime giriyorlardi. On kisinin birisinde alkol problemi vardi ama
hiçbirisinde çocuklukta yasanan kötü bir cinsel deneyim ya da alkolik ebeveyn
problemi yoktu. Hiçbirinde travma yoklu, yalancilik egilimi bulunmuyordu. Tabii
ki bu durumda psikolojik bir açiklama olamazdi. Baska bir deyisle enstitü
hiçbir açiklama gelistirememisti. Psikologlar kaçirilanlarin akli basinda
oldugunu söylerken Hopkins baska bir iddiayla ortaya çikti. Belki de bizler
yaratiklarin insanlar üzerindeki uzun süreli çalismalarina taniklik ediyorduk.
Hopkins'e göre; çocuklarimizi uzun yillardir bazi aygitlarla izliyor
olabilirlerdi. Üstelik on yilllarca sonra onlari tekrar bulabileceklerdi ve bu
Hopkins'in tam olarak bilmedigi bir amaçti. Bu düsünceler Hopkins'in
kaçirilanlarla ilgili ilk kitabi olan "Kayip zaman"da ortaya çikti.
Kitap 55.000 satti ve çok tepki aldi. Ama Hopkins bundan sonra kaçirildigini
iddia eden 400 kisiden mektup aldi. Birçoklarina cevap verdi. Biliyordu ki,
arastirmasinin ikinci yansi baslayacakti. Sonralari Hopkins sadece taniklarla
degil, çok sayida insanla röportaj yapti. Bu büyük çalisma Hopkins'in Clamar
gibi gönüllü psikologlara güvenmek zorunda olmadigini gösteriyordu. Sonunda,
kendi basina hipnotize seanslari düzenlemeye basladi.
"Çocugum peri kizi gibiydi.."
ilk hedefi, son kitabi "Davetsiz Misafirler"in odagi haline gelen
Kathie Davis adindaki kadindi. Davis, Hopkins'e mektup yazmis ve bir zaman
boslugu yasadigini anlatmis. 15 UFO
görüntüsü yollamisti. Ayrica bahçesindeki yanmis otlardan bahsediyordu. Bayan
Davis'in durumu acil ve ciddi oldugu anlasildigi için Hopkins, onu telefonla
çagirdi. Birkaç konusmadan sonra New York'a gelmeyi ve hipnoz seanslarina
katilmayi kabul etti. Hopkins metodu biliyordu, New Yorklu psikyatrist Robert
Naimon'dan hipnozu ögrenmisti.
Üç psikiyatrist iki psikolog ve bir polis hipnozcusuyla beraber yüzlerce saat
arastirma yapmisti.Üstelik psikiyatrist Donald Klein, Hopkins'in teknigini
arastirmis ve ona önemli ipuçlari vermisti. Kisacasi kendini yeterli görüyordu.
Bayan Davis'in hikayesi aci doluydu, kendisini küçüklügünde küçük gri
yaratiklar kaçirmislar. sonra büyüme çaginda yine yaratiklarca incelenmis ve
denek olarak kullanilmisti. Üstelik bir melez yaratmak için cenini alinmisti.
Hopkins'e yillar sonra bir kaçirilma sirasinda bir kiz çocugu gördügünü
anlatmisti. Bayan Davis söyle diyordu: "Orada, her yerin beyaz oldugu bir
yerdeydim sanki beni geldigim yere dönmeye hazirliyorlardi. Benimle isleri
bitmisti, büyük bir odada bir grup küçük gri insan vardi. Hatirladigima göre,
birinin kollari belimdeydi. Çok rahattim, ayaktaydim, onlarsa çevremdeydi.
Birisi omzuma dokundu, herkes benden hosnut gibiydi ve ben nedenini
bilmiyordum.... Sonra, küçük bir kiz odaya girdi, iki küçük yaratik ona eslik
ediyordu. Kapi esiginde durdu... Dört yaslarinda görünüyordu. Digerlerine benzemiyordu
ama bize de benzemiyordu. Bir peri veya bir melek gibiydi. Büyük mavi gözleri,
küçücük bir burnu vardi... Çok güzeldi, yüzü solgundu takat dudaklari pembeydi
ve gözleri masmaviydi, saçlari beyazdi, çok ince ve narindi, normalden biraz
büyük bir basi vardi. Tipki yapma bir bebek gibiydi... Onu bana getirdiler ve
orada durup bana baktilar. Ben de ona baktim, ona sarilmak istedim ve birden
aglamaya basladim. Anladigim kadariyla içlerinden birisi bana gurur duymam
gerektigini söylüyordu." Davis çocugunu beraberinde götürmek istemis ama
çocugun çok alisik oldugu biri, belki de babasi; onun dünyada yasayamayacagini
Davis'in onu besleyemeyecegini ve onlarla kalmasi gerektigini anlatmis. Kathie
Davis buz daginin ancak üst kismiydi, Hopkins'e göre, buna benzer detaylar
diger kaçirilanlarin hikayelerinde de vardi. Birçok kisiden melez çocuklar
yaratilmisti. Bu detaylar hiçbir yerde yayinlanmadigindan, kopya edemezlerdi.
Üstelik gariplikleri ve anlasilmazliklari onlara bir güvence sagliyordu.
Hikayelerin çogunda; sperm ve yumurtalarin melez bir irk yaratmak için
alindigina dair detaylar vardi ve Hopkins kendi stüdyosunda yaptigi hipnozda
ayni verilere Bruce'da da rastladi, simdi bu seansi izleyelim:
BRUCE; Bir parmak... Plastik gibi görünüyor. Sanki lastik gibi ama bana
dokundugunda plastikten daha sert oldugunu hissediyorum, ben düsündükçe
daha da büyüyor ve ben daha çok nefret ediyorum.
HOPKiNS: Vücudunda neler oluyor?
BRUCE: Bana ereksiyon saglayan uyaricilar monte ediyorlar, sperm almaya
çalisiyorlar.
HOPKiNS: Sonra neler oluyor?
BRUCE: Utaniyorum.
HOPKiNS: Tabii ki ama bu uzun süre önceydi, daha objektif bakalim. Uyarici
neydi?
BRUCE: Bunu tarif edecek bir sey bulamiyorum fakat inekten süt
sagarken kullanilan vakumlara benziyor.
HOPKiNS: Sadece penisine mi takildi?Yumurtaliklarini da kapliyor mu?
BRUCE: Hayir! sadece penisimde. Boyutlarinin ne kadar uydugunu bilmiyorum, ama
uymadigim ya da buna benzer seyler söylediklerini duyuyorum, bunlar beni
utandiriyor.
HOPKiNS: Orgazm oldugunu hissettin mi?
BRUCE: Hayir. Çok hizliydi, gerçekten çok hizli yaptilar, istediklerini
aldilar,
HOPKiNS: Baglantili bir his var mi
Baski veya aci?
BRUCE: Aletten gelen bir basla var ama çok degil.
HOPKiNS: Orgazm varmiydi yokmuydu ?
BRUCE:Orgazm
diyemem.Merak,hissetmeme izin verdikleri tek duygu.
HOPKINS: Merak etmek mi?
BRUCE: Evet sadece bu.
Bruce seanstan sonra, buna benzer tecrübeleri pek çok kisinin yasayabilecegini
söyledi Ona göre: yaratiktlar bizi uzun zamandir inceliyorlar ve
kullaniliyoruz. Diger kaçirilanlar da buna benzer kuluçka odalarindan
bahsetmislerdi. Garip kuluçka gemileri var. Üstelik yeni bir tür irk yaratmak
için yüksek bir tibbi teknotojiye sahipler!"? insanlar devamli, garip bir
sekilde, melez bebeklerin giyinik oldugundan söz ediyorlar. Fakat belki de en
garip hikayeler sahte dogumlarla ilgili olanlar. Beyanlara göre: yaratiklar
bazen kaçirdiklari ama hamile olmayan kadinlara bir bebek dogurmak üzere
oldugunu söylüyorlarmis. Böylece kadin dogum pozisyonunda uzaniyor ve sonra
yaratik doktorlar melez bir bebegi kadinin bacaklari arasindan aliyorlarmis.
Hopkins'in dedigine göre; psikolojik bag yöntemini taklit etmek amaciyla bebegi
insan dokunusuna hazirlamak için bunu yapiyorlar. Hopkins, daha sonra kapisina
gelen güneyli bir adamin öyküsünü söyle anlatiyor: 'Çok sinirli ve gergin
görünüyordu, kendisine, kitabimla ilgili konusmak için mi geldiniz diye sordum.
Hayir, dedi. Barney ve Betty HiII hakkindaki filmi görmüs ve çok sasirmis.
Kendi öyküsünü UFO merkezine anlatmis, onlar da beni önermisler." Adamin
hikayesi bes yasindayken basindan geçmis ve inanilmayacak kadar garip.
Söyledigine göre, bacaginda bir kesik izi varmis, bu olaydan sonra tekrar
kaçirilmis ve sperm örnekleri almislar. Bundan sonra dedigine göre üçüncü kez
kaçirilmis, gemiye binmis etrafini disi yaratiklar sarmis. Birinin elindeki bir
tepside küçük bir bebek duruyormus, bebegin büyük bir basi ve incecik bir boynu
varmis. Adamdan bebegi kucagina almasini istemisler ve kendisinin oldugunu
söylemisler. Fakat derisi çok inceymis ve parmaklarinin onu incitecegini
düsünerek bebegi istememis. O sirada kendini çok üzgün hissetmis, tipki
yaratiklar gibi. Bu adam bazi detaylari Hopkins'in kitabindan almis olabilir
ama çocugun sunulma detayi, birçok tanigin anlattiklariyla ayni. Hopkins ondan
kaçiranlarin resimlerini çizmesini istemis, daha sonra ona diger kaçirilanlarin
çizdigi resimleri göstermis ve adam küçük bir çocuk gibi aglamaya baslamis.
Öykülerin benzerliginin anlami nedir?
Kaçirilma olaylari sadece Hopkins'in degil, Temple Üniversitesi profesörlerinden
David Jacops'un da ilgisini çekiyor. Hopkins gibi o da bos zamanlarinin çogunu,
kaçirildigini iddia edenleri hipnotize ederek geçiriyor. Ona göre bu seanslar
çok önemli çünkü kaçirilanlarin ruhlarini incelemesi gerektigini düsünüyor ama
birçok kisinin bu kaçirilma olaylarini ciddiye almadiginida söylüyor. Jacops.
yasami boyunca UFO arastirmalarinin içinde oldugunu söylüyor ve söyle devam
ediyor: "Aslinda benim amacim bilgileri bir araya getirip, UFO
bilinmeyenine anlam kazandirmak, ama yine de hiçbir zaman tüm bunlarin anlamini
kavrayacak gerçek bir ipucu bulamadim." Dahasi Jacops UFO'larla ilgili
yillar süren arastirmalari sirasinda bu bilinmeyeni çözecek veya insanlann
gökyüzünde gördüklerini açillayacak bir bilgi elde edememis: UFO'lar neden
Beyaz Sarayin bahçesine inis yapmadilar ?
Neden içlerinden biri inip "Beni liderinize götürün" demedi? Neden
bir yere çarpmadilar
Neden parçalarini hiçbir zaman bulamadik? Bu "neden"ile baslayan
sorular hep cevapsiz kaliyor. Daha sonra 1981'de Jacops, Budd Hopkins ile
tanisiyor ve çalismalariyla igileniyor. Jacops. Hopkins'in dogru iz üzerinde
oldugunu söylüyor fakat süpneciler, Hopkins hakli olsaydi yillardir hepimizin
bekledigi entellektüel kaniti bulurdu ve çalismalari bizi yeni alanlara
sürüklerdi diyorlar.
Jacops, kaçirilanlarla birlikte çalismalarini bir kaç yil önce baslatti. Ayni
dönemde bir Philedelphia 'li yasadigi bir olay için Hopkins'e basvurmustu.
Hopkins bu kadinla çalisamayacagini anlayinca onu Jacops'a göndermisti.
Hopkins'in tavsiyesi br baslangiç oldu. Gazete haberleri, radyo programlari ve
yerel kisiler Jacopsin çalismalarini hizlandirdi. Geçen iki yilda Jacops
uzaylilar tarafindan kaçirildigini söyleyen 13 kisiyle çalisti. Daha çok bir psikoterapist
gibiydi. Bu kisileri haftada bir görmek istiyordu. Jacops devam ediyor:
"Hopkins daha genis çalisiyor,düzinelerce insanla çalisti. Bense her
kisiyle tek tek ilgileniyorum, Hikayelerini bastan sona defalarca
dinliyorum." Sonuç olarak Jacops kaçirilma olaylarinin kronolojisi ile
gündeme geldi, ona göre olaylar adim adim geisiyor. Gemiye girdiklerinde
gördükleri ilk sey neydi? Elbiselerini nasil çikardilar? Masaya nasil
yatirildilar? Tavandan sarktigini gördükleri sey neydi? inceleme sirasinda neler
oluyor? Dönüse kadar tek tek neleri gördüler? iste tüm bunlar onun inceleme
alanina giriyor. Jacops beraberce yapilan hipnoz seanslarini 'tonlarca
bilgi" olarak tanimliyor. Yeni çikacak kitabinda, okuyucuya adim adim bir
kaçirilma olayini anlatmak istiyor. Simdiden pek fazla detaya girmek
istemedigini söylüyor ve devam ediyor, ilk önce, kaçirilan kisi gemiye
bindinlir. Olayin ilk bölümünde incelemeler vardir: yumurta ve sperm örnekleri
almak gibi... Daha sonraki bölümde bebeklerle tanistinliriar ve aletlerle
incelenirler. Sonunda ise, bu kaçirilma deneyi, melez bebeklerin nereye gittigi
anlatilarak biter."
"UFO Meryemi'
Washington D.C. Amerikan Üniversitesi'nde birçok ciddi UFO arastirmacisi
Kenneth Arnold'un ilk UFO'yu görmesinin 40. yilim kutlamak için toplandilar.
Uzaylilar tarafindan kaçirilanlar hakkinda yapilan panel, uzun ve atesli
tartismalarin sonunda yorucu bir sekilde bitti. En ön sirada Amerika'da
yaratiklarca kaçirilanlarin en ünlüleri oturuyordu; "Communion"un
yazari Whitley Strieber, "intruder" adli kitabin konusu olan Kathie
Davis ve 10 yil önce bir dizi kaçirilma hikayesi basilan Charies Hickson. David
Jacops bu panelin düzenleyicisi olarak ilk soruyu sordu: "Neye benziyordu,
bunu topluluk önünde anlatmak isteyen var mi?" Strieber, mikrofonu eline
aldi ve "Belki de en genel açiklamayi ben yapacagim" dedi. Sesi
heyecandan titriyordu. Bunun hayatinda yaptigi en zor is oldugunu söyledi ve
söyle dedi: "Kendimi Ocak'tan beri en az 225 kez ifade etmeye çalistim.
Üstelik bunu, bana bakip gülen 700 konuk ve TV'de sovu izleyen 8 milyon insan
önünde yaptim. "Communion" adli kitaptan milyorlarca dolar kazandim.
Bu bir sir degil." Sonra kalabaliga gülümsedi ve kendisini birçok kisinin
önünde yalancilikla suçlayan Philip Klass'i sundu ve adamin oturdugu yeri
gösterdi. Salonda yuhlar duyuldu, izleyiciler sakinlesince Strieber adama
BBC'nin ona hazirladigi ve cevaplamasim istedigi polygraf testini okudu;
BBC: Bu sorulara cevap vermeyi kabul ediyor musunuz?
STRiEBER: Evet.
BBC: Yaratiklari maddi bir kazanç için mi uydurdunuz?
STRiEBER: Hayir.
BBC: Ziyaretçiler geldiginde size dokundular mi?
STRiEBER: Evet!
BBC: "Communion" adli kitapta yazdiklariniz kendi dürüst
tecrübeleriniz mi?
STRiEBER: Evet!
BBC: Hiç halüsinasyon görmenizi saglayacak bir ilaç ya da uyusturucu
kullandiniz mi?
STRiEBER: Hayir.
BBC: Yaratiklar fiziksel olarak gerçek mi?
STRiEBER: Evet. öyle olduklarini düsünüyorum!
Strieber, bu testin okunmasindan sonra, sonuçla birlikte testin kopyasini
Philip Klass'a verebilecegini söyledi. Klass raporu aldi ve toplantinin sonunda
Strieber'in yanina giderek, ona hiçbir zaman yalanci demedigini söyledi.
Strieber de ona, New York'taki televizyon programim hatirlatti. Philip Klass
ise programin prodüksiyonunda yapilan sanssiz bir hata sonucu böyle bir sorunun
ortaya çikmis olabilecegini ama eger isterse bir kereligine özür konusmasini
bir teybe kaydedebilecegini veya bir faksla, toplum önünde ondan özür
dileyebilecegini söyledi. Fakat Klass hiçbir zaman özür dilemek için bir kaset
doldurmadi ve faks çekmedi. Ama Ktass tarafindan yapilan haksizlik birçok UFO
arastirmacisinin aklindan çikmadi. Nedeni açikti; Klass UFO olaylarina da
kaçirilanlarin anlattiklarina karsi yorulmaz bir muhalifti. Amaci neydi?
Klass'a göre, Hopkins tam bir "UFO Meryemi"ydi ve yaratiklari kendisi
uydurmustu. Klass ünlü bir hipnoz uzmani, psikiyatrist olan Martin T'Orne'un
çalismalarindan yararlanarak söyle bir açiklama yapti: "Hipnoz teknigi,
olmayan bir aniyi bile beyninize isleyebilir. Böylece polygraf testinde,
anlattiklariniz gerçekmis gibi görünür. Diyelim ki, dün aksam saat altidan
sonra ne yaptiginizi anlatmanizi istiyorum. Siz dün gece, yemek yediginiz, TV
izlediginizi, biraz okuduktan sonra yataga gittiginizi biliyorsunuz. Sonra sizi
transa sokuyorum ve size 'yüksek bir ses duydunuz mu?' diye soruyorum. Trans
halindeyken aramizda bir sahip-köle iliskisi oldugundan, benim yönlendirici
soruma 'evet' diye cevap veriyorsunuz. Üstelik hiçbir ses duymasaniz da ben
yönlendirici bir soru sordugum için 'evet' diyorsunuz. Sonra size, sesi düyunca
ne yaptiginizi soruyorum. Siz de camdan disari baktiginizi söylüyorsunuz. Eger
size hipnozdan sonra, hipnozdayken konustuklarimizi hatirlamanizi söylersem,
uyanikken bile size asilamis oldugum bilgileri gerçekmis gibi animsarsiniz ve
sonra sizi tekrar transa sokup, dün gece ne oldugunu sordu-gumda, konustugumuz
her ayrintiyi atlamadan anlatirsiniz."
"Bunlar bir Holywood yapimina benziyor..."
Bunlarin disinda Klass, Hopkins'in Dr. Orne'nin hipnoz kurallarinin çogunu
ihlal ettigini de ekliyor. Hipnoz olayi gerçeklesirken konu hakkinda hiçbir ön
yargi olmamalidir. Seansa kadar hipnotizma yapacak kisinin irdelenecek konuyla
evvelce bir ilgisi olmamalidir. Ayrica hipnoz sirasinda bir videoteyp
kullanilmali ve böylece sadece konusulanlar degil mimikler de incelenmelidir.
Klass bu kurallarin birçogunun Hopkins tarafindan ihlal edildigini söylüyor.
Klass bir Çingene'nin falina, Hopkins'in hipnozundan daha fazla güvenecegini
belirtiyor. Hopkins ise Klass'in hipnoz tartismasinin anlamsiz oldugunu söylüyor,
Simdiye kadar 16 tane kaçirilma olayi hipnoz olmadan ortaya çikmis. Ayrica
kaçirildigini düsünen 23 kisi sadece bu olayi açiklayabilmek için hipnoz altina
girmis.
Klass'in baska sikayetleri de var. Örnegin, ona göre; Hopkins'in bulgularindaki
doz bir baska vakaya geçtiginde abartiliyor. Hopkins'in kitabindaki resimlerden
yola çikarak her kisinin farkli bir melez çocuk resmi çizdigini söylüyor, ve
söyle devam ediyor:
"Kathie melez bebegin yasli bir adama benzedigini Pam, melezin bembeyaz
teni ve ince derisiyle yeni dogmus bir kuzuya benzedigini ,
Susan ise melezin gri renkli,büyük basli baska bir seye benzedigini
söylüyordu.Benzerlikler kisiden kisiye degisiyor.Bana sorarsaniz,ben Robert
Redford'a benziyorum yada bir baskasina göre bir yaratiga , ama bu görüs sadece
bir Hollywood yapimcisinin fikri olabilir."Sonuçta Klass yaratik
prototipinin herkese göre degistigini söylüyor ; " Birine göre yaratiklar
, iki metre uzunlugunda ,uzun saçli yada kel olmalidir.Ben ise onlarin kisa
boylu ve kel oldugunu düsünebilirim.Bu çok klasik bir bilim-kurgu
imajidir.Fakat herkes yaratiklarin iki metre boyunda , dört elli oldugunda
birlesseydi bundan çok etkilenirdim."
.
UFO'cular da kizgin...
Baska elestiriler de var. UCLA'da Ronald Siegel adinda bir psikoparmatotog,
kaçirilma hikayelerinin stresten, karanliktan veya soyutlanmadan dogan
halüsinasyonlar olarak açiklanabilecegini söylüyor. Ona göre, bu tür
durumlarda, gerçek gibi görünen durumlar yaratilabilir ve bunu gören biri ona
inanmaya meyillidir. Kaçirilma hikayelerinin birbirine benzemesi ise, genel
göreceli merakin ortak imajlar yaratmasindan ileri geliyor, ingiliz Ufolog
Prof. Alwin Lawson kaçirilanlarin bu olaylari, dogumdan beri saklanan anilarin
su yüzüne çikarak olusturduklarini söylüyor.
Hopkins'in hipnotize ettigi kisilerse, tam anlamiyla bir kaçirilma olayindan
degil, daha çok tibbi bir incelemeden bahsediyorlar. Örnegin; dogumhane
odasindaki isiklar, ceninler vs... Psikiyatrist Harvey Ruben'e göre, kaçirilma
hikayelerine "psikolojik salgin" diyebiliriz. Üstelik bu salgin çabuk
etkilenen insanlari sariyor ve söyle bir örnek veriyor. Olay, israil'deki bir
Arap okulunda olmus, çocuklar tek tek sirayla kanalizasyonu koklamislar ve
hepsi hastalanmislar. Üstelik böyle olmasi için hiçbir fiziksel neden yokmus.
Ruben, insanlarin çok çabuk etkilenebildiklerini, üstelik hiçbir psikolojik
bozuklugu olmayan insanlarin bile bu durumda olabilecegini söylüyor. Yine
Ruben'e göre, kaçirilma bilinmeyeni psikolojik bir salgina birçok yönden
benziyor. Üstelik buna bir çesit histeri de denilebilir. Birçok insan
kitaplardan, programlardan ve filmlerden bazi yorumlar ediniyorlar.
"Üçüncü Türle Bulusma" gibi filmler bu tür reaksiyonlari körüklüyor,
insan bir kere böyle bir sarsici olaya inanirsa bu olay buna benzer post-travmatik
olaylari beraberinde getiriyor; Tecavüz suçlulari, Vietnam askerleri gibi...
Ama en sert elestiri UFO merkezinden geldi. Bir panelde dinleyiciler ve bilim
adamlarinin önünde konustuktan sonra ingiliz UFO'cu Jenny Randles;
"Amerikan safligi" dedigi konuyu açti. Randles, kaçirildigini
söyleyen 28 kisiyle görüsmüstü. Amerika'daki insanlarla karsilastirildiklarinda
kültürel farkliliklar yaygin olarak saptanmis. Randles;
'Tüm Amerikan vakalarindaki detaylar Whitley Streiber'in kapak resminden
alinmisçasina anlatiliyor" diyor. Yaratiklar daima büyük gözlü, iri kafali
olarak tanimlaniyorlar, sasirtici olan ise buna benzer detaylarin
ingiltere'deki taniklar tarafindan da anlatilmaya baslanmasi. Ama genelde
ingilizlerin yaratiklari daha çok insana benziyor. 28 vakada sadece yara izleri
bulundu, fakat yine de bunlarin dogum lekesi olabilecegi süphesi var. Sadece on
vakada tibbi deney izleri bulunmus, bunlardan hiçbirisi jinekolojik
deneylerden, sperm alisverisinden bahsetmemisler. Buna karsin, Hopkins
Randles'e basvuranlarin sadece bazi iddiacilar oldugunu ama kesinlikle gerçek
kaçirilanlar olmadiklarini söylüyor. Ama Randles israrini sürdüruyor, tüm
ayrintilarin yazilmadigini, eger hipnoz altindakiler gazetelere geçerse birçok
detayin birbirini tutacagini belirtiyor. Randles. Amerika'daki olaylarin
etkileyici oldugunu ama hiçbirinin psikolojik bir fenomenden öteye gitmedigini
de ekliyor. Arastirmacilarin gayretleri sonucunda kisiler, hikaye
versiyonlarini kabulleniyorlar. Hiç süphe yok ki, bir kaçirilma fenomeni var ve
hiçbir standart açiklama bu duruma uymuyor.
Sorun modern insanin ruh sagliginda mi?
Bunun disinda Randles kaçirilma olaylarini hizla yayilan genis bir inanç agi
olarak görüyor, bu akimin daha ne kadar büyüyecegini bilmedigini ama yine de
ilginin artacagini söylüyor.Ona göre; kaçirilma olaylari ile ilgilenen UFO
arastirmacilari , uzak dogulu gurular gibi algilaniyorlar ve kaçirilma olaylari
30 yildir bekledikleri bir durum.Dramatik kanitlar UFO olaylarini gerçek gibi
görmemizi sagliyor.Ama hassas insanlar söylenen her seye inaniyorlar.Panelden
sonra , Randles kaçirildigina inanan 4 kisiyle konustu ve 50'lerde olan
olaylarla simdikilerin birbirine çok benzedigini açikladi. Tabi ki UFO hareketi
30 yil önce baslamis ve bilgiler bu 30 yil içinde toplanmisti ama inanan
insanlarla konusursaniz, hala dünyaya çok uzaklardan mesaj getirme hevesi
içindeler, iste yanlis olan da bu... Fakat bir kere su bulandiginda bazilarina
inanip, bazilarina inanmamak
saçmadir. Baska problemler de var. Eger bu yaratiklar yildizlar arasi seyahat
edebilecek teknolojiye sahiplerse. neden bir takim deneyler için insan kaçirmak
yerine ortaya çikip istedikleri deneyi rahatça yapmiyorlar? Üstelik bir gen
laboratuvari kurup, istedikleri geni ve prototipi yaratabilecek güce sahipken,
neden bu zorluklara katlaniyorlar? Sonuç olarak tüm bunlara inananlar bunlarin
nedenlerini düsünmüyorlar.
Strieber simdilerde bu kaçirilma olaylariyla ilgili yeni kitabini yaziyor ve
sunlari söylüyor; "Düsünen bir insanin dis kaynakli zekalara dair bir
açiklamaya ihtiyaci yoktur. Yine de basit bir psikolojik açiklamanin yetecegine
inanmiyorum. Bir seyler oluyor. Üstelik olanlar, transandantal ve öngörü
deneyimlerine benziyor. Tüm bunlar insanlikla beraber gelisiyor. Ben kendi
adima Orta Asya'da bir Saman'in ölüler dünyasiyla iletisim kurmak için
kullandigi yöntemi kullaniyorum. Bu yöntem, hikayemi anlatmak ve topluma
hayallerimi aktarmak. Belki de bunlara gülmeyi birakip olanlari tanimlamaya
çalismaliyiz. Çünkü inanilmaz sayida çok insan baska bir dünyanin üstün varliklariyla
iletisim kurulduguna inaniyor. Eger arastirmacilari, yazarlari bu konular ve
tecrübeler üzerinde çalismaktan alikoymazsak, dünyanin gördügü en büyük düsünce
kitlesinin içinde buluruz kendimizi." Birçok uzmana göre Strieber'in
ruhsal sagligi iyi degil. Sosyolog Morchello Truzzi, toplum olarak bilimi çok
önde tutarak ruhi yasantimizi ihmal ettigimizi düsünüyor. Bunun sonucunda
geçmis yasamla iliski kurma ya da kaçirilma olaylari ortaya çikti. Birçok insan
yüksek hayalgücünün etkisiyle tüm bunlara inaniyor. Filozof Dennis Stillings de
bu görüse katiliyor: "Su anda patlamaya hazir bir bilincin beyindeki
olusumlarini görüyoruz" diyor Wilderness. aslinda hakli, ona göre
Amerikalilar öncü bir millet ve devam ediyor: "Simdiye kadar Amerika'da bir
statü elde edememis kitleler var. Simdi ise madalyon ters döndü. Su siralar içe
dönük yiginlari dinlemekteyiz. Bu durumu is ve çikar için büyütmekteyiz.
Amerikalilar artik bu insanlari dinliyorlar ve bunlarin gerçek olduguna dair
tam bir kanit ise yok. Fakat yine de bu durum her yerde yankilaniyor. Tüm
bunlara alisik olmadigimiz için kendimizden uzaklastiramiyoruz. Onlari suçlamak
ve onlarin karsiti olmak bizim için daha kolay."
Ve yine dinsel kavsaktayiz...
Stillings aslinda Amerikalilarin meraklarindan ve basit inançlarindan
uzaklastigini, kaçirilma olaylannin ve geçmis yasamla iletisimin artisini
ilginç buldugunu söylüyor.
Ona göre. bu durum, dini, teknolojik kiliflar içinde yeniden olusturmak; söyle
açikliyor: "Organize olmus dinin parçalanmasi dörtyüz yildir devam ediyor.
Bu durum insanlari Tanri ile teketek iletisime zorladi.
Bizim çevremizdeki insanlar bunu öbür dünyayla iletisim kurmaya çalisarak
sagliyorlar,,' böylece kendilerinin Tanri'si oluyorlar. En ekstrem durumlarda
kaçirilanlar her seye gücü yeten ve her seyi bilenlerin kurbani oluyorlar. Bu
figürler Tanrisal karakterler olusturuyorlar. Kurgu bilim filmlerinin, bir
takim kliniklerin ve baska yüksek teknoloji formlarinin sonucunda
doguyorlar." Stillings'e göre; kaçirilma hikayelerinde dini bir yön var,
birçok detay dini motiflerden olusuyor. Örnegin; melez bebek, isa ve Buda'nin
bebekken tasidigi üstün bilgelikle benzesiyor. Kaçirilanlar ise böyle bir bilge
bebegin rüyasini görüyorlar. Anlatilan tuhaf yara ve izler birçok dini
kisiligin ve azizin tasidigi izlere benziyor. Garip ve beklenmedik gebelikler
Meryem'in bakireyken dogurmasina benziyor. Stilling'in saydiklarindan birçogunu
kaçirilanlardan çogu gerçekten anlatiyor. Bu garip senaryoya çok yerde
rastlanabilir. Stillings bunlara, incil'de, Eflatun'nun yapitlarinda
rastlanabilecegini söylüyor. Bunlarin hepsinde üç tuhaf insandan ve garip bir
sarisindan bahsediliyor. Gerçekte bütün bu imajlar nereden geliyor? Cart
G.Jung'a göre; bunlar beyinde zaten mevcut. Stillings. Jung'un görüslerini
söyle açikliyor; "Jung, din ve buna bagli imajlarin beyinde biyolojik
olarak var olduguna inaniyordu. Gerçekten de dini bir içgüdü var ve biz bu
içgüdüye sekil veriyoruz. Günümüzde bu içgüdü melekleri ortaya çikarsa bu
duruma güleriz ama bu güdü E.T. olarak ambalaj edilirse buna inaniriz."
Bir uzaylı kaçırdığında ne olur?
UFO olayları
çoğu zaman tanıkların üzerinde psikolojik etkiler bırakırlar. Bu etkiler, hafif
şoklardan başlayarak uzun dönem yaşanan ağır hastalıklara kadar uzanırlar.
Belirlenen bazı olaylarda tanıkların karmaşık duygular yaşadıkları görülür; el
hareketlerini kontrol edememek, göz bebeklerlerinde aşırı hareketlilik, solunum
zorlukları, ağızda acılık, saçlarda elektriksel oluşumlar, bazen bir kolda
uyuşma, bilinç kayıpları, görme zorlukları (bazıları kalıcı), ellerde bazı lekeler,
deride kırmızı kabuklu yaralar, yüzde hassasiyet ve aşırı sıcaklık duygusu
gibi... Uzun süreli etkiler ise yanıklar, hafif sağırlık, saç dökülmeleri,
şişler, bulantı ve kusma, kilo kaybı, görme bozukluğu veya çift görme, kaşıntı,
bellek kaybı, burun kanamaları şeklindedir. Bunların bazılarının yılarca
sürdüğü belirtilmektedir. Bilimsel çevrelerin toplumsal sağlığın UFO tutkusu
yüzünden tehlikede olduğu yaklaşımı bu örneklere dayanmaktadır. Bu olayların
çoğunun nedeni, mikro-dalgalara, kızıl ötesi ışınlara, ultraviyole radyasyon
dalgalarına, yüksek dozda X ışınları veya gamma dalgaları gibi ionize radyasyon
etkilerinden olabilir. Bazı göz sorunları, güçlü UV radyasyon dalgalarından
ortaya çıkabilir, aynı dalgalar yüzeysel deri yanıklarına da neden olabilirler.
Genel olarak, bu tür olaylar veya iddialar ya da anlatılar ne yazık ki
yeterince belgelenmemiştir, yaraların veya etkilerin tanımları geçmişe yönelik
olarak tam yapılmamış, çoğunda belirme yapılıp yetinilmiştir. Bazılarında ise,
kurbanların anlattıklarına doktorlar tarafından inanılmamış, kanıtlara boş
verilmiştir. Bir kısmı ise UFO araştırmacıları tarafından uzun yıllar sonra
duyulmuştur. Zamanla bir tür UFO tıbbının oluşmakta olduğu söylenebilir.
Panelde bunun üzerinde de durulmuş, radyoaktif etkiler soruşturulmuş ve olası
kromozom değişiklikleri araştırılmıştır. Sonuçta verilerin Uluslararası
Radyolojik Korunma Komisyonu´na aktarılması kararlaştırılmış ve ionize
radyosyon etkilerinin üzerinde durulmasını tavsiye edilmiştir. İyi bilinen ve
tanınan kurbanlar için önemli olan araştırmadaki amaçlar ve kurbanların çabuk
ortaya çıkarılarak muayeneleri kabul etmeleridir. Bir diğer gereklilik,
doktorların alışılmadık yaralar karşısında eğitilmiş olmaları ve resmi
kuruluşlara bağlı bulunmalarıdır. Daha da ötede, bu konuda uluslararası bir
protokolun hazırlanması uygun olabilir.
Bige Nirun
Uzaylılar tarafından en ünlü
kaçırılanlar
En Ünlü
Kaçırılanlar; Biyolojik Deney mi?
Üçüncü Tür
İlişkiler´in en ünlü olayı Betty ve Barney Hill çiftinin başına gelenlerdir.
Hill çifti, 1961 yılının 19 Eylül´ünde akşam saatlerinde, ABD´de New Hampshire,
Portsmouth yaklaşıyorlardu. İki geniş penceresi olan silindir biçimli bir UFO
tarafından yolları kesildiUFO yolun tam ortasına inmişti, Hill çifti
korkularına rağmen dışarı çikarak, ne olduğunu anlamak istediler ve
karşılarında 6 insan benzeri canlının durduğunu gördüler. Korkuyla kaçmak
istedilerse, garip bir ses ve titreşim sonrasında kendilerini kaybettiler. .
Ayıldıklarında iki saat geçmişti ve UFO kaybolmuştu. Hill çifti iki saatlerini
yitirmişlerdi. Sonraki yıllarda yapılan soruşturmalar ve hatta hipnoz deneyleri
Hill çiftinin yalancı olduklarını kanıtlamadı. 1964 yılının Ocak-Haziran
döneminde hipnoz altındayken, UFO´nun içine alındıklarını ve bazı tıbbi
deneylerde kullanıldıklarını anlattılar. Ve olay orada kalarak UFO
literatüründe liste başı olarak yerini aldı. Kaçırılma olayları, UFO
tarihçesinde çok geniş ve etkili bir yer tutmaktadır. Yüzlerce olay vardır ve
UFO´lar tarafından kaçırılan insanlar inanılmaz öyküler anlatmaktadırlar. En
çok raslanan tür ise, insanımsı canlılar tarafından kaçırılanların muhakkak
birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen Amnesia yani bir çeşit bellek
kaybı yaşamalarıdır. Hatta seksüel deneyler yaşayan ve hamile kalan kadın
tanıklar da vardır ama hiçbirisi doğum yapamamış ve hamilelikler hep düşüklerle
sonuçlanmıştır.
Ufo
olaylarında zehirlenenler ve yaralananlar
Yananlar ve
radyasyondan zehirlenenler..
1957´de Kasım ayının dördünde, saat iki civarında ABD´de Atlantik kıyısındaki
Itaipu Askeri üssünde, iki muhafız denizin üstünden portakal renginde bir
diskin alçalarak geldiğini görünce hemen alarm verdiler. Bu arada hızla gelen
cisim askerlerin üstünden geçerek, bir an durakladı. İki asker ani bir ısı
dalgası hissettiler, sanki yanıyorlardı. Çığlıkları diğer askerlerin gelmesine
kadar sürdü, o sırada UFO uzaklaşmıştı. Olay sürerken üssün tüm elektrik
enerjisinin kesildiği anlaşıldı. İki asker hastaneye kaldırıldılar ve ikinci
derece yanık tedavisine alınarak haftalarca bakım gördüler.
Ama olay bu
kadar değildi, aynı gün İtaipu kentinde, yüzlerce araba yollarda kaldı, aküler
aniden boşalıyor, motorlar çalışmıyordu. Birçok insanda güneş yanığı benzeri
izler ortaya çıktı. İki gün sonra, 6 Kasım´da Indiana Merom´da Rene Gilham
yolda yürürken, gökten gelen bir ışıkla adeta yıkandı, yüzünde ciddi yanıklar
oluştu. 10 Kasım´da Madison Ohio´da, garajina doğru yürüyen Denise Bishop adlı
kadın, garajın damının üstünde beliren cisimden yayılan ışıkların içinde kaldı,
sonraki günlerde şiddetli ağrılar ve görme bozukluğu çekmeye başladı. Teşhis
yoğun radyasyon zehirlenmesiydi. Beş yıl sonra da öldü.
Uzaylı
çiftçinin hikayesi
Valensole
küçük bir Fransız köyüydü. 1965 yılının 1 Temmuz´unda sabah 5:45´de çiftçi
Maurice Masse günün ilk sigarasını yakarak çalışmaya hazırlanırken, garip bir
cisim gökden süzülerek tarlanın ortasına indi. Masse, cismi helikopter sanarak,
izinsiz tarlasına inilmesine çok kızdı ve o öfkeyle cisme doğru gitti. Derken
cismin helikopter olmadığını farketti, dört ayaklı oval bir cisimdi. Önünde iki
kişi duruyordu, boyları yaklaşık bir metreydi, gri-yeşil renginde, bedenlerine
sımsıkı oturmuş giysileri vardı. Başları büyük, saçsız ve köşeliydi, iri,
simsiyah gözleri vardı ve gözbebekleri yoktu. Parazite benzeyen bir ses
çikarıyorlardı. Masse tutulup kalmıştı, parmağını dahi oynatamadığını farketti.
Bu sırada iki yaratık UFO´ya dönüp, girdiler. Ve biraz sonra cisim havalanıp
yokoldu. Masse ancak 20 dakika kadar sonra hareket edebildi. Cismin durduğu
yere gidip baktı. Yerde derin oyuklar vardı ve çevredeki bitkiler yanmıştı.
Sonra yapılan deneylerde yerde çok yüksek dozda kalsiyum bulundu. Valensole
olayı, klasik UFO olaylarının en belirginlerindendir. Yapılan soruşturmada,
Masse´nin kişiliği olumlu ve güvenilir bulundu. Laboratuar deneyleri bitkilerin
alışılmadık nedenlerden yandığını ortaya çıkardı. Kısacası Valensole olayı
gerçekti.
Uzaylıların
çiftçiye yolladığı gerçek dökümanlar
Spencer´la
konuştuğumuz can alıcı noktalardan birisi buydu, bu arada Meier-Pleidas
ilişkisi tartışılabilirdi çünkü üstün bir uygarlık ilişki kurmak için neden
sıradan bir çiftçiyi tercih ediyordu? Verilen cevap inandırıcı değildi;
"Seni hep izledik, güvenilir ve dürüstsün, bizi dinle ve söylediklerimizi
yayınla." Neden Meier, örneğin New York Tımes´ın başyazarı veya BBC haber
müdürü ile görüşseler çok daha etkin bir sonuç almazlar mıydı? Neyse, Spencer
bunun üzerinde pek durmadı çünkü Meier, bir yılın sonunda 3000 sayfa not
tutmuş, yüzlerce fotoğraf ve birkaç saatlik film çekmişti. Ve bunların
testlerden geçirildi, özellikle de 1990´da bir grup Japon fotoğraf, film,
elektronik ve optik uzmanı tüm dokümantasyonu aylarca laboratuarlarında
incelediler.
Bir kısmı
yorumsuzdu ama çoğunluğu için sahtekarlık yoktur, bu malzeme gerçektir sonucuna
ulaştılar. Spencer, atalarımızın bir olduğu düşüncesine sıcak bakıyordu, en
azından benim gibi geçmişimizi çok az bildiğimiz konusunda hemfikirdik.
Daniken´cılık oynamamak kaydıyla, bu konuda fazla söze gerek yok, arkeolojinin
bizzat anlatımıyla daha henüz dünya yüzeyini tırmalıyorduk. Bilinmeyenler,
bilinenlerin birkaç yüz kat üzerindeydi.
Uzaylı
sarışının hikayesi
1975 yılının
Ocak ayında İsviçreli bir çiftçi olan Eduard Billy Meier´ın başından garip bir
olay geçti. Ve bu olay yaklaşık bir yıl sürecek olan bir öykünün ilk adımıydı.
Bir sabah evinde otururken, kafasının içinde çınlayan bir ses, çevredeki belli
bir yere gitmesini istedi, rahatsız olan Meier aldımamaya çalıştıysa da, olay
tekrarlanınca denilen yere gitme arzusunu yenemedi. Belli yere geldikten sonra
bir saat kadar bekledi, tam dönmeye hazırlanırken, gökten gelen garip sesle
duydu, başını kaldırıp baktığında tipik disk biçiminde bir UFO´nun yere doğru
indiğini gördü. Yanında aracından hiç ayırmadığı kamerası vardı, ilk olarak
cismin inişini görüntüledi, sonra yanına doğru gitmeye çalıştı ama yapamadı,
engelleyen bir güç vardı. Sonra aracın ardında bir kadın belirdi, sarışın, uzun
boylu, güzel bir kadındı, kulak memelerinin uzunluğu dikkat çekiyordu. Garip
aksanlı bir Almanca ile konuşan kadın İsminin Sam Jase olduğunu ve Erra adlı
bir gezegenden geldiğini söylüyordu. Erra gezegeni Boğa Burcu´ndaki Pleidas Takımyıldızı´nda
bulunuyordu. Sam Jase´nin söylediğine göre Erra uygarlığı, bizden 13.000 yıl
ilerdeydi, Erralılar anlaşmazlıkları saf düşünceye ulaşma yöntemiyle ortadan
kaldırmışlardı. Teknolojileri çok ileriydi, 430 milyon ışık yılı uzaklıkta
bulunan Pleiades Takımyıldızı´ndan dünyaya 7 saat gibi akılalmaz bir sürede
geliyorlardı. Sam Jase, beş tip uzay araçları olduğunu anlatıyordu, üç tipi
yıldızlar arası yolculuklar için, birisi gezegenler arasında, beşincisi ise
zaman yolculuğu amacıyla kullanılıyordu. Sam Jase, Pleidas ilişkisinin ilk
adımıydı, daha sonra ziyaretler sürdü.
Ptaah ve
Asket adlarında iki Pleidaslı daha geldiler, anlattıklarına bakılırsa asıl
anavatanları Erra değildi, daha önce Lyra Takımyıldızı´nda yaşıyorlardı. Toplum
yoldan çıkmış ve sonunda nükleer bir yıkım herşeyi yok etmişti. Kıyımdan
kurtulan bir grup, Erra´ya yerleşerek yeni bir uygarlık kurmuşlar, binlerce yıl
sonra da uzaya açılarak Güneş Sistemimize ve bize ulaşmışlardı. Meier, neden
sorusunu sorduğunda en çarpıcı cevabı aldı; "Biz sizlere karşı sorumluluk
duyuyoruz çünkü sizin atalarınız bizim atalarımızdır."
Ufolar hakkında klasikleşmiş
hikayeler
Uzaylılar niçin dünyaya geliyorlar?
Onlara uzaylı dostlarımız mı yoksa düşmanlarımız mı demeliyiz. Eğer
geliyorlarsa neden ortaya çıkmıyorlar? Gerçekten bir gün kapımızı çalıp
"Merhaba ben uzaylıyım" diyen bir yaratığı görmeyi kaldırabilirmiyiz?
Yoksa dünya birbirine mi girer? Bu soruları cevaplandırmak zor. Bildiğimiz tek
şey gökyüzünde bazı zamanlar gerçekten hiç bir açıklamaya sığmayan cisimler
gördüğümüz. Bekleyip göreceğiz. Dileğimiz dostça olmaları ve dünyamızda
süregelen gelişim evrimine katkıda bulunmaları.
Ufo´ların
görülmesiyle yeni bir çağ başladı
Işıklı
cisimlerin hareketleri normal değildi, arada bir olmadık iniş ve çıkışlar
yapıyorlar, fizik ve aerodinamik yasalarına aykırı davranıyorlardı, aniden
durup, birden hızlanmak gibi. Öte yandan Arnold cisimleri artık yakından
görebiliyordu, güneş ışığının yansımaları nedeniyle cisimlerin metalik
yüzeylere sahip olduklarını farketti. Daha sonra; "..yana eğik dev bir
tepsi veya tabak gibiydiler, öndeki dördü, arkadaki beşliye göre daha geniş
dizilmişlerdi." diyecekti. En önde uçan cisim koyu renkli ve ay
biçimindeydi, diğer sekizi daha düz disk biçimindeydiler. Arnold tüm cisimlerin
beş millik bir alanı kapsadıklarını tahmin etti. Ve birkaç dakika sonra, tüm
cisimler Adams Dağı´na doğru büyük bir hızla giderek kayboldular.
Tanımlanamayan Uçan Cisimler "UFO : Unidentified Flying Objects" çağı
o andan sonra başlamıştı. Ertesi gün Arnold, hikayesini "East
Oregonian" gazetesine anlattı. Gazeteci Bill Bequette, öyküyü Associated
Press´e geçti. Aynı gün ülkenin başka yerlerinden de benzer haberler geldi ve
bilinmeyen bir yazar "Flying Saucers: Uçan Tabaklar" başlığını attı,
bu iki kelime daha sonra Türkiye´de "Uçan Daire" olarak literatüre
geçecekti. Arnold ve diğerlerinin gözlemlerine karşı, ABD Hava Kuvvetleri ve
Meteoroloji yetkilileri 40´lı yıllarda, tanımlanamayan uçan gök cisimleri
ifadesine karşı çıkmadılar ama sonraki 40 yıl içersinde bu politika değişecek
ve yerine redler veya atmosferik açıklamalar gelecekti. Kısacası şöyle veya
böyle UFO yüzyılı medya boyutunda başlamıştı ama acaba tanımlanamayan uçan gök
cisimleri ilk kez 1947´de mi görüldüler?
Ufo´ların
ilk görülmesi
İşte size
tarihi belgelerden alınan bir dizi tarihi olay, nelerden bahsediyorlar.
* Yıl MS 793: İngiltere, Devonshire, Anglo Saxon yazmaları: "Gökte garip
gülüş cisimler, ışıklar, gürültülü patlamalar ve yılana benzer ışık yolları
görüldü."
* 9.Yüzyıl: Fransa, Lyon Başpiskoposluğu el yazmaları: "Magonia bölgesinde
gökte gemiye benzer cisimler görüldü ve yere indiler. Meyve ağaçlarının ve
mısır tarlalarının yanındaydılar, sonra meyvelerin ağaçlardan yokoldukları ve
mısırların yanmış oldukları görüldü. Herkes evlerine kaçıştı, ertesi gün aynı
yerde bir kadının ve üç adamın ölüleri bulundu."
* Yıl 1211: İngiltere Tilbury kilise kayıtları: "Bir pazar günü, halk
pazar ayininden çıkarken, gökte dev bir cisim görüldü, yuvarlaktı ve üstünde
asa gibi çıkıntı vardı, altından ipe benzer parlak birşey sarkıyordu ve
üzerinde bir adam vardı. İp yere kadar indi ve adam kilisenin karşısındaki
gölün yanında yere atladı, halk panik içindeydi, kadınlar kiliseye kaçarlarken,
erkekler taş ve sopalarla saldırdılar ama gökten inen adam hızla yine parlak
ipe gitti ve bir anda cisme doğru yükselerek içinde kayboldu sonra cisim bir
anda yokoldu."
* Yıl 1877: İngiltere, Everton: "Yüzden fazla insan siyah botları olan ve
evlerin üzerinden sıçrayan bir insan gördüler. Ayın olay sonraki yıllarda başka
yerlerde de yaşandı."
* 13 Nisan 1897: ABD, Minnesota, Elmo Gölü, Hudson yolu: "Frederick
Chamberlain ve O.L.Jones evlerin arasında elinde yeşil bir ışıkla koşan birini
gördüler. Karaltı birden ağaçların arasına girdi ve aynı anda yeşil ışık silüet
kişiyle beraber göğe yükseldi. O anda büyük bir gürültü işitildi ve güçlü bir
rüzgar esti. Bir dakika sonra iki adam, gökte uzun, gri-beyaz renkli dev bir
cisim belirdi. Cismin önünde yanyana sıralanmış kırmızı, yeşil ve beyaz ışıklar
görülüyordu. Sonra cisim sert bir açıyla birden döndü ve ağaçların üzerinde
kayboldu."
* Haziran 1914: Hamburg, Almanya: "Yüzlerce insan akşamüstü saatlerinde
kentin üstünde püro şeklinde, ışıklı pencereleri olan ve pencerelerinden insana
benzer şekillerin görüldüğü dev bir cisim gördüler."
* Ağustos 1944: Yeni Zelanda: "Bir grup hemşire, tren yolunun üzerine
inmiş ters dönmüş tabak biçiminde tahminen 20 m. uzunluğunda bir cisim
gördüler. Dik açılı bir pencereden iki insanımsı figür görülüyordu. Üçüncüsü
ise, açık bir kapıda duruyordu. Hemşireleri farkeden cisim ve insanımsılar,
derhal içeri girerek hızla yükselip, kayboldular."
* İkinci Dünya Savaşı tanıklıkları o kadar çoktur ki, en ilginçlerinden
birisini 1942 Aralığında Fransa üzerinde uçan bir İngiliz RAF Hurricane pilotu
yaşadı. 1000 m. yükseklik civarında uçarken peşinden bir ışığın geldiğini
farketti. Hemen yükselerek cismi önüne almaya çalışırken aynı anda da ateş
etmeye hazırlanıyordu. Işık artık tam altındaydı, parlaklık arasında disk
şeklinde bir cisim farketti ve yaklaşmaya çalıştı fakat cismin bilinçli
yönetildiği belliydi, uzaklaşarak arayı açtı. Sonra birden hızlanarak görüş
dışına çıktı.
Ufo
Raporları ve Bilim
Araştırmalar
yetersiz,
Bilim kuşkulu ve korku içinde ve ötesi...
UFO´lar ve Bilim
1970 yılında
yapılmış bağımsız bir UFO Araştırması ilk kez yayınlandı. Aslında bilim
adamlarının katıldığı ve birçok UFO tanıklığından derlenen bilgilerin
sergilendiği bir panel 1970 yılında yapılmış, yanısıra da bilimsel çizgide
kanıtların inandırıcılığı tartışılmıştı. Panel, Stanford´dan Elektrik Mühendisi
Prof. Von R. Eshleman tarafından yönetildi. Ama panelde tartışılan kanıtlar
inandırıcı değildi, yani bilinen doğal yasaların dışına çıkılmadığı gibi,
dünyadışı yaşamın üzerinde hiç durulmamıştı. Panelle ilgili yayın, Stanford
Üniversitesi Fizik Profesörü Peter Sturrock tarafından hazırlandı ve organize
edildi. Tüm çalışma, "Society for Scientific Exploration" adlı
kuruluş tarafından desteklendi ve aynı kurum çalışmayı "Açıklanamayan
Fenomenleri Araştırma" başlığı altında tanımladı. Raporda, 9 fizik
bilimcisi yer alıyor ve 8 UFO raporundan yola çıkıyorlardı. Bu raporlar en iyi
veya en güçlü kanıtları içeriyorlardı.
KAYNAKLAR:
Stanford Üniversitesi-California/29 Haziran 1998 David Salisbury, Bilim Yazarı,
Society For Scientific Exploration Marsha Sims, Yayın Yönetmeni, Journal of
Scientific Exploration,
Bilimsel
araştırmalarda kullanılan UFO raporları veya tanıklıklarının geçmişi 50
yıllıktır ve daima derlenen bilgilerde bilinmeyen fiziksel oluşumlara ya da dünyadışı
canlıların varlığına ilişkin yaklaşımlara yer verilmemiştir. Bazı görüşlere
göre ise, açıklanabilir bazı gözlemler raporlara özellikle sokulmuş ve bu
yöndeki sonuçlandırmalar raporda özellikle; "Dikkatle araştırılmış ve
değerlendirilmiş bilgiler, UFO raporlarında öncelikle bilinmeyen veya bilimin
tanımadığı fenomenlerle ilgilidir..." cümlesiyle tanımlanmaktadır. Ayrıca
da, değerlendirmelerde objektivizme ve karşıt tezlere de yer verildiği
eklenmektedir. Ulaşılan sonuçlar, 1968 yılında Colorado Projesi başlığı altında
Dr. Edward U. Condon´un ulaştığı sonuçlardan farklıdır. Condon; "UFO´ların
olası varlığı, gelecekte daha gelişmiş veya umulduğu gibi çok ilerlemiş bir
bilimin danışmanlığı ile de çözülemez. Çünkü bilgiler yetersizdir." diyordu.
Benzer bir yaklaşım yine 70´lerin başında American Institute of Aeronautics
tarafından Astronautics´ Kuettner Raporu´nda yapıldı; üst düzeyde bilimsel
analizlerin objektif anlamda yapılabilmesi için eldeki bilgilerin düzeltilmesi
veya islah edilmesinin yanısıra süreklilik ve devamlı araştırma vurgulanıyordu.
Yüzlerce
tanığın gördüğü Ufo´lar
1968'de
Pasifik´de Solomon Adaları´nda bulunan Amerikan deniz piyadeleri günün
ortasında, 150 tane gümüş renkli uçan cisim görüp saydılar. Askerler cisimleri
parlatılmış gümüş renginde ve yalpalayarak uçuş halinde tarif ettiler. Bu rapor
yetkililer tarafından 1944 yılı Aralığına kadar saklı tutuldu, o tarihte
açıklandı ve açıklamanın ardından yüzlerce savaş pilotu ve asker tanık
oldukları benzeri olaylardan söz ettiler. Yukardaki örnek olaylar öylesine
seçildi, o kadar çok kayıtlı, belgelenmiş tanıklık vardır ki, birkaç
ansiklopedi cildi kadar yer tutabilirler. Burada anlatılmak istenen olayların
doğallığı ve de tanıkların birden çok olmasıdır. Öyleyse acaba UFO´ların
varlığını sadece 1947´deki Kenneth Arnold olayına kadar olan tanıklıklara
güvenerek kesinlikle kabullenebilirmiyiz? Bence evet, hatta açıkça söylenebilir
ki, bu tanıklıklar günümüzdeki tanıklıklardan çok daha fazla güvenilir ve
inanılır olabilirler. Zira, sansasyonellikten, ün ve çıkar arayışlarından uzak
oldukları açıkça ortadadır.
Günümüzde
yaşanan olaylar ve tanıklıklar her ne kadar teknolojinin avantajlarından
yararlanıp, sahtekarlıklar kolayca ortaya çıkarılıyor ise de, iletişim gücü
yani haberlerin dünyanın her yerine çok hızlı ulaştırılması nedeniyle yeterince
test edilemiyor. Buna biraz da medyanın UFO olaylarını dönemsel olarak temcit
pilavı misali kullanması da katılabilir. Ama yanısıra da medyanın
sahtekarlıkları olayın ardından vermekten hoşlanmamasını da akla getirirsek
yeterince bilgilendiğimiz asla söylenemez.
1947´de
yaşanan gizemli bir UFO olayı
1952´de Los
Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik
çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri
ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu.
Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o
yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini
gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı.
Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu
tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden
anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman
anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell
olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan
bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha
sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka
başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere
itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi.
Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler.
Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap
vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte
kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun,
ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD
hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve
sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek
ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede
seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek
miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen
kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman
ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci
Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei
bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek
var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan
Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."
Ufolar dünya
yapımı malzemeden değil
1950´de, 15
Eylül´de başkent Washington´da inanılması zor bir olay yaşanmıştı fakat kamuoyu
bu olayı ancak 1980´lerde öğrendi. Olay, bir radyo sohbetinde geçiyordu. Radyo
programcısı Arthur Bray, Kanada Ulaştırma Bakanlığı´nda görevli bir mühendis
olan Wilbert B. Smith´in anı defterini ele geçirmişti, defterin içinde Robert
Sarbacher tarafından Smith´e yazılmış özel bir belgenin kopyası bulunuyordu ve
o geceki radyo sohbetinin konuğu ise, ABD Savunma ve Araştırma Masası Danışmanı
fizikçi Robert Sarbacher´di. Sarbacher, söz konusu mektupta Sarbacher, Kanadalı
mühendise çok açık olarak UFO´larla ilgili bilgilerin saklandığını belirtiyor
ve ele geçirilen araçların dünyada bulunmayan çok hafif ama çok dayanıklı bir
maddeden yapıldıklarını anlatırken, dünyadışı canlıların böceğimsi olduklarını
da ekliyordu. Bray, söz konusu belgenin doğruluğunu Sarbacher´e sordu.
Sarbacher´in cevabı inanılmazdı: "Kesinlikle doğru fakat ben onların
niteliklerini açıklamaya yetkili değilim ama bu araçları bizler yapmadık veya
dünyada yapılmadıklarını kesin olarak biliyoruz. Daha fazla konuşmak istemiyorum."
Ve Sarbacher´e göre Başkan Truman´ın bilimsel baş danışmanı Vannevar Bush´un
asıl görevi, UFO kalıntılarının araştırmalarını koordine etmekti. 1984´de bu
olay yeniden gündeme getirilmesine rağmen Sarbacher, 1986´daki ölümüne kadar bu
konuda bir daha konuşmadı.
Bilim ufolar için ne diyor?
Astronot Albay Gordon Cooper,
Avustralya üzerinde büyük bir UFO ile karşılaşmış, dünya diline benzemeyen
konuşmalar kaydetmişti ama kendisi bunu sonradan reddetti. Bir yol sonra Kasım
1978´de ondan bir mektup aldım ve nihayet kendisiyle konuştuğumda uzay
uçuşlarında birçok kez UFO´larla karşılaştığını, başka astronotların da böyle
şeyler yaşadıklarını ama konuşmamaları için uyarıldıklarını söyledi..."
Yazar Sidney Sheldon
"Atmosferimizde
ve hatta yeryüzünde insan yapısı nesneler veya bilimin tanıdığı fizik güçlerin
dışında nesneler bulunduğu kanıtları çok artmıştır. Sözlerine inanılması
gereken insanlar böyle nesneleri gördüklerini söylüyorlar..." 1971-73
arasında Britanya Genelkurmay Başkanı Lord Hill-Norton
" Bazı
raporlar bize gizli askeri üslerimizin üstünde yaşadışı uçan araç trafiğinin
bulunduğunu gösteriyorlar. Güvenilir insanlar bu aracı yakından gördüler...
Araçlarda bir işaret veya tanıtıcı bir amblem yoktur. Bunlar kim ve nedir?
Neden hava sahamızı ihlal ediyorlar?" Tümgeneral Erik Reuterswaerd-İsveç
"
Bunların roket olmadıklarını anladık, ancak daha fazla bir araştırmaya
giremeden yabancı yetkililerle konuşan askeri yetkililer araştırmayı
durdurdular..." Prof. Paul Santorini, bilim adamı- Yunanistan
" Garip
şeyler görüldüğü artık kesindir. Aklı başında olup ta birşey gördüğünü iddia
eden inanılır insanların sayısı gittikçe artmaktadır." General Lionel Max
Hassin, NATO Savunma Koordinatörü ve Fransa Hava Kuvvetleri Komutanı
Bilim ufoları
sevmiyor
Bilim
dünyası tarafından 2000 yılında Michigan´da düzenlene panelde , ufo olaylarının
üzerine odaklanırken fiziksel kanıtların bazıları kalite veya yeterlilik
yönünden sorgulanıyordu. Özellikle fotoğraflar, radar kayıtları, taşıtların karıştırılması,
uçuş teknolojilerinde görülen veya yaşanan sorunlar, görünür çekimsel veya atıl
enerjiler, topraküstü izleri, bitkilerin zarar görmeleri, tanıklardaki
psikolojik etkiler ve kalıntılar üzerinde duruluyordu. UFO ilişkilerini anlatan
raporların bir kısmı toplumsal sağlık bakımından tehlikeli bulundular. Bazı
tanıklar radyasyon benzeri yanıklardan zarar gördüklerini anlatıyorlardı. Bu
tür iddialar panelistleri olası sağlık riskleri üzerinde durmak için tıbbi
araştırmaların gerekliliğine yöneltti. Bilimsel görüşün temeli rapor edilen
olayların çoğunluğunun nadir raslanan doğal olaylar olduğu yönündeydi, yüksek
düzeydeki elektriksel ortamlarda (Şimşeklerin yoğunlaştığı anlar) veya radar
yanılgılarında (radar dalgalarının atmosferik etkiler tarafından etkilenmesi
gibi) benzer olaylar yaşanıyordu. Buna karşın, panelde UFO´ların veya UFO´larla
ilgili bazı fenomenlerin bir inanç veya moda olarak yorumlanması doğru
bulunmamış ve üzerinde durulmamıştı. Oysa böyle bir konuda bilimin desteği
şarttı.
Kanıtlarla
ilgili daha gelişmiş analizler konusunda ise panel pek istekli değildi, bazı
raporların veya tanıklıkların daha iyi aydınlatılması gerekiyordu. Birçok
tanınmış UFO soruşturmacısı bilimsel komite tarafından yetersizlikle
suçlandılar, öncelik tanınmadı ve gereken bilimsel önceliğe hak kazanamadılar
yani yeterince dikkate alınmadılar. Bunun bir nedeni de, bu tür UFO
araştırmacılarının daha ziyade, çok bilinen klasik UFO olaylarından sürekli söz
etmeleriydi. Komite yeni verileri istiyor ve onlarla ilgili bilimsel analizleri
soruşturuyordu, olasılıkla yeni ortaya çıkan yani taze kullanılabilir
bilgilerle yola çıkılarak UFO sorunu çözümlenebilir veya anlaşılabilirdi.
Komite böyle düşünüyordu. Buna karşın tüm negatifliklere, eksikliklere ve katı
görüşlere rağmen sonuçta şöyle bir yorum yapılmıştı;
1. UFO
sorunu basit değildir çünkü benzersiz ve evrenseldir.
2. Ne olursa
olsun açıklanamayan gözlemler yine de vardır, bu da bilimin yeni çalışmalara
girip bilgisini arttırması gereğini getirir.
3.
Çalışmalar olaylara yönelmeli, bağımsız bir çizgide sürdürülmelidir.
4. UFO
toplumu yani UFO´lara inananlar ile fizik bilimciler arasında sağlıklı bir
ilişki kurulmalıdır.
5. Bu alanda
enstitüsel desteğin sağlanması yararlı olacaktır.
Altı yıl
içinde UFO olaylarında ölenler rastlantımı?
Altı yıl
içinde Yıldız Savaşları ve UFO araştırmalarını içeren elektronik savaş
dallarında çalışıp ölen bilim adamları.
o Prof.
Keith Bowden- Otomobil kazası
o Jack Wolfenden-Planör kazası
o Ernest Brockway-İntihar
o Stephen Drinkwater-İntihar
o Yarbay Anthony Godley-Kayıp
o George Franks-İntihar
o Stephen Oke-İntihar
o Jonathan Wash-İntihar
o Dr. John Brittan-İntihar
o Arshad Sharif-İntihar
o Vimal Dajibhai-İntihar
o Avtar Singh Gida-Kayıp
o Peter Peapell-İntihar
o David Sands-İntihar
o Mark Wisner-İntihar
o Stuart Gooding-Cinayet
o David Greenhalgh-Kaza
o Shani Warren-İntihar
o Michael Baker-Kaza
o Trevor Knight-İntihar
o Alistair Beckham-İntihar
o Tümgeneral Peter Ferry-İntihar
o Victor Moore-İntihar
UFO´lar ve
bilimsel korku
50 yıldan
beri dünyanın birçok yerinde birbirlerine benzer UFO raporları
yayınlanmaktadır. Bu raporların veya gözlemlerin içersinde çoğunlukta
sahtekarlıklar, halüsinasyonlar, gezegenler, yıldızlar, meteorlar, bulutsu
oluşumlar, ışık topları, gizli tutulan yeni uçak deneyleri ya da dünyadışı
canlılara ait uzay araçları yer alırlar. Dünyada böylesine zengin ve çeşitli
bir kaynak yoktur ve de çok az konu böylesine yoğun toplumsal bir ilgi
görmektedir, buna karşın bilimsel çevrelerin ilgisi tam aksine, yok denecek
kadar azdır. Bilimsel desteğin yoksunluğu sonuçta gerekli araştırma fonlarının
bu konuya yönlendirilmesini engellerken aynı düzlemde de elde edilen bazı ciddi
ipuçları ve veriler değerlendirilmemekte ve yitirilmektedir. UFO´ların bir
inanç olduğu yaklaşımı ilk kez 1969´da Condon Raporu´nda belirtilmiş ve bundan
sonra da bilimsel temas yok denecek kadar azalmıştır. Bilim çevrelerine
yerleşen soğukluğun ve konudan kaçınmanın içinde, saygınlık yitirme endişesi de
vardır. Aslında nedenler veya bilimin gerekçeleri göreceli bir önem çizgisinde
ve alacakaranlıktadır yani belirgin değildir fakat etki güçlüdür ve bilimin
UFO´lara olan ilgisi her geçen gün daha çok azalmakta ve konu gittikçe yükselen
bir çizgide UFO tarikatlarının veya mezheplerinin ya da fanatiklerinin eline
geçmektedir.
Bilime göre
UFO olaylarındaki eksiklikler
Bilimin
genel algısı ve tavrı içersinde, eğer UFO gözlemleri bilimsel bir problemse
daha çok psikolojinin ve bilimsel fizik-algının araştırılması yaklaşımı dikkat
çeker. Gerçekten de bazı gözlem raporları çok basit söylentileri kapsarlar, bir
insan gökte birşey görmüş veya gördüğünü sanmıştır. Bazen raporlarda birden
fazla tanık vardır veya bazen olayın birden fazla tanığı farklı yerlerdedirler.
Bu basitlik düzeyinde olsa bile sonuçta yine de ortada bir fiziksel olay vardır
ama bilimciler UFO olaylarına fiziksel yaklaşımlarda bulunmak istemezler. Amaç
ne olursa olsun sanki fiziksel kanıtlardan kaçınılmaktadır. Böylece peşinen
"hayır" denmekte veya çözüm için bilimsel katkının yolu kapatılmaktadır.
Oysa, bilimin katkısı UFO sorununu çözebilir. Belirtilen bilimsel politika
belki de panele katılan bilim adamlarını da etkilemiş, topu topu birkaç gün
süren tartışmalarda daha çok kategorize edilmiş kısıtlı olaylara ancak
hazırlayıcı bir çizgide yönelinmiş, konunun kompleksliği ve de uzun
tartışmalara gerek olduğu göz önüne alınmıştır. Doğal olarak böyle bir panelden
çözümsel sonuçlar beklenmişti ama elli yıllık bir gizem birkaç günde
çözümlenemezdi. Bilimsel gelişmeler çizgisinde, cevaplandırılamayan olaylarda
ortak bir görüşe varılmış olsa da, bilimciler yeterince bilgilendirilmemişler,
araştırmalar yeterince yapılmamış ve bilimsel çevrelerde değerlendirilmemişti.
UFO sorunu henüz bu iki basamakta sıkışıp kalmıştır.
UFO´lar
hakkında bilimin göremedikleri
SETI (Dünyadışı Yaşamı Araştırma Projesi) ve UFO fenomeni farklı yaklaşımlar
gerektirirler. Bilim SETI projesini izleyebilir ve bu şekilde de birbirine
benzer koşullar içersinde kısıtlı kalabilir, ilgili teknolojik alanlar ise iyi
tanımlanmalı, önceden belirlenmiş stratejilerle araştırma alanı ve türleri
genişletilmelidir. SETI için çok daha hassas ve gelişmiş alıcıların
kullanılması bir başka gerektir. Öte yandan UFO fenomenini araştırmak
bütünleşmiş ama karmaşık bir disiplin gerektirir, olayların ne zaman ve nerede
olacağının önceden tahmin edilememesi gerçeğine öncelik verilmelidir. Temelde
insanlığın bu konuya hazır olmadığına dikkat edilerek, analizler çok geniş
tutulmalı, psikoloji, astronomi, imaj oluşumları, fizik, kimya ve fiziksel algı
gibi çok farklı alanlarda çalışmalar gerekmektedir. Ama tüm bu çalışmalar için
öncelikle açık bir bilinçle, geniş görüşlülükle ön yargısız yapılmalıdır. Her
ne kadar UFO fenomeni ve SETI projesi topluma kapalı tutuluyor deniyorsa da,
bilimin geçmişte yaptığı gibi kesin ve ciddi tavrı bu engeli aşabilir.
Soruların yapısı farklı ve değişik amaçlara yöneliktir. SETI projesi basit bir
evet/hayır üzerine kuruludur yani dünyadışı bir ilişki veya oluşumun varlığı
üzerinedir. UFO fenomeni ise çok daha geniş bir dünya görüşünün elzem olduğu
bir araştırma alanıdır. Kısacası dünyadışı yaşamın varlığı ve ilişki SETI ile
yetinilerek kısıtlanamaz çünkü olay çok daha büyük ve çok daha önemlidir. Zira
SETI milyarlarca ışık yılı ötelerden bir cevap ararken, burnumuzun dibinde
dünyadışı canlılar cirit atıyorsa milyarlarca dolar, ön yargılar kompleksler
yüzünden boşa gitmektedir...
Değişik UFO Olayları
Polis Schirmer Olayı
"Yine geleceğiz ve evreni göreceksin"
Tarih 3
Aralık 1967. Yer, ABD Nebraska Ashland. Polis memuru Herbert Schirmer rutin
gece görevini tamamlamak üzere, anayoldan kente doğru gidiyor. Saat 02:30
civarında yolun kenarında ışıklar görüyor ve bir romörk olduğunu düşünüyor.
Bakmak için arabasını o yana doğru sürüyor ama ışıkların birden göğe yükselerek
kaybolduklarını görüyor. Saat 03:00´de polis istasyonuna dönüyor ve görev
defterine; "6 ile 63 no´lu yolların birleştiği kavşakta bir uçan daire
gördüm, ister inanın, isten inanmayın" diye yazıyor. Sonra evine gidiyor
ve yatıyor ama sabahleyin şiddetli bir ağrısı ve boynunun yanında nedenini
bilmediği kırmızı bir lekeyle uyanıyor. Schirmer önceleri pek telaşlanmıyor,
olayı unutuyor ve birkaç gün içinde de leke kayboluyor ve başağrısı azalıp yok
oluyor. Schirmer kısa bir zaman sonra Polis Şefi oluyor, daha önce Deniz
Kuvvetleri´nde görev yaptığı ve önemli bir Hava Kuvvetleri subayının oğlu
olduğu için kimse onun bir UFO´cu veya bir fanatik olduğu düşünmüyor. Şef
olduktan iki ay sonra görevinden istifa ediyor. UFO gördüğünü hatırlamıyor buna
karşın çok şiddetli baş ağrılarını hatırlıyor ve işine konsantre olmakta
zorlandığı için görevini yapamadığını söylüyor.
Gerçek
hipnoz altında ortaya çıkıyor
UFO´ları
araştıran Condon Komitesi Schirmer Olayı´nı duyunca bir hazırlık soruşturması
başlatıyor. Yazdığı yazıyı hatırlayamadığı için kendisine hipnotik regresyon
yani uyutarak geriye döndürme seansı teklif ediliyor, Schirmer, kabul ediyor ve
seans esnasında olay ortaya çıkıyor; Schirmer yol kenarında ışıklara bakmak
için durduğunda ışıklı cisim ona doğru gelmiş ve otomobilinin yanına inmiş.
Schirmer, olayı kıpırdamadan izlerken cismin içinden insanımsılar çıkmış ve
yaklaşmışlar. Bir tanesinin gözlerinden fışkıran bir ışık arabaya vurunca,
arabanın içi yeşilimsi bir gazla dolmuş. Schirmer, silahını çekmeyi düşünmüş
ama nedense bunu yapmamış ve aksine yanındaki pencereyi iyice açmış. Sonra
yaratıklardan birisi elini uzatıp, Schirmer´i boynundan tutmuş ve sonra
kendisini arabanın dışında bulmuş. O anda kafasının içinde "Sen bu yerin gözetleyici
misin?" diye soran bir ses duymuş ama Schirmer cevap verememiş. Ses devam
etmiş; "Bir uzay aracına hiç ateş ettin mi?" demiş, o zaman Schirmer,
"Hayır efendim" demiş. Sonra Schirmer´i bırakmış ve aracına geri
dönmüş.
Düşman
değildiler...
Schirmer, hipnoz
altında yaratıkların boyunu 120-130 cm olarak tanımladı, başlarının insanlara
göre daha uzun ve dar olduğunu söylerken, derilerinin gri-beyaz, burunlarının
çok düz, ağızlarının bir yarık gibi olduğunu ve ağzın hiç hareket etmediğini
belirtiyordu. Yaratıkların gözleri oval ama çok büyük değildi, gözlerini
kırpmıyorlardı. Giysileri gümüş grisiydi ve vücutlarına yapışıktı, başlarının
sağ tarafında antene benzer bir çıkıntı vardı. Göğüslerinin sağ tarafında ise
kanatlı bir yılana benzer bir amblem görmüştü. Hipnoz altında yaptığı
çizimlerde Schirmer´in çizdiği yaratıkların insana çok benzediği ve çok bilinen
"Griler" denen uzaylı tipine pek benzemediği görüldü. Griler, genelde
kaçırma olaylarında görülüyorlardı. Olayın devamı da vardı; sonraki 15 dakika
içinde Schirmer, telepatik sesler duymuştu. Çevresinde daha küçük bir aracın
uçtuğunu sannmıştı, yaratıklar uzun zamandan beri insan ırkını izlediklerini ve
adına "Üreme Analiz Programı" dedikleri bir proje ile meşguldular.
Dediklerine göre, rasgele insanlar seçiyorlar ve örnekler alıyorlardı.
Güvencede kalmak istiyorlardı, Schirmer onların bizleri kendi varlıklarına
karşı tehlike olarak gördüklerini söylüyordu. Düşmanca davranmamışlardı ama
olanları hatırlamayacağını ve onu yine ziyaret edeceklerini söylemişlerdi.
Schirmer´e "Unutma Gözetleyici, yine geleceğiz ve birgün evreni
göreceksin." demişlerdi.
Herbert
Schirmer aracına döndükten sonra uzay cismi uçup gitti. Boynundaki leke,
yaratığın ona dokunduğu yerdi. Hipnoz altında herşeyi hatırladıktan sonra bir daha
polislik yapmadı. Kuşkusuz 3 Aralık 1967´den sonra Schirmer´in yaşamı tümüyle
değişmişti ve o artık eski Schirmer değildi. Şimdi özel bir işte çalışıyor ve
bekliyor. Neyi mi? Evreni göreceği günü...
Demiryolunda
dev UFO
Aralık
1997´de çok büyük bir UFO´nun Kuzey Avustralya´daki bir demiryolu yük
istasyonunun yakınına indiği bildirildi. UFO´yu, istasyonda yükleme yapan tüm
işçiler gördüler. Olayın geçtiği yer, Queensland Eyaleti, Kajabbi Bölgesi,
istasyon Brisbane ile Isa Dağı arasındaki tren hattının üzerinde ve Brisbane´in
1936 km. kuzeybatısında. Yük trenine yükleme yapan işçiler gök cismini
"Dev bir bina" ya benzettiler. Bir tanık; "Şeffaf bir şeydi, pas
renginde kahverengiydi, büyüklüğü bana göre bir tren dizisi kadar vardı." diyordu.
Ortalama bir trenin uzunluğu 300 metredir. UFO yere inmiş gibiydi ama temas
gerçekleşmemişti. İşçiler olay sırasında çıngıraklı yılan takırdamasına
benzettikleri bir ses duymuşlardı ve bazıları; "Böyle birşeyi yaşam boyu
görmedik." diyorlardı. Kuzey Queensland´da yaşayan ilkel yerli kabileler
yani Aborginler, efsanelerinde de yer alan "Min Min Işıkları"
dedikleri garip gök cisimlerinden sürekli söz etmektedirler.
Kaynak: Ross
Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)
Zaman Kaybı
ve UFO akrobasisi
İki grup tanık
19 Şubat 1998´de, New Jersey, Toms Irmağı´nda UFO gördüklerini söylediler.
Grubun birisi. zaman kaybına uğradıklarını belirtiyordu. Olay yeri New York´un
160 km. güneyi idi. O gün, saat 10:00´da etfaiyeci Bob Moorie ve arkadaşı
George Pazzinski, 37 no´lu yolda arabaları ile gidiyorlardı, bölge çam
ormanlarından oluşmaktadır, daha kısa olan bir yan yola sapmaya karar verdiler,
tam yola girdiklerinde araba sallanmaya ve savrulmaya başladı, birden önlerinde
koca bir cisim belirince, zorlukla frenlere asılan George arabayı durdurdu,
çarpmaktan son anda kurtulmuşlardı. Yolun ortasında tabak şeklinde, üç bacaklı
bir araç duruyordu. Kayarak durdukları yerle cisim arasında en fazla on metre
vardı. Sabit bakışlarla ikisi de cismi bir dakika kadar ses çıkarmadan
izlediler ve Bob sordu; "Gördüğümü görüyor musun?", George cevap
verdi; "Eğer bir uçan daire görüyorsan, ben de görüyorum." Birden
paniğe giren George haykırarak; "Bu cehennem olası yerden gidelim"
diyerek arabayı geri vitese taktı, gazı sonuna kadar kökledi, arabayı çevirerek
geri dönmeye çalışırken, birden durdu ve arabayı da durdurdu. Sabit bakışlarla
bakarken, Bob gitmeleri için ısrar ediyordu. Sonra George arabayı çevirdi ve
hiç durmadan ve konuşmadan araba sürerek doğrudan eve gittiler ama Bob´un evine
yaklaştıklarında inanamadıkları bir şeyi fark ettiler. Gün batıyordu ve saat
altıyı çeyrek geçiyordu oysa en fazla bir saat araba sürmüşlerdi. Aradaki
saatlere ne olmuştu? Daha sonraki günlerde, UFO´nun ayaklarının arasında yere
inik bir merdiven bulunduğunu, üzerinde hiçbir işaret olmadığını ve cismin mat
aleminyum renginde olduğunu anımsadılar. Bob ve George´un saat 11:00 ile
akşamüstü 05:00 arasındaki anıları yok oldu. Bu altı saati hiç anımsamıyorlar.
Aynı gün
öğleden sonra 04:30 sıralarında Ellis Smith, yanındaki dokuz yaşındaki oğlu ve
beş yaşındaki kızıyla beraber Toms Irmağı üzerindeki bir UFO´nun akrobatik
hareketlerini izledi. Smith şöyle anlatıyor; "Sinemadan çıkmıştık ve
arabamı Toms Irmağı´na doğru sürüyordum, güneybatıya doğru, 40-45 derece ufuk
doğrultusunda çok parlak beyaz bir ışık gördüm. Gök çok berraktı ama ben ışığın
nereden geldiğini görememiştim. Önce özel bir hava aracı sandım ama
benzemiyordu, bir ara üzerimize bir kıtalararası roket atılmış olabileceğini
düşündüm ama cisim birden yavaşladı, neredeyse gökte asılı gibiydi, çok yavaş
olarak yükseliyordu. Üç dakika kadar böyle devam ederek, bir J harfi hareketi
oluşturdu, parlaklığı gittikçe artıyor, sanki boyutu değişiyordu, sisli veya
dumanlı bir ışığın içinde katı bir cismin bulunduğunu fark edebileceğim kadar
büyümüştu." Tanık UFO´nun aynı hareketi altı kez yaptığını ama her
hareketin süresinin değiştiğini ve sonuncusunun en fazla 30 saniye sürdüğünü
belirtiyor. UFO, bu hareketlerin ardından yine yavaşlamış ve tabaksı şekli daha
belirginleşirken parlaklığı daha da artmış sonra bir top şekline dönüşürken,
çevresinde yoğunlaşan sisin içinde birden yok olmuş.
Kaynak:
MUFON
Köpek
UFO´ları haber veriyor
21 Şubat
1988´de sabah saat 09:00 civarında Adam Tanner ve köpeği Kala Colorado, Longment
kentindeki evlerinin yakınında caddede yürüyorlardı. Adam anlatıyor;
"Köpeğimi gezdiriyordum, Kala çimenliğe doğru koştu ve çağırmama rağmen
geri gelmedi. Yere oturdu ve göğe doğru bakarak ağlar gibi inlemeye başladı.
Nereye baktığını merak ettim, çimenliğin üzerinde ve hemen ardındaki evimin
tepesinde alev gibi titreşen beş veya altı tane portakal renkli ışıklar gördüm.
Sonra birden ikiye ayrıldılar ve V şeklinde açılarak yükseli; kayboldular.
Heyecanla eve gidip karıma anlattım dışarı çıkıp beraber yine baktık ama
gitmişlerdi, yanıma kameramı alıp birkaç gün bekledim ama gelmediler. Herhalde
en fazla 30 saniye görebilmiştim, portakal renkli ışıklar göz kırpıyorlardı, ne
gördügümü bilmiyorum ama bu ışıkların bildiğimiz uçan araçlarla hiç ilgisi olmadığına
eminim. Eğer bu bütün bir araçsa, herhalde 7000 metre yükseklikteydi ama dedim
ya ne gördüğümü bilmiyorum ve böyle bir şeyi ömrümde hiç görmedim."
Kaynak:
MUFON
Gece
ziyaretçisinin amacı neydi?
Yine
Avustralya´dayız. Yer, Batı Avustralya, Fremantle kenti. Tarih 1 Şubat 1998,
saat geceyarısı 02:30. Rowena Judd evinde uyuyor. Olayı kendisinden dinleyelim;
"Birden uyandım, yatak odamın kapısının önünde birisi vardı, insanımsı bir
şekildi, karanlıktı ama içinden yayılan çok hafif bir ışık görüyordum ve yüzü
belirsizdi. Sonra birden kayboldu. Korkuyla yataktan fırladım, yandaki odadaki
kardeşimi uyandırdım, tüm evi aradık, hiç kimse yoktu ve her yer sıkı sıkı
kapalıydı." İki hafta sonra 15 Şubat´ta bu kez Judd´un evinin üzerinde
parlak bir ışık belirdi, bir vızıltı sesi çıkarıyordu, tüm ev aydınlandı. 22
Şubat´ta gece 12:25 sıralarında Perth yakınındaki Karangi´de, üç adet parlak
portakal renkli ışığın güneybatıya doğru gittikleri rapor edildi. Işıklar yavaş
ve üçgen şeklinde uçuyorlardı sonra yükselerek dikey bir form oluşturdular,
derken birisinin ışığı beyaza dönüştü ve doğrudan yere yöneldiğinde üçü birden
kayboldular. Yaklaşık olarak gözlem yerinden bir km. uzaklıktaydılar.
Kaynak: Ross
Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)
Helikopteri
kim düşürdü?
18 Şubat
1998, Perşembe günü, ABD Deniz Kuvvetleri´ne ait bir helikopter, deney amacıyla
uçuşa çıktı ve bir kaza sonucunda California, Sequoia Ulusal Ormanı´na düştü.
Beş kişilik mürettebat kurtulamadı. Kazadan hemen sonra, Şerif Mike Gutsch ve
ekibi Kern Irmağı yanındaki kaza yerine ulaştılar; Şerif Gutsh anlatıyor;
"Kaza yeri ile Mojave Çölü´nün 100 km. doğusudur. Oraya ulaştığımda
kurbanlara dokunmamam, askeri yetkilileri beklemem emredildi, ölenlerin
kimlikleri belirtilmiyordu." Aynı gün, güneydeki Fresno Bee´de birçok kişi
saat 11:00 civarında Kern Irmağı üzerinde uçan parlak bir cismi rapor
etmişlerdi ve haberlerin gelmesinden birkaç saat sonra helikopter kazası
gerçekleşti. Bölge Haber Bürosu´ndan Ernest Cowan, ışıklı cismin kaza ile ilgili
olduğu düşüncesinde, cismin alevli olmadğını ama bir meteor veya Vandenberg
Üssü´nden atılmış olası bir uydu olduğunu ileri sürüyor. Ama tanıklara göre
cisim garip dairesel hareketler yapıyordu yani yere doğru düşmüyordu.
Kaynak:
Sun-Chronicle Gazetesi, Fresno, California ve Kenneth Young, Halkı
Bilgilendirme Direktörü Tri-States Advocates for Scientific Knowledge
Videoya
yakalanan UFO´lar
İngiltere´de
Leeds kenti üzerinde saatte 224 km. hızla uçan iki UFO,George Hickinson adlı
bir kentli tarafından videoya kaydedildi. Olay 2 Şubat 1998´de yaşandı;
Hickinson şöyle anlatıyor; "Saat akşamüstü 05:35 dolaylarındaydı. Birden
gökte bir çift parlak ışığı fark ettim, batıya doğru beraberce saat 10 ve 4
yönünde uçuyorlardı. Dikkatle izliyordum, uçağa benzemiyorlardı ama yanlarında
birer çıkıntı vardı fakat oralardan ışıklar yayılıyordu. Üç dakika izledikten
sonra gidip kameramı aldım ve beş dakikalık bir kayıt yaptım sonra York yönünde
kayboldular." Hickinson´un video bandı, 12 Şubat´ta BBC´de yayınlandı. 15
Şubat´ta saat 19:10´da Doncaster´dan Yeovil´e giden bir ailenin A37 no´lu
karayolunda arkalarından ve gökten gelen çok parlak bir ışıkla arabaları
aydınlandı. Durduklarında UFO sola doğru dönerek, yükseldi ve kayboldu.
tanıklar cismin yeşil-kırmızı renklerde olduğunu ve arkasında da kuyruğu benzer
bir şeyin olduğunu söylediler. İki olay arasındaki uzaklık 48 km´idi.
Kaynak: John
Thompson ve George A. Filer Gazeteler: Yorkshire Evening Post London Daily
Telegraph
RECURRING
WEDNESDAY UFO HAS THE ITALIANS TALKING
Şubat ayı
1998´de sanki UFO´ların gösteri ayı. Bu kez İtalya´da, Lombardia bölgesindeyiz.
11 Şubat 1998´de saat 18:30´da, yeşil-sarı ışıklar saçan ve uzun parlak mavi
bir kuyruğu olan top şeklinde bir uçan bir cisim görüldü. Gök cismi Bergamo,
Brescia, Asola, Parma ve Mantova kentlerinden görüldükten sonra Lazio üzerinde
kayboldu. İtalyan bilim adamlarına göre cisim, alışılmadık bir atmosfer olayı
idi. Ama bir hafta sonra 18 Şubat´ta olay yinelendi. Aynı renkleri taşıyan
cisim tekrar ortaya çıktı, gün yine Perşembe günüydü ve yüzlerce kişi
tarafından gözlendi; gökte bir yay çiziyordu. İtalyanlar cisme, "Perşembe
Günü Meteoru" adını taktılar.
Kaynak: Il
Messagero, Gazzeta di Parma, Gazzeta di Mantova
1957´den
kalan bir olay açıklandı
8 Mart
1957´de şimdiki Kennedy Hava Limanı´ndan saat 11:30´da kalkan DC-6 tipi dört
motorlu yolcu uçağı kalkışın ardından güneydoğuya dönerek, Porto Riko, San
Juan´a doğru yönlendi. Yolculuk normal geçiyorken, Bermuda üzerine
ulaştıklarında Kaptan Matthew Van Winkle telsizden bir fırtına uyarısı alınca
rotasını değiştirdi ve daha batıya dönerek Florida üzerine yaklaştı. Saat 15:30
olmuştu ve 257 sefer sayılı uçak şimdi Florida Jacksonville üzerinde 9000 km
yükseklikte uçuyordu. Kaptan Winkle anlatıyor; "Aniden uçağın altında, sağ
tarafından patlayan bir ışıkla irkildim, sanki gök yarılmıştı şeklini iyice
gördüğüm ışıklı bir cismi bir an için gördüm, çok büyük bir ateş topu gibiydi,
inanılmaz bir hızı vardı ve kükrer gibi bir ses çıkarıyordu. Önümüzdeydi, oluşturduğu
hava akımı uçağımı sarsmaya başlayınca ve de çarpışma korkusuyla yükselmeye
başladım." Ani yükseliş sonucunda uçağın işi karmakarışık oldu, yolculara
haber verecek zaman yoktu, bagaj kapakları açılmış, eşyalar dökülmüş, insanlar
yerlere yuvarlanmıştı, o esnada pilot kabininde bulunmayan yardımcı pilot düşe
kalka yerine döndüğünde, Kaptan´ı kontrollarla boğuşurken buldu. Bir hostes ve
bir yolcu yaralanmışlar, üç yolcu ise şok geçirmişlerdi. Uçak sağ salim San
Juan´a indikten sonra soruşturma yapılırken Kaptan Winkle şok geçirdi; aynı
yörede aynı saatte uçan dört uçak daha benzer bir uçan cisim görmüşlerdi; cisim
çok parlaktı, önünde beyazımsı fosforik bir ışık, arkasında ise egsoza benzer
kırmızı bir ışık vardı. Soruşturmanın sonucunda yapılan resmi açıklamada;
cismin bir meteor olduğu belirtildi. Oysa Kaptan Winkle, bugün dahi aynı
fikirde değil.
Evrende yolculuk mümkün olacak mı?
Eğer dünyadışında bir yerlerde bir
yaşam varsa, orada yaşayan canlılar büyük bir olasılıkla bize benzemektedirler.
Egzobiyoloji yani biyolojik yaşam uzmanları olarak tanınan Prof. Carl Sagan,
Frank Drake gibileri galaksimizde bizim dışımızda yaşamın olması gerektiği
düşüncesindeler. Bu uygarlıklar bizden eski ve bizden ileri bir teknolojiye
sahip olabilirler, hatta olmalıdırlar. Michigan Üniversitesi´nden Michael
Swords, literatüre geçen yazısında şunu diyordu: " .. evrenin bir
yerlerinde, uygarlıklar vardır, bunu tartışmaya pek gerek yok asıl zor olan
uzayda yolculuktur.. yaşam formları çeşitli olabilir çünkü yaşamsal koşullar
fiziksel ve kimyasal olarak değişkendir.. insanımsı olmak kaydıyla her tür
yaşam olabilir.. fakat dedim ya önemli olan uzayda yolculuğun
zorluğudur.." Öte yandan, bilim kamuoyu dünyanın dünyadışı canlılar
tarafından ziyaret edildiği düşüncesine pek katılmak niyetinde değil. Oysa, bu
ziyaretlerin olduğu göstergesi ise çok yüksek, karşıt tezlerin temelinde bizim
çok yoğun ve popüler bir galakside yaşıyor olmamız düşüncesi yatıyor. Bir diğer
gerçek ise, saklanan sırların varlığının kesin olduğu. Eğer UFO olayları, ön
yargısız ve açık bir bilinçle izlenirse tek bir gerçek vardır. 1947´den bu yana
gezegenimize dünyadışı uzay araçları düşmüştür ve parçaları saklanmaktadır. Biz
yalnız değiliz..
UFO'LAR NE OLABİLİRLER?
Artık daha net yaklaşımların
yapıldığı dönemdeyiz.. 2012 yılına doğru bizi önemli sürprizler bekliyor..
UFO´lar torunlarımızın torunları olabilirler mi? Roswell Kazası filmini yakın
bir dostumla tartışıyorduk. Bana, bunların gerçekten doğru olup olmadığını
sordu. Entellektüel düzeyi yüksek olan dostumun dahi endişeleri vardı ve pek de
inanmak istemiyordu. Elbette ki, haksız sayılmazdı fakat olayın perde arkası
görebilecek kadar bilgiye ulaşması da mümkün değildi. Öyleyse, ortaya belli bir
konuyu yeterince araştırma ve bilgilenme gereği çıkıyordu. Aslında, Türk
toplumunun yeterince her konuda bilgilenmesine hala belli kafaların karar
verdiği gerçeğini kabullenmemiz de artık şart. Kim neyi seyretmeli, neyi
seyretmemeli, şu dergi veya bu gazete böyle olmalı veya olmamalı, program böyle
yapılır, yazı şöyle yazılır türünden ahkamların artık çağdışı kaldığı ve daha
da önemlisi yarar yerine zarar getirdiği yeni bir çağın içine girdik ve
gidiyoruz. Dünya insanı artık kuralların, alışkanlıkların her an değiştiği ve
hatta kabul etmek güç ama deneyimin yerine yenilenme ve yaratma yeteneğinin
geçerli olduğu bir çağı yaşıyor. Ve artık, kitlelerin yerine konuşmak geçerli
değil, birileri bizim ülkemizde bu böyle değil diyebilirler ama hiç önemli
değil çünkü sonuçları ortada. Sistem gittikçe yıpranıyor ve hatta daha da
ciddisi yıpratıyor.
İşte UFO
olaylarını ve UFO bilgilenmesini hakkını da böyle kabul etmek gerek. Yurdumuzda
salt eğlencelik magazin boyutunda kalan UFO haberciliğinin kamuoyu ilgisini
toplaması beklenemez. Bir de, sayısız sorunlarımız varken acaba, UFO´larla
ilgilenmenin sırası mı? Bu da bir kültür sorunu tabii ki, bilim-kurgu yazınının
varolmadığı bir toplumda yaşıyoruz fakat buna karşın bilim-kurgu filmlerinin de
neredeyse kapalı gişe oynadıkları bir ülke de yaşıyoruz.
UFO´lar
hakkında kuşkular ve nedenler
Kısacası,
UFO´ların ardında yatan sırra ulaşmak şöyle dursun, elle tutulur düşündürücü
olaylarla ilgili haberlere pek ulaşamıyoruz. Bir de uygulanan gizlilik
planlarını da gerçek olarak varsayarsak, sonuç ortadadır. UFO´larla ilgili
kamuoyunun bildiklerinin dışında, UFOLOG´ların yani UFO araştırmacılarının
beklentileri hala sürmektedir. Roswell Olayı dışında, tartışmasız biçimde filme
alınmış bir uzaylı veya dünyadışı canlının görüntüleri hala elde edilememiştir.
Billy Meier´in İsviçre´de çektiği Pleidas UFO´larının filmleri ikna edicidir
ama her nedense Meier´ın dünyadışı bir kadın olarak görüştüğü ve anlattığı
Samjase´nin flu bir fotoğraf dışında filmi yoktur. Ve tabii, diğer
tanıklıkların da.. Günümüzdeki üstün görüntü tekniği ile artık bir UFO´nun en
iyi düzeyde filme alınması çok kolaydır. Yeter ki uygun objelerle karşılaşalım.
Ama bunun için UFO´ların tümünün dünyadışı canlıların araçları olduğuna
gerçekten emin olmamız gerekiyor. Genelde UFOLOJİ, doğal açıklamalarla çözüm
getirilen olayların hemen hemen tamamiyle ilgilenmemektedir. Dünyada bilinen
tanım ve yöntemlerle açıklanamayan olaylar UFOLOJİ´yi ilgilendiriyor.
1980´lerden bu yana ayyuka çıkan, hükümetlerin bilgi sakladıkları kuşkusunun
temelinde yapılan açıklamaların anlamsız ve yavan olduğu gerçeği vardır yani
yetkililer yeterince ikna edici değildir. Son otuz yıldan beri, İngiliz Hava
Kuvvetleri´ne bağlı savaş uçaklarına gördükleri gümüş rengi diskleri izlemeleri
ve yere inmeye zorlamaları özellikle emredilmiştir. Yani ortada izlenecek
birşey vardır. Medya ve fanatik tarikatvari inançlılar için İnsanlığa yardıma
gelen veya çeşitli uygarlıklardan canlı örneği toplayan uzaylılar düşüncesi
cazip ve çekicidir. Fakat bu noktada ortada garip ya da saçma bir yaklaşım
görülüyor; Nedense bu uzaylılar, olmadık sıradan veya bilim dışı insanlarla
görüşmekte, yıldız haritaları göstermekte, kendi yaşadıkları yerleri ve
kültürlerini anlatmaktalar ve de bize olan benzerlikleri neredeyse saçmalık
düzeyindedir. Psiko-UFO´loglara göre, bu yaklaşım antropomorfizedir yani bizler
kendi kültürümüzü onlara mal etmekteyiz.
UFO´lar
hakkındaki açıklamalar
Mantık ve
sağduyu ile bakıldığında elde olan bazı UFO olayları büyük yara
almaktalar. Bir başka gariplik daha var; Uzaylıları gören tanıkların çoğu
onların duvarlardan geçtiklerini, birden ortaya çıkıp, yok olduklarını
anlatmaktalar sanki bir başka boyuttan gelir gibiler. O zaman da ortaya uzayda
yolculuk değil, boyutlar arası ilişki alternatifi çıkmaktadır. Şimdi bu
noktadan yola çıkarak olasılıkları sıralayalım; a) Uzaylılar dediğimiz başka
tür canlılar, bizim dışımızdaki bir boyuttan gelmekteler. Belki de aynı
gezegenin üzerinde yaşıyoruz. Ama farklı zaman ve mekanlardayız. O zaman
bizlerin dünyayı mahvediyor olmamız onları da ilgilendirmektedir. Kendilerini saklamaları
ise, bizim boyutlararası geçiş tekniğini öğrenmememiz için olabilir. Bu
bağlamda, Isaac Asimov´un "The Gods Themselves/İşte Tanrılar-Altın
Kitaplar" adlı eseri etkin olduğu kadar da yol göstericidir. b) İkinci bir
olasılık UFO´ların ve içindekilerin çok uzak bir gelecekteki bizler
olduğumuzdur. Yani zaman yolculuğunu çözümleyen geleceğin insanlarıdırlar.
Önemli olmayan ve kırsal kesimde yaşayan içimizden birilerini özellikle
kaçırmaktalar ve belli deneylerde bulunduktan sonra yeniden doğal ortama
salmaktalar. Belki de bizim yunus ve balinalara yaptığımız gibi işaretleyerek
dönem dönem kontrol ediyorlar. Resmen ortaya çıkmamaları ise, tarihi
değiştirmemek yani geleceği etkilememek için olabilir. Çünkü biz onların
geçmişiyiz. c) Aynı varsayım, dünyadışı canlılar yani bir başka yıldız
sisteminden gelenler için de geçerli olabilir. Fakat o zaman da ortaya
çözümlendiğine inanılması mümkün olmayan bir sorun geliyor, o da evrende
yolculuk yapabilmenin imkansızlığıdır. Öylesine büyük ve sınırsız bir evrende
bulunuyoruz ki, bilinen teorik veya pratik tüm hız teknikleri ve olasılıkları
dahi uzayda bir yerden bir yere gitmeye yeterli değildir. Işık hızı dahi
evrende yol almak için yeterli değildir. En yakın yıldız Vega´ya ışık hızıyla
gidip gelmek bize göre 8 yılın üzerinde bir zaman gerektirir ve bu arada da
dünyada zaman çok daha hızlı ilerleyecektir. Işık hızı ötesi hız yöntemleri
yani düşünce hızı, transportasyon yani ışınlama veya hiperuzay yani uzay altı
yaklaşımları veya teorik olarak varlıkları bilinen kara deliklerin kullanılması
henüz spekülatif bile değildir. Ve geriye tek bir hayal kalır, o da bizim hayal
ufkumuzda dahi olmayan hiç düşünülmedik bir tekniğin varolmasıdır. Ama bu da
spekülasyon bile değildir. UFOLOG´ların buna cevabı daha cesurcadır; Neden
olmasın? Nasıl emin olabiliriz ki? d) Psikolojinin temel isimlerinden Carl
G.Jung´un yaklaşımı bir başka yöndedir. UFO´lar bizim olmasını istediğimiz
bilinçdışı veya altı zihinsel ürünlerdir, işte bu yüzden insansı özellikler
taşırlar. Yani yaşanan olaylar insanların yarattıkları düşünce formlarıdırlar.
David Alexandre adlı Fransız gezgin 14 yıllık Tibet anılarında, düşünce
geliştirme formlarıyla somuta dönüşen bir rahip görüntüsünü (Tulpa) ve
tanıklarını uzun uzun anlatmaktadır. Bir diğer anlamda ise, UFO´lar insanların
sosyal baskılara ve sürekli kötüye giden dünyaya karşı psikolojik olarak
üretilen kurtarıcı düşüncelerdir. Burada bireylerin korku ve umutları birarada
bulunur. Fakat buna iki şekilde karşı çıkılmaktadır, ilkinde tüm kaçırılma
olaylarındaki ortak özelliklerdir yani bölgesel ve kültürel farkların
olmasıdır, ikincisi ise UFO´ların insandışı araçlarda yani radarlarda
görülmesidir. belki de bu yaklaşım bir sentez olabilir ama aslında bir
karmaşayı yansıtmaktadır. e) Son ihtimal ise, doğanın bize oyun oynadığıdır,
yani UFO´lar atmosferin veya iç uzayın henüz tanımlayamadığımız özellikleridir.
Örneğin deprem kuşaklarında yoğun ışık plazmalarının oluştuğu bilinmektedir ve
bunlar gerçekten yanıltabilir.
Eğer UFO´lar
varsa
UFO´lar
tüm varsayımlara rağmen vardırlar ve varolacaklar. Geçmişte, cin, peri,
dev veya mitolojik kavramlar olarak varolmuş olabilirler ve hatta birçok dinsel
mucizenin veya inancın temelinde onlar vardırlar. Günümüzde ise, değişen
kültüre ayak uydurulmakta ve UFO´lar artık bilim-kurgu ile bütünleşmektedirler
çünkü 1940´ların sonunda başlayan UFO showları, bilim kurgu edebiyatının
patlamasıyla da eş zamanlıdır. Bilinen bir diğer gerçek ise UFO´ların görsel
medyada yani tv ve sinemada çok etkili olmasının getirdiği maddi boyutlardır.
Bu ilginin temelinde yine psikolojik bir yön vardır hem yaşamsal baskıdan
kaçılmakta, hem de sonsuz evren karşısında aczimiz ve korkumuz
sergilenmektedir. Çok üstün bir dünyadışı uygarlık, şu anlarda bizi ziyaret
ediyor olabilir. UFO olayların çözümsel karmaşası içinde kendilerini kolayca
gizleyebilirler ve daha da ötesi bu üstün zeka, çok elit bir grupla temasa
geçmiş de olabilir. John Spencer´in söylediği gibi, seçkin insanlar onlarla
ilişkiyi sürdürüyorlar ve iki tarafın uygun gördüğü bir zamanda veya mekanda
bir gün tarihi açıklama yapılacak ve bizler o gün gerçekten yeni bir çağa, yeni
bir dönüm noktasına geçmiş olacağız.
Kısacası
onlar varlar ama gizem bildiğimiz gibi değil, çok farklı birşeyler saklanıyor
ve kullanılıyor gibi. Dahi film yönetmeni Steven Spielberg tüm zamanların en
iyi UFO filmi olan "Üçüncü Türden Buluşma"yı çektikten sonra, yoğun
biçimde nasıl bu kadar gerçekçi olduğu sorusuyla karşılaşmıştı. Ama en önemli
soru, nasıl olup da ABD Hükümeti´nin desteğini bu boyutta, nasıl aldığıydı.
Spielberg, gülümsemiş ve MTV´de yayınlanan söyleşide ".. filmde ayrıntılar
dışında herşey gerçek olabilir, herşey danışılarak yapıldı ve eğer varsalar
ancak böyledirler.." şeklinde gizem dolu bir konuşma yapmıştı. Ben kişisel
olarak UFO´lara hazırım ama daha önemlisi şu an içinde bulunduğumuz anlamsız ve
mantıksız yaşamımızı hatta kötü de olmaları kaydıyla ancak dünyadışı bir
olgunundeğiştirebileceğine inanıyorum. İyi iseler, bize doğru yolu sert bir
baba görünümünde gösterebilirler yok kötüyseler o zaman da aklımızı başımıza
toplar, kesinlikle mantıksız ve aptalca savaşları bırakır, etnik, dinsel ve
ekonomik tüm düşünce ayrılıklarının saçmalığını anlar, ekonomi ve ticari
sistemizin kökten sakat ve çarpık olduğunu farkeder,
tüm dünyanın
tek bir ülke, millet ve yurt olduğu bilincine varır, adalet ve hukuk
düzenimizin Hz.Süleyman´dan bu yana değişmediği hatırlar ve korkuyla titreyip
belki kendimize geliriz. İşte o gün, tüm İnsanlık birlik ve bütünlük içinde
kendi dışındaki bir güçle başetme gereğinin bilincine varabilir. Aksi halde,
kendimizi yok etmek için emin olun herşeyi yapmaktayız ve Fransa örneğinde
olduğu gibi nükleer deneylerle dünyanın iskeletini parçalayan geri zekalıları
demokrasi balonu yoluyla başımıza getirmekteyiz.
ATA NİRUN
TÜM ZAMANLARIN
EN ÇOK KONUŞULAN UFO KAZASI
Roswell´e bir UFO düştü ve içinde biri canlı üç dünyadışı yaratık vardı..
Başkan gerçeğe tanık oldu mu? Üst düzeyden bir itiraf.. Birşeylerin gizlendiği
kuşkusu 8 Temmuz1947´de öğle saatlerinde başladı. ABD, New Mexico, Roswell´de
yayınlanan "Daily Record" gazetesi inanılması güç bir haber
yayınladı. Habere göre, Roswell´in kuzeyinde Lincoln Bölgesi´ndeki Corona´ya
bir UFO düşmüştü fakat bölgedeki askeri hava üssü olayı örtbas etmiş ve
gerçekleri saklamıştı. Askeri yetkililerin açıklamasına göre, ortada UFO falan
yoktu, tüm gürültünün nedeni sadece yere düşen bir hava balonuydu. Daha sonra
anlaşıldı ki, olay çok daha fazla kapsamlıydı. Hasar görmüş UFO´nun dışında,
içindekilerin cesetleri de bulunmuştu, daha da ötesi halen yaşayan bir UFO
gezgini dahi vardı. İlginçtir olay o dönemde fazla ses getirmedi veya
duyulmadı.
Asıl bomba
sonraki yıllarda ve özellikle de 1993-94´de patlayacaktı. 1949 yılında Variety
Dergisi yazarı Frank Scully, sert bir yazı yazarak Roswell´de yaşanan gerçeğin
devlet tarafından kasıtlı olarak yok edildiğini ileri sürdü. Ertesi yıl, Scully
konuyu tekrar gündeme getirdi ve ayrıntıların olaya tanık olan Teksaslıbir
petrolcü tarafından uzun uzun anlatıldığını belirtti, hattadünyadışı ölü
canlıların üzerinde 1890 stili giysiler vardı. Aynı yıl ortaya çıkan Silas
Newton ve Leo GeBauer adlı iki tanık iddiayı onayladılar ve GeBauer
manyetik alan fizikçisiydi. Hükümet hala susuyor ve hiçbir açıklama
yapılmıyordu.
1947´den
gelen gizem
1952´de Los
Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik
çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri
ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu.
Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o
yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini
gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı.
Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar,
uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden
anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman
anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell
olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan
bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha
sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka
başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere
itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi.
Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler.
Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler,
üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun
tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister
senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu
kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların
açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD
toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede
dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır,
bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç
askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu
Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen
şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava
araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların
Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni
dünyadışı olan araçlardır."
Tüm
zamanların en büyük sırrı
1952 yılı 14
Temmuz akşamında ABD´nin doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi üzerinde bir DC-3
uçuyordu, pilot ve yardımcısı aniden ortaya çıkan sekiz yüzlü bir UFO ile
karşılaştılar. Olayı rapor etmek için ertesi gün askeri yetkililere gittiler,
konuşma sırasında bir subay önceki gece garip bir cismin enkazından söz etti.
Yardımcı pilot William Fortenberry bir başka subaya gerçek olup, olmadığını
sorunca, "Evet, doğru." cevabını aldı. O anda odaya giren Binbaşı
John Sharpe, sinirli görünüyordu, pilot William Nash aynı soruyu sorunca, çok
sert bir hayır cevabı aldı. İki pilot daha sonra bu olayı Life Dergisi´ne
anlatacaklardı. 1974 yılında, CIA Özel Operasyonlar Daire Yöneticilerinden
Victor Marchetti, "CİA ve Bilgi Kültürü" adlı bir kitap yayınladı.
Marchetti ABD Hükümetinin dünya dışı canlılarla olan ilişkisini gizlediğini
iddia ediyordu. Kesin kanıtları yoktu ama CIA´in en üst düzey yetkilileri
arasında bu konunun sık sık konuşulduğuna birçok kez tanık olmuştu. En çarpıcısı
ise, Ulusal Güvenlik Örgütü´nin çok uzun zamandan beri dünya dışından gelen
elektronik zeki sinyalleri değerlendirdiği ve ilişki kurulduğu iddiasıydı. Ama
tüm bu bilgiler "SÜPERSIR" olarak saklanmaktaydı, hatta ABD tarihinde
böylesine kesin saklanan hiçbir sır mevcut değildi. Marchetti´nin iddialarını
birçok UFO araştırmacısı sürdürdüyse de bir çözüme ulaşmayı başaramadılar. CIA
ise yine gerekeni yaptı, hiç ses çıkarmadı. Daha önce sözü edilen Roswell Olayı
öncelikli olmak üzere, yaşanan özellikle askeri kökenli olayların sayısal
yüksekliği ve içerdiği tartışılmaz kanıtlar öylesine ortada durmaktadır. Hele
Roswell´de olanlar, düşen bir UFO´nun parçalarının Roswell Kasabası halkının
yarısı ve biri canlı üçü ölü dünyadışı canlının en azından 50 tanık tarafından
görülmesi öylesine kesindir ki, diğer olaylara göz atmaya dahi gerek
kalmayabilir. Roswell olayı, aşırı derecede fantastik ve inanılmazdır ama aynı
düzeyde de belgelendirilmesi çok güçtür. Hava Kuvvetleri büyük bir sabırla,
açıklamaları kitlemiş ve neredeyse birkaç yılda bir müphem açıklamalar yaparak
zamana oynamıştır. Gizlilik ve örtbas etme en üst düzeydedir. Oysa, sayısı iki
düzineyi bulan ciddi bir tanık ordusu, dünyadışı canlıları tarif etmektedirler.
Koca
gözlülerdi
Ortak
tariflere göre, dünyadışı canlıların boyu bir metre civarında, insana
benziyorlar fakat başları büyük ve gözleri çok iri ve gözbebeksiz siyah. Bu da
yaşadıkları özgün ortamda ışığın az olduğunu gösteriyor. Dudakları yok gibi,
ince uzun kolları ve dört parmaklı elleri var. Otopside bulunan bir hemşire,
kemiklerinin tahtaya benzediğini anlatıyordu. Kısacası dünyadışı canlılar
insanımsı olarak tanımlandılar. Sessizlik yıllardır sürüyor, 1980´den bu yana
Roswell olayı gündeme daha sık geliyor. Ve en önemlisi, olayın içinde artık
ölüm olayları da yer almakta, acaba sorusu kanlı bir giysi içinde gittikçe
büyüyor. Yüzbaşı Oliver Henderson, UFO kalıntısını yakından gördüğünü ve
uzaylıları tarif ediyordu, ailesine de anlatmıştı, 1980´lerin başında herkes
Henderson´un anlattıklarını konuşuyordu. Henderson, aynı yıl nedeni bilinmeyen
bir uçak kazasında öldü. Roswell UFO´sunun saklandığı hangarın nöbetçilerinden
olan Çavuş Melvin Brown, kimliği bilinmeyen bir kamyonun çarpmasıyla yaşamını
yitirdi. O da çok konuşuyordu.
John
Spencer´in açıklaması: "İnsanlık uzaylılara alıştırılıyor"
John
Spencer, dünyadışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla
ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi
çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da
henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı
İnsanlık dünyadışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu
anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son
yirmi yıldan beri sinema ve tv´lerde empoze edilen uzay filmlerinde
bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünyadışı canlıların varlığı gerçeğine
bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO
kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki
teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran
tüylerimi ürpertti. Kötü giden herşeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi
bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız
noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki
bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerimiz, acaba kompleks mi? Yoksa,
tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri
uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?
Sonuç:
1995
sonlarında başta Amerikan CBS ve İtalyan RAI 2 Tv Kanalı olmak üzere daha
birçok tv kanalı daha önce sözünü edilen Roswell UFO kazası ve ele geçen
dünyadışı canlılar konusunda elli yıldır saklanan özel bir filmi yayınladılar.
Yurdumuzda yine magazin boyutunda kalması bir yana bırakılırsa, daha öte
ülkelerde bu film yankılar uyandırdı. Çünkü filmde, dünyadışı canlılar çok
yakından gösteriliyor ve ölülerine yapılan otopsi görüntüleri çok ayrıntılı
olarak yer alıyordu. Gerek sinema filmi uzmanları gerekse de özel efekt
ustaları filmde bir hilenin bulunmadığı ve 1947´de bu tür bir sinema hilesinin
hayal bile edilemeyeceğini belirttiler. Günümüzün inanılmaz sinema bilgisayar
efektlerini yaratan uzmanlar ise, şu anda bile bu tür bir efektin
yapılamayacağını belirttiler. Değil elli yıl önce on yıl önce bile bu tür film
hileleri düşünülemezdi. Öyleyse, film gerçekti ve üstelik şu anda emekli olan
ve elli yıl evvel orduda görevli olarak Roswell olayını yaşayan insanlar da
konuşmaya başladılar. Roswell olayını doğruluyorlar, dünyadışı canlıları
gördüklerini uzun uzun anlatıyorlardı. Üzerinde hiyeroglife benzeyen yazıların
bulunduğu enkaz parçalarını, çekik kocaman siyah gözlü, küçücük ağızlı, saçsız
kubbe kafalı 1.20 boyundaki iki erkek, bir dişi dünyadışı canlıyı aynen filmde
olduğu gibi anlatıyorlardı. Ön yargısız bir mantıkla bakıldığında, 2 Temmuz
1947 gecesinde, New Mexico, Corona bölgesinde, Roswell kentinin yakınında,
William Brezel adlı çiftçinin arazisine büyük bir patlamayla düşen cisim
dünyada yapılmamış uçan bir araçtır. Olaya önce yerel sonra da askeri
yetkililer karıştıktan sonra, basın ve radyolar duyuruya başlamış ama 8 Temmuz
günü herşey durdurulmuştur. Yasaklamanın kaynağı doğrudan ABD hükümetidir.
Bugün ise, birşeyler su yüzüne çıkmakta Roswell UFO kazası galiba aydınlanıyor,
acaba bunu neler izleyecek? Bekleyecek ve göreceğiz.
UFO fotoğrafları ile ilgili
tartışmalar
Fotoğraflar, UFO olaylarını daha iyi
anlamamızı sağlayabilirler ama eğer yeterince incelenirlerse yani bir hile olup
olmadığı kesin olarak belirlendiği takdirde... Fotoğrafik kanıtlarda güçlü ve
kesin kanıtlar gerekmektedir ama bunu sağlamak zordur (En azından uzaktan
kontrollu bilimsel gözlem istasyonları gerekir). Öte yandan UFO olaylarının
doğal yapısında zamansızlık, belirsizlik yani önceden tahminde bulunamamak
vardır. Olayın özgünlüğü çizgisinde kalmak şartıyla gerekli fotoğrafik malzeme
eksikliği de unutulmadan bilinmelidir ki, gözlem programlarını oluşturmak ve
uygulamak çok güçtür. Yani yeterli ve tatmin edici fotoğrafların elde edilmesi
için bilimsel düzeyde araçlar ve uzmanlar gerekmektedir. Tanıkların elde
ettikleri birçok fotoğraf, otomatik modlarda çekilmekte ve tanıkların fotoğraf
tekniği konusundaki bilgisizlikleri de eklenince, sonuçlar yetersiz olmaktadır.
Fotoğrafik kanıtların hemen hemen tamamı, umulmadık koşullarda elde edilmiş
anlaşılmaz görüntülerden oluşmaktadırlar. Veya tanıkların gözlemine güvenilse
dahi, gözlemle fotoğraf arasındaki bağın yetersizliği görülmektedir yani
görülen şey, fotoğrafa yansımamaktadır. Bu durumlarda, ortaya otantik
yaklaşımlar çıkmakta (UFO´lar resimlerinin çekilmesine izin vermiyorlar gibi)
ve bilimsellikten iyice uzaklaşılmaktadır. Yani sonuç olarak fotoğrafların
uzmanlar tarafından çekilmemesi nedeniyle, kesin kanıtlara ulaşılmamakta ve
çoğu sahtekar olan amatörlerin çektikleri resimlerle yetinilmektedir.
UFO´ların
ışık oyunları yanılgı mı?
Tanıklar
tanımlayamadıkları gök cisimlerini anlatırken çoğu zaman, sıçrayan veya
alışılmadık hareketler yapan parlak ışıklardan söz etmektedirler. UFO
araştırmacısı Jacques Vallee´ye göre bunlar yanılgıdırlar. "Bütün çevre
aydınlandı" gibisinden yaklaşımlara çok raslanmaktadır. Ve daha da önemlisi,
gözlemlerin sonrası yoktur yani bir ışık olayı yaşanmakta ve sonra ne olduğu
hakkında yeterli bir süreklilik yaşanmamaktadır. Dünyadaki tüm yetkililerin
veya güvenlik kuruluşlarının tek bir elden yönetildikleri ya da kontrol
edildikleri düşünülemez. Birçok çok büyük ışıklı cisim tanıklıklarında olaya
karışan güvenlik görevlileri bir iz bulamamaktadırlar. Jacques Vallee geçen
yirmi yıl içersinde gerçek anlamda çözümlenemeyen altı adet gerçek göksel
fenomen yakalanabildiğini ve güçlü optik araçlarla gözlemlenebildiğini
belirtmektedir. Örnek bir olay 27 Ağustos 1956´da Kanada, Alberta´da
yaşanmıştır. Kanada Hava Kuvvetleri´ne mensup iki pilot, F86 jet uçaklarıyla
gün batımının bir saat öncesinde 36.000 feet´de uçarlarken parlak bir ışık
gördüler. Pilotların bir tanesi; "Disk şeklinde parlak bir ışıktı, yatay
duran gümüş bir dolara benziyordu" . Parıltı uçağın altında ince bir bulut
tabakasının üstündeydi. Anlaşılacağı gibi, güneş ışınları buluttan yansıyordu.
Parıltı, 30 saniye ile üç dakika arasında devam etti ve bu arada başpilot
görüntüyü Kodachrome renkli slide filmle yakaladı.
Film görüntü
uzmanı Dr. Bruce Maccabee tarafından incelendi ve sonuç yukardaki gibi
açıklandı. Bu olay, önemli bir yanılgıydı. Yanılanlar ise iki deneyimli pilottu
ama yanılmışlardı. Kısacası göğe bakarken yanılmak çok kolaydı... Bu tür
olaylarda, benzer oluşumlar çok fazladır, görsel karışmalar çeşitli etkiler
yaratabilirler, ancak çok deneyimli uzmanlar doğru sonuçlara ulaşabilirler ama
eğer fotoğraflar çok ileri bir teknolojiye sahip bir savaş uçağındaki ekipmanla
çekilmişlerse...
Ufo´ları gören tanıklar saklanıyor
1950´lerden sonra iki süper ülkede
UFO´larla ilgili haberlere sansür konurken, tanıklar susturuldular.. Gizleme
İnsanlığın korunması amacıyla mı yapılıyor?
Bir gerçek
var; uzun yıllardan bu yana ABD dışında, Sovyetler´de, Çin´de ve özellikle doğu
ülkelerinde UFO´larla ilgili sırların saklanması planlı, programlı bir şekilde
yürüyor. Örneğin, bir UFO olayı yaşanıyor, doğru, yanlış olduğu tam olarak
anlaşılmadan bir olay birden yokoluyor. Oysa, diğer hiçbir konuda böyle
olmuyor, paprazziden tutun da, spora kadar her konuda ortaya atılan yalan
dolanlar dahi günlerce manşetlerde, gündemde kalabiliyor. Peki, neden? Kültürle
ilişkisi nerede ve nasıl? Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde UFO
raporları, basit etki ve tepki yaratırlar. Toplumun az eğitilmiş tabanı,
yaşadıkları veya tanık oldukları olayları algılamaktan yoksun oldukları için,
dokümante etme ya da raporlama beklenemez. İronik olabilir ama ABD´de, ilk UFO gözlemleri
rapor edildiğinde toplum bu olayların ardında SSCB´nin bulunduğu kanısındaydı.
Çünkü dönem Soğuk Savaş dönemiydi. Ama kısa bir zaman sonra ABD toplumuna,
dünyadışı canlılar iddiası daha cazip ve inanılır geldi. Çünkü SSCB´nin böyle
bir gücü olmadığını, ABD Hükümeti açılıyordu ve inanıyorlardı. Halk, hükümete
güveniyordu. Bu, öylesine bir psikolojidir ki, aynı güven duygusunun içinde
hükümetin olayları sakladığı inancı da saklıdır. Çünkü devlet büyük ve
kudretlidir. Sovyet toplumu da benzer çizgiden geçti, bir dönem UFO olaylarını
spekülasyon olarak tanımladılar, yetkililerin açıklamaları vardı ama boş
alternatifler üretiyorlardı. 1953´de Moskova Radyosu, UFO´ların bir fantazi
olduğunu, batılı askeri güçlerin vergi ödeyen vatandaşlarını bu yolla korkutarak,
yüksek askeri bütçeleri ele geçirmeyi amaçladıklarını söylüyordu. Ama bu, biraz
aşırı bir Komünizm propogandasıydı.
Demir perde
ufoları
Ama
1970´lerde durum değişti, Romanyalı bir yazar olan Ion Hobana "Demir
Perdenin Ardındaki UFO´lar" adlı kitabında, UFO´ların kapitalist düzenin
propogandasının çok ötesinde birşey olduğunu yazıyordu. Ve arkası geldi, Sovyet
halkının, UFO tanıklıkları batıdan az değildi ve SSCB toplumu UFO´ları tanıyor
ve biliyorlardı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi, dünya literatüründe çok
enemli yerlere konulan birçok UFO olayı SSCB´de gerçekleşti. Çin, daha büyük
bir bulmacadır, UFO aktivitesi çok yoğun olsa da, toplumun pek duyarlı olduğu
söylenemez. 1980´lerde, Beijing Wambao gazetesi gökte görülen şekilsiz
ışıkların fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflar, Çin Seddi´nde kamp kuran iki
öğrenci tarafından çekilmişti. Gazetedeki fotoğraflar, Çin´de yayınlanan ilk
UFO fotoğraflarıydı. Sonra sanki bur moda akımı gibi, Çin medyasında peşpeşe
UFO haberleri yer almaya başladı. Mao´nun katı batı düşmanlığı sistemine
rağmen, hiçbir sınırlama yoktu. Garip ama gerçek Komünist Çin, SSCB´nin yaptığı
gibi UFO´lara batı propogandası gözüyle de bakmadı. Ve sonunda, gazeteci Shi Bo
"UFO Keşifleri" adında bir dergi yayınladı ve 3000´in üzerinde
olaydan söz etti. Sahtekarlık ve yanılgı tanımlamaları çok azdı ve tanıkların
çoğunluğunun doğru söyledikleri kabul ediliyordu. Shi Bo´nun UFO derlemeleri
daha sonraki yıllarda, Fransa ve ABD´de de yayınlandı.
Gizli KGB Dosyalarından alınan bu görüntülere göre Roswell benzeri bir olayda
1950´lerde SSCB´de yaşandı. Şu günlere gelindiğinde görüntüler kamuoyuna
açıklandı.
Bizi
yokedecek şey din mi?
Bu kitleler
için böyle bir gücün varlığı, dünyanın kaynaklarının tehlikeye düşmesi ve
geleneksel güç yapısının yetersizliği anlamındadır. Politik ve hukuksal
sistemler, bu durumda aciz, çaresiz ve hatta anlamsız kalabilirler. Din
sistemi, hiçbir din istisna olmamak kaydıyla, hayal bile edemediği çok ötelerde
bir ilahi sistemle karşılaşıp, binlerce yıllık dinsel müessesenin çökmesi ile
karşıkarşıya kalabilir. Evrensel diye tanımlanan dinler ve peygamberlerin bir
başka dünyadışı uygarlık tarafından bilinmemesi kadar şok olay olamaz. Ekonomik
ve sosyal düzenin çökmesi Marchetti´ye göre bir diğer tehlike, fütürolog yani
gelecekci Alvin Toffler´da benzer düşüncede, gelecekle ilgili varsayım
senaryoları içersinde Toffler düşük bir olasılık tanısa da, dünyadışı müdahale
olasılığı uygarlığın çökmesine neden olabilir. Üstün bir dünyadışı teknolojiye
sahip olacak olan bir dünya devleti tüm diğer devletleri ezip yok edebilir,
aynı şey ekonomik düzen içinde geçerlidir. Tüm oligarşik sistemler ve bizim
anladığımız anlamdaki uygarlık anarşiye girip yokolabilir. İşte Marchetti´ye
göre büyük devletlerin gizlilik çabasının altında bu gibi nedenler bulunmakta.
Kısacası CIA, bir anlamda UFO´lar konusunda dünya bekçiliğini yapmaktadır.
Ufo´lar hakkındaki gizli dosyalar
Proje
Dosyaları Açılıyor..
1947
yazında, ABD Hava Materyal Kumandanlığı bir çalışma yaptı ve sonuçta General Nathan
Twining bir açıklama yaptı;".. gerçekten doğru gözlemler var ve bunlar
hayal değil." İşte bu rapor üst kademeleri harekete geçirdi. Temmuz
1948´de Hava Kuvvetleri inanılmaz bir açıklama yaptı;"Uzaydan gelen
ziyaretçiler gerçektir." Ardından dev bir şüphe bulutu yayıldı. Açıklama
inanılır mıydı? İşte tam o anda, bir olay oldu; 24 Temmuz 1948´de geceyarısı
2:45´de Alabama, Montgomery´nin güneyinde uçan Eastern Havayolları´na ait DC-3
tipi uçağı Clarence Chiles ve John B. Whiitted yönetiyorlardı. Birden sağ
yanlarında bir cisim ortaya çıktı, uçaktan biraz hızlı gidiyordu. Cisme
dikkatle bakan Whitted, sonra ".. o anda sanki çizgi roman kahramanı
Gordon´un uzay aracına baktığımı düşündüm.. bizden çok büyüktü, tüp şeklindeydi
ve gövdesinin çapı bizim B-29 bombardıman uçaklarının üç katıydı.. beyaz
ışıkların görüldüğü bir sıra pencere görülüyordu.. " diyecekti. Chiles ise
" Arkasında yaklaşık 15 m. uzunluğunda aleve benzer bir aydınlanma vardı.
Yaklaşık 9 km yükseklikteydik, bana göre 50 ile 100 m arası uzaklıktaydı,
birden hızlandı ve bulutların arasına dalarak kayboldu." Her iki pilotun
da o anda bilmedikleri iki şey vardı. Bir saat önce, Georgia´daki Robins Hava
Üssü yer görevlileri UFO´yu aynı şekilde görmüş ve tanımlamışlardı.
Dört gün
önce ise Hollanda´da, Hague´de tıpatıp aynı tanımla bir UFO rasathane
görevlileri tarafından görülmüş ve basında yer almıştı. Olaylar kısa bir zaman
sonra birleştirilince, bir bomba patladı. O hafta sonunda yetkililer anibir
karar aldılar ve tüm bilgi ve belgelere "TOP SECRET: Çok gizli"
damgası vuruldu ve "Project Sign" adlı bir dosya açıldı. Bu arada
daha önce yapılan uzaylılar geliyor, açıklaması reddedildi ve açıklamayı yapan
General Twining birden emekliliğini isteyiverdi.
Garip bir
UFO olayı
Project
Sign" dosyası sonraki yıllarda açılan "Project Grudge ve Project Blue
Book" dosyalarının temeli oldu. Project Blue Book yani Mavi Kitap Dosyası,
1969 Aralık ayına kadar sürdürüldü ve o tarihte ortadan kalktı, kimse dosyayı
göremedi, yaklaşık 30 yıllık dökümanları ve sonuçları toplu olarak
inceleyemedi, Hava Kuvvetleri dosyayı gömmüşlerdi. 1956 yılında, Mavi Kitap´ta
bir süre çalışan Yüzbaşı Ruppelt anılarını yazdı, Ruppelt New Mexico´da
yaşanmış gerçek bir olaydan söz ederken, yukardaki Chiles/Whitted olayının
tartışmasız doğruluğunu belirtiyordu, pilotlar dünyada bulunmayan bir gök
cismiyle karşılaşmışlardı. New Mexico olayına daha sonra geleceğiz çünkü o olay
tüm UFO tarihinin en önemli üç olayından birisidir. Bu arada Mavi Kitap´la
ilgili önemli bir şey daha var.
Ünlü Astronom
Prof. J.Allen Hynek Mavi Kitap Projesi´ne bilim danışmanı olarak atanmıştı. Bir
kaç yıl sonra görevinden ayrıldı, resmen Hava Kuvvetleri´ne tavır almıştı;
sonra bir açıklama yaptı "..hiçbir diyaloğa önem verilmeden, bilim dünyası
dışlanarak çalışıldı.. çok önemli açıklamalar örtbas edildi." Kısacası
önceleri UFO´lara karşı tavrıyla bilenen ve bu yüzden projede görevlendirilen
Prof. Hynek, sonraki yıllarda uzman bir UFOLOG olarak dünyada bir numara olacak
1977 yılında
Steven
Spielberg tarafından sinemaya çekilen "Close Encounters of the Third Kind
: Üçüncü Türle Buluşma" adlı filmin danışmanlığını yapacaktı. Şimdi yine
geriye dönelim. Tekrar 1948´e döneceğiz, çünkü o yılın 7 Ocağında önemli ama
dramatik bir olay yaşandı. Askeri bir üs olan Kentucky Ulusal Hava Üssü´den
havalanan F-51 savaş uçağının pilotu Yüzbaşı Thomas Mantell´dı. Ve Mantell
havalandıktan 15 dakika sonra düşerek, yaşamını yitirdi ve telsizdeki son
sözleri hiç bir zaman unutulmayacak ve UFO literatüründe ölümsüzleşecekti;
".. çok büyük metalik bir cisim bu.." Ertesi gün yetkililer
Mantell´in Venüs gezegenini gördüğünü ve dengesini yitirerek düştüğünü
açıkladılar. Deniz Kuvvetleri´nin açıklaması farklıydı, Skyhook adlı gizli bir
balon deneyi yapılıyordu, amaç atmosferin üst tabakalarındaki radyasyon
seviyesini ölçmekti ve Mantell yanlışlıkla balonun peşine takılarak, 25.000
feete yükselince tehlike sınırını aşmış ve oksijen sarhoşluğuna girince, uçağın
kontrolunü kaybedince düşmüştü. Açıklama buydu ama gerçek miydi?
Pilot
Mantell´in esrarlı ölümü
ABD ORDUSU
UFO´LARI İNKAR ETMİYOR AMA..
Pilot
Mantell´in esrarlı ölümü.. Artık gökte pilotlar için bilinmeyen bir tehlike
var.. CIA devrede..
Başlangıçtan
bugüne kadar, sözsahibi saygın bilimciler, devlet yetkilileri, askeri
görevliler, gazeteciler ve hatta sıradan halkın çoğunluğu çok belirgin olaylara
rağmen garip uçan cisimleri ne kabul edebildiler, ne de inandılar. Uçan
daireler ve küçük yeşil adamlar yüzyılın ikinci yarısından beri medyanın mizah
kaynağı olmaktan kurtulamadılar. 1951 yılında Cosmopolitan Dergisi, ABD Hava
Kuvvetleri´nin yardımıyla cesur bir adım atarak, uçuklardan ve gerçek
inananların uzak tutulduğu bir araştırmayı gündeme getirdi ve yayınladı. Ortaya
ilk kez çıkan yaklaşımların başında, bu tür iddiaların sosyal bir suç olduğu ve
ruhsal bozukluklar geliyordu. Ve sonuçta küçük bir tanık grubunun dışında,
görüşülen çoğunluk tanık grubunun gerçeği söylemedikleri ve biraz da pişman
oldukları anlaşıldı. 1977´de entellektüel büyük bir grup New York Times Gazetesi´ne
bir deklarasyon yollayarak, UFO tanıklarının tehlikeli ve uygarlık düşmanı
olduklarını bildirdiler.
Yapılan
incelemeler gösteriyor ki, elbette ki her UFO tanığı gerçek tanık değildir,
sempati ve inanç çok önemli bir faktör olarak ortaya çıkar ve "olmayanı
görmek" gerçekleşebilir. Ayrıca, psikoloji bize gösterir ki, yaşamsal
stresler ve toplumsal baskı, UFO görme arzusunu ve sonuçta imajını
sağlayabilir, bu bir kaçış yoludur, belki de dünyadışı canlılar bize mutlu bir
refah toplumunu sağlayacak ve haksızlıkları yok edeceklerdir. Ayrıca
gazetelerde veya tv´de görünmek, elle tutulur bir sonuç getirmese de belli bir
ün peşinde koşmak, yalancıları tahrik etmektedir. Ve son yirmi yılda ise ortaya
UFO dernek ve komünlerinin çıktığı görülür ve anlaşılır ki dünyadışı canlılarla
görüşme (!) ayrıcalığına sahip şarlatanlara kazanç yolu açılmıştır. Peki acaba
bizleri aydınlatmak ve korumakla görevli olanlar neler yapabildiler ve de
yapmaktalar?
Bir uçak
daha yokoluyor..
Çok
sonraları kulaktan kulağa yayılan haberlerde, Mantell´in UFO´ya karşı saldırıya
geçtiği ve UFO tarafından düşürüldüğü söylenmeye başlayınca tüm uçucu çevreleri
bir UFO korkusu sardı. Fakat dram daha bitmemişti çünkü beş yıl sonra 23 Kasım
1953´de olay tekrarlandı. O gece, Hava Savunma Komutanlığı Superior Gölü
üzerinde saatte 500 mil hızla uçan kimliği bilinmeyen bir cismin uçtuğunu
saptadı. Hemen yakında F-89C tipi bir avcı uçağı bulunuyordu, hemen
komutanlıktan yakın takip emri verildi. Radar operatörleri ekrandan avcı
uçağının, UFO ile buluştuğunu izlerlerken, inanılmaz birşey oldu ve ekrandaki
iki sinyal peşpeşe yokolurken yerle tüm ilişki kesildi. Tüm bölge aranmaya
başlandı fakat ne uçağın, ne de pilot Teğmen Felix Moncla ile radarcı Teğmen
R.R.Wilson´un izlerine bir daha raslanmadı. Yapılan açıklamalar yine benzerdi
ama yeterince tatminden uzaktı. İki yıl sonra havacılık uzmanı Donald E. Keyhoe
"Ufolar Gerçektir" adlı bir kitap yayınladı, Kitapta çok sert bir
dille gerçeğin yetkililer tarafından kesinlikle saklandığını anlatıyordu. Keyhoe,
1957´de Gök Cisimlerini Ulusal Araştırma Komitesi´ne başkan seçildi ve
1969´daki ölümüne kadar UFO sırlarını ele geçirmek için başta CIA olmak üzere
tüm devlet kurumlarına karşı unutulmayacak bir savaş verdi.
Ellilerin
sonunda, Mavi Kitap Projesi´nin bir başka görevlisi olan Çavuş O. D. Hill
yaptığı açıklama ile yeni bir sarsıntı yarattı. Hill, kaybolan F-89C uçağı
olayının tek olmadığını ve birçok benzerlerinin saklandığını açıkladı. Birçok
kişi, dünyadışı bir uygarlığın o yıllarda birçok Amerikan savaş uçağını
düşürdüğüne inanıyordu, bir anlamda yeni bir Pearl Harbor uzay boyutunda
yaşanmıştı. 1950´li yıllar ABD ile SSCB arasında soğuk savaşın dorukta
yaşandığı yıllardır. Bu nedenle o dönemde UFO olaylarına Amerikan kamuoyu gizli
bir Sovyet savaş aracı olarak bakıyordu ve yönetime duyulan güven grafiği
düştüğü anlaşılınca, yetkililer tüm UFO olaylarına bütünüyle düşman olmuşlardı.
Bu arada, gerek Pentagon, gerekse de Beyaz Saray Sovyetlerin gizli bir silahı
ile karşılaştıklarını düşünmeye başlamışlardı. Hele 19 Temmuz 1952´de başkent
Washington üzerinde de Ufolar görülünce endişeler ayyuka çıktı. Ne oluyordu?
CIA´in
güvenlik yasağı
CIA bir kez
daha ciddi bir araştırmaya başladı ve örgütte görevli fizikçi H.P. Robertson
bir panel sonucunda Amerikan vatandaşlarına endişelenmemelerini açıkladı.
Herşey yanılgı ve spekülasyondu. Fakat, panelin diğer sonuçları yine
açıklanmıyor ve bir sürü soru yine cevapsız kalıyordu. 1966´ya gelindiğinde
Hava Kuvvetleri Colorado Üniversitesi´nden fizikçi Edward Condon yeni bir
projeye direktör olarak atandı. Condon´un bağımsız çalıştığı açıklandı ama pek
inandırıcı olmadı. Aslında Condon Komitesi, Mavi Kitap Projesi´ni sil baştan
soruşturuyordu. Ocak 1969´da Condon, sonuçları açıkladı. Soruşturulan olayların
üçte biri açıklanamaz nitelikteydi, kalanına bilimsel açıklamalar
getirilebiliyordu. Sonra, tüm projeler Hava Kuvvetleri tarafından tamamiyle
kapatıldı. Yıllar sonra, Bilgi ve Bilgilenme Özgürlüğü Yasası çıkarılınca, Mavi
Kitap ve Condon Projelerinde nelerin saklandığı soruşturuldu. Ve 1969 Ekim
ayında General Bolender bir açıklama yaptı; "UFO raporları ile ilgili
bilgiler hala ulusal güvenlik sınırları içindedir ve Standart Hava Kuvvetleri
düzenine bağlıdır.." Ama hiç kimse, o Standart Hava Kuvvetleri tanımının
ne olduğunu anlamadı. Bolender´in açıklaması asla tatmin etmedi, aksine
olayların üstünü çok daha kalın bir bulutla örttü.Peki, saklanan başka şeyler
de varmıydı?
İnsanlık
uzaylıları görmeye hazır mı?
Daha önce
adı geçen CIA´den Victor Marchetti, CIA´in UFO olaylarını saklama psikozunun
nedenlerini şöyle açıklıyordu; "CIA´ın UFO´larla ilgili gizlilik çabası
belki de hükümetin istediği dozdan çok ötededir sanki bir inanç gibidir. CIA,
1947´den bu yana sadece ABD´de değil, dünyanın her yerinde UFO olaylarını örtbas
etme çabasında. UFO tanıklarını korkutan, tehdit eden ve kanıtları yok eden
ünlü Kara Adamlar efsanesinin temelinde CIA´den başkası olamaz. CIA´in ´Yabancı
Dokümanlar Servisi´ adı altında bir bölümü vardır ve bu bölümün en önemli işi
dünyanın her yerinden gelen UFO belgelerini incelemek ve örgütü
yönlendirmektir. Aynı anda da Bilim ve Teknoloji Başkanlığı´na da bilgi
verirler. Çok az sayıda olayın duyulmasına izin verirler, buradaki amaç
sansasyon ve yanılgı imajını güçlendirmektir." Marchetti´ye göre eğer dünyadışı
bir zekanın temsilcileri tarafından ziyaret ediliyorsak, ABD Hükümeti, diğer
ülkelerin yöneticileri ile tam bir işbirliği içinde olayların halktan
saklanmasını sağlamaktalar. Söz konusu işbirliği öylesine derin ve kesindir ki,
ne rejimler, ne ideolojiler, ne de ülkelerin değişen yöneticileri bu kararı
değiştiremez. Çünkü bu olay bir İnsanlık sorunudur ve toplumların bu yönde
kontrol edilmeleri şarttır. Aksi halde, gezegensel bir kaos ve panik
çıkacaktır. Tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir ki, bizden çok farklı olan,
düşünce ve yaşam biçimleri ayrı, bizden çok ötede bir teknolojiye sahip bir
gücün, bir zekanın varlığı orta ve taban düzeydeki toplumlar veya kitleler
tarafından kabul edilemez.
Socorro
olayının gizemi
Polis memuru
bir UFO ve içindekilerle karşılaşıyor. 24 Nisan 1964´de öğleden önce New
Mexico´nun Socorro bölgesinde, polis memuru Lonnie Zamora arabasıyla güneye
doğru yol alıyordu. Ani bir gürleme sesiyle şaşırdı ve o anda güneybatı göğünde
bir parlama gördü. Zamora önce yakın bir yerlerde dinamitleme yapıldığını
düşündü. Bu arada bir tepeyi aşmıştı ve karşısında yolun üzerinde araba
büyüklüğünde bir cismin bulunduğunu ve yanında da beyaz tuluma benzer giysileri
olan iki ufacık insanımsı duruyordu. Zamora önce bir araba kazası ile karşılaştığını
sanarak, aracını durdurarak indi ama birden cismin arabaya hiç benzemediğini,
yumurta biçiminde olduğunu ve dört ayak üzerinde durduğunu anladı. Cismin
üzerinde taca benzer bir şekilin üzerinde eğik bir ok şeklinde bir simge gördü.
İki insanımsı şekil kaybolmuştu, derken cisimden büyük bir gürültü duyuldu.
Zamora korkmuştu, arabasına geri kaçtı, arkasına bir göz attığında UFO´nun
havalanarak yakındaki kanyona doğru gittiğini gördü. Mavi Kitap
soruşturmacıları memur Zamora´yı ün peşinde koşmakla suçladılar ama öte yandan
araştırmacılar olay yerinde cismin durduğu yerde dört oyuk izi bulunduğunu ve
çevredeki yanık otların varlığını da inkar etmediler. Kısacası Zamora
alışılmadık birşeyle karşılaşmıştı ama karşısındaki acaba neydi?
BUFORA´nın açıklaması "Çok
yakında aramızdalar"
BUFORA´nın
açıklaması "Çok yakında aramızdalar"
BUFORA
UFO´ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyor. Yanılgı ve
sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO´lar kesinlikle dünyadışı
zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka
uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay,
İnsanlık en üst düzeyde dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki
yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl
içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları
dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı
gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o
zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize
ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar
veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip
olduklarına göre, kötü birşey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları
sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi.
Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü
olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli
olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da
yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak
yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim
çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki.
Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın
materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler.
Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.
UFO
ZiYARETLERiNiN TARiHi
ilk
Ziyaretler: Birçok
yorumcu modern UFO çaginin 1947’ler de basladigini iddia etmektedirler ama,
asil çagin baslama tarihi 1880’de, sanayi devriminin doruguna ulasilirken baslamistir.
Aslinda
olayin özüne inecek olursak, UFOlar çok daha uzun süredir etrafimizda dönüp
durmaktadirlar. Günümüzde bazi Kutsal Kitap alintilari, kimi satirlar dogaüstü
varliklarin uçurdugu cisimlere atiflarla doludur. 1880’den Birinci Dünya
Savasina kadar olan bölüm ise, bu olgunun en açik seçik örneklerini gözler
önüne sermektedir.
16 Mart 1880
aksami, çok büyük bir pervaneye sahip, puro biçiminde bir hava tasiti New
Mexico’da üç kisi tarafindan gözlemlenir. Bu üç tanik, hava tasitindaki
insanlarin bilmedikleri bir dili konustuklarini, gülerek kendilerine
seslendiklerini ve on kisi olduklarini belirtmislerdir. Hatta bu kisiler
gemideki kisilerin davranislarini sarhos davranislarina benzetmisler ve gemiden
asagi onlara, birinin üzerinde uzak dogu yazisina benzer bir yazi olan ipek ya
da saten benzeri bir kagit, birine güzel bir çiçek ve digerine de acayip bir
isçilik ürünü olan fincan atmislar. Hava tasitindan atilan bu nesneler hemen o
üç kisi tarafindan alinmis ve bir depoda diger insanlara teshir edilmis. Aradan
birkaç saat geçmeden depoya gelen bir yabanci esyalari incelemis ve onlarin
Asya kökenli mallar oldugunu, kendisinin de bu tip seylerin koleksiyoncusu
oldugunu belirterek bayagi yüksek sayilabilecek bir meblagi depo görevlisine
vererek esyalari satin almis ve ortadan kaybolmustur. Bu tip yaklasimlar
yasanan cisimli UFO olaylarindan sonra hep olagelmistir. Günümüzde bu tip
insanlara giyim sekillerinden dolay “Siyahli Adam” denilmektedir.
Daha
sonralari buna benzer olaylar muhtelif tarihlerde gelismistir.
ikinci
Ziyaret Döneminin Baslamasi: 1880’den
1947’ye kadar olan sürede yasananlar, 47 ve sonrasinda adeta istila halini
almistir. Kayitlara geçen ve geçmeyen binlerce yasandigi iddia edilen olaylar,
çok kabarik bir arsivi de beraberinde getirmistir.
1947’nin 24
Haziran günü ABD’nin Washington Eyaleti piril piril bir gün yasamaktaydi. Bu
havanin temizligi ve berrakligi Cascade Daglarini daha bir güzel hale
getiriyordu.
Otuz iki
yasinda bir is adami olan Kenneth Arnold, ayni zamanda da dört bin saati askin
bir uçus tecrübesine sahip olan bir pilottu. Arnold, ayni zamanda tek motorlu
bir Callier marka uçaga da sahipti. Bulana 5000 $ ödül vaadedilen deniz
piyadelerine ait bir uçagi aramak için o gün gökyüzündeydi. Arnold’ un uçagi
dag uçuslari için tasarlandigindan, bu tip uçuslar için de ideal bir araçti.
Arnold, düsen Curtess C-46 komando nakliye uçagini aramaya basladi. Uçak
daglarda bir yerlerde kaybolmustu ve o güne kadar da bulunamamisti. Arnold da o
uçagi bulamadi ama; baska bir sey buldu, daha dogrusu, o sey gelip onu buldu!
Arnold dagin
üzerinde dönüs yaparken, son derece parlak bir isik, uçaginin yüzeyini
aydinlatinca sasirir kalir. Önce yaklasmakta olan baska bir uçaga çarpmakta
oldugunu düsündü. Ve telasla o uçagi yaklasik otuz saniye boyunca aradi,
kendini çarpismadan korumaya çalisti. Gerçekten de bir uçak gördü! Bu, bir
DC-4’ tü ve Arnold onun San Francisco Seattle tarifeli seferini yapan uçak
olduguna karar verdi. Ama iskele tarafinda ve gerideydi ve de o isik oyununu
onun yaptigi düsünülemezdi.
Bunlari
düsünürken, bir isik daha çakti, bu sefer Arnold isigin tam nereden geldigini
saptayabildi. O tarafa, o çizgiye dogru yöneldiginde, saskinliktan agzi bir
karis açik kalmisti. Dorugun üzerinde inanilmaz hizla formasyon uçusu yapan bir
grup çok parlak cisimler görüyordu.
Aralarindaki
mesafe yaklasik yüz mil civarindaydi ama, onlari tam olarak göremiyordu ancak
cisimler kendisine dogru yaklasmaktaydilar. Arnold, son saniyeye kadar onlari
formasyon uçusu yapmakta olan jetler oldugunu zannediyordu. Ve dokuz adet
olduklarini görebildi. Çapraz bir dizilisle yaklasiyorlardi ve formasyonlarinda
ilk dördünün arasindaki uzakliklar esit, sonraki besli grup ise daha seyrekti.
Fakat Arnold’un fark ettigi yalnizca bu degildi, daha tatsiz bir durum daha
fark etmisti bu da yaklasan uçaklarin hiç birinin kuyrugu yoktu ve çok degisik
bir formasyonda uçuyorlardi. En öndeki digerlerinden daha üstte ve sanki
rüzgarda savrulan uçurtmalar gibi ya da su üstündeki hiz tekneleri gibi daha
dogru bir ifade ile bir kaz sürüsünün uçusu gibi bir formasyon almislardi.
Bu uçaklarin
etkileyici bir baska özellikleri de, ikide bir kanatlarini egmeleri ve
yüzeylerinden o mavimsi beyaz isigi fiskirtarak uçmalariydi, Arnold’a göre!
Arnold, ilk baslarda o isigin onlardan geldigini düsünememis, kanatlarin piril
piril cilali yüzünde günesin yansimasi olarak yorumlamisti. Arnold’a göre
uçusun yönü hiç degismiyor, ama cisimler tek tek dag doruklarinin arkasina
girip girip çikiyor, bazilarinin önünde, bazilarinin ise arkasinda uçuyorlardi.
Dokuzu birden gözden kayboldugunda, Arnold’un kafasi iyice karismis, Hava
Kuvvetlerinin bir teknolojik mucize yarattigini düsünmüstü. Bundan sonra ne
yaptigi ise ne de 5000 $ dolara konsantre olamiyordu, bir an evvel asagiya inip
gördüklerini arkadaslarina anlatmaliydi.
Arnold
Tarihe Geçiyor: Arnold inis yaptiktan sonra, bu garip olayi arkadaslarina
anlatti ve aralarinda saatler süren bir durum muhakemesi yaptilar. Fakat
herhangi bir sonuca varmalari imkansizdi ve olay daha yüksek makamlara intikal
etti ve is gazetelere kadar yansidi. Ve bir ajans haberinde olayi ABD’nin her
yerindeki insanlar ögrenmisti. Arnold’un inanilir ve güvenilir bir insan
olmasi, olayi daha cazip bir hale getirmis ve herkes tarafindan konusulur
olmustu.
Arnold’un
yaptigi tariflerde, gördügü cisimlerden ”Suyun üzerinden ileriye dogru
firlattiginiz bir tabak nasil uçarsa öyle uçuyorlardi...” seklindeki
ifadesinden “uçan daire” tabiri da dogmus oluyordu.
Olay tüm
dünyadaki basinin hayal gücünü bir anda esir almis, normal olmayan olaylarinin
hazirliksiz kurbanlarindan pek çogu gibi, Arnold da istemeyerek bir basin
gösterisi baslatmistir. Böylelikle de bu olayin kahramani olarak tarih
sayfalarindaki yerini de alir.
FBI
Etkilenmiyor: Bu olayin
yankilari sürerken FBI ajanlarindan birisi Arnold’un görmüs olduklarinin gerçek
oldugu tezini savunur ve bu kisinin yalan söyleyerek kazanacaklarinin
kaybedeceklerinden daha az olacagina ve böyle bir yalan konusmaya ihtiyaci
olmadigini savunmustu.
Daha sonra,
22 Mart 1950’ de FBI’dan Guy Hottel, patronu J. Edgar Hoover’a, “Uçan Daireler”
baslikli yolladigi garip bir yazida sunlardan bahseder :
“Bir Hava
Kuvvetleri arastirmacisi, uçan daireler diye bilinen seylerden üçünün New
Mexico’da ele geçtigini söylemistir. Bunlarin yuvarlak biçimde oldugu,
ortalarinin biraz yüksek oldugu, ortalarinin biraz yüksek oldugu, çaplarinin
yaklasik 50 feet civarinda oldugu belirtilmistir. Her birinin içinde, insan
biçiminde, ama boylari yalnizca 1 metre olan, çok ince metalik giysiler giymis
üçer ceset bulunmustur. Bu cisimlerin New Mexico’da bulunmasinin, hükümetin o
yörede çok güçlü bir radar tesisine sahip olmasindan, bu radarin uçan
dairelerin kontrol mekanizmasini etkilemesinden ötürü oldugu sanilmaktadir.”
Bu kadar
olaganüstü bir haberin nedense FBI hiyerarsisi tarafindan pek de ciddiye
alinmadigi söylenebilir.
Garip olan;
böyle bir olayin o tarihlerde ki kurgubilim film yapimlarinin henüz o düzeyde
olmadigi, dolayisiyla da UFO’larin düsmesi konularina atifta bulunulamayacagi
savi kuvvetlidir. Ama ondan sonra, Amerika’da insan kaçiran UFO raporlarinda bu
yaratiklar bir standart olusturdu. Söz konusu yazi gizlice yollandigi
siralarda, dünyanin ilk UFO kitabi olan Uçan Daireler Gerçektir adli kitap
piyasaya sürüleli henüz bir iki hafta olmustu. Bu kitabin yazari olan eski bir
deniz piyade subayi Donald Keyhoe, kitabinda olayin örtbas edilmekte olduguna
dair suçlamalarda bulunmus ve büyük sansasyon yaratmisti.
Roswell
Olayi : Olay New
Mexico’nun Roswell bölgesinde 1947 yilinin 4 Temmuz saat 23:30 siralarinda
cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adli bir çiftçinin arazisinde bir
UFO yere çakilir. Brazel, UFO’dan etrafa dagilan parçalari görünce olayi
yetkililer haber verme ihtiyaci hissediyor ve 5 Temmuz 1947 günü askeri
yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi de ziyaretçilere kapatarak
uzay cismine ve içinde bulundugu iddia edilen cesetlere el koyuyorlar.
Çiftçi
Brazel, ayni gün arazisinde ayni cisme ait bir iki kalintinin daha oldugunu
tespit eder. Brazel buldugu o kalintilari da alarak ertesi gün Roswell kentine
gider ve yetkililer kendisinden o parçalari da teslim alirlar. Brazel’in
buldugu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çikan haber üzerine yetkililer
olayi yalanlayarak, kalintilarin düsen bir meteoroloji balonuna ait oldugunu
açiklarlar. Amerikan hükümeti olayi basindan ve halktan gizlemeye kararliydi.
Ve cesetlerle birlikte UFO’dan geriye kalanlari bir üsse tasidilar. Yillar
sonra o zamanlar orduda görevli olan kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri
ayaga kaldiran açiklamasinda, cesetlere otopsi yapildigini ve kendisinin de bu
olayi kare kare kamerayla tespit ettigini açikladi. Bu kayit yaklasik 90
dakikalik olup, belki de dünyanin en büyük sirlarini gizliyordu. Tabi ki bu
film, hükümet politikasi geregi yillar boyu açiga çikarilmadi, gizli tutuldu.
Hatta bazi iddialara göre dönemin baskani Truman da otopside hazir bulunmustur.
Fakat
kameraman Barnett o kadar da saf biri degildi ve filmin bir kopyasini da
kendine çikarmayi bilmisti. Daha sonra Ingiliz gazeteci ve televizyon yapimcisi
Ray Santilli yüklüce bir miktar karsiliginda filmi satin aldi. Bundan sonra da
dünya basinini ayaga kaldiran uzayli varlik otopsisi yavas yavas dis dünyaya
açilmaya basladi.
Diger UFO
Ziyaretleri:
· Yil: 1994
· Yer:
Meksika/Tepetzlan
Carlos Diaz,
1977’ den beri dünya disi canlilarla iliski kurdugunu iddia ediyor, ama onlarin
nereden geldikleri hakkinda bir açiklama da yapmiyordu, ya da yapamiyordu.
Ancak bir konusmasi sirasinda, onlarin araçlarina bindirildigini ve dünyanin
içine dogru götürüldügünü, orada muhtesem çiçek bahçelerinin bulundugunu, ilahi
bir müzigin çalindigini ve dünyanin her tarafindan getirilen yasam türlerinin
dolastigini belirtti. Dünya disi canlilar dünya yüzündeki yasam türlerini korumaya
çalisarak, azalan türleri yeniliyorlar ve en büyük korkulari insanlarin
gezegenin yüzeyini yok etmesi. Diaz, belki de UFO literatürünün en ilginç
örneklerinden çünkü reklamini yapmiyor ve dogru ya da yanlis bildiklerini
açiklamaktan kaçiniyordu.
UFO’ lar
tarafindan kaçirildigini iddia edenlerin en ünlüsü hiç süphe yok ki Yazar
Whitley Strieber’dir. Strieber, ayni zamanda Comunion’un ve Breakthrouhg’un
yazaridir. Strieber, gördügü en otantik dünya disi canli görüntüsünün kendisine
yollanan bir fotograf oldugunu iddia etmekte ve sunlari söylemektedir:
“Anatomik yapilari mükemmel. Büyük siyah gözler onlarin yüz yüze etki gücünün
yüksekligini ve düsünce yansitma yetilerini gösteriyor.Bu fotograf bana
Ingiltere’den yollandi, yollayan Andy isimli birisi, ama maalesef açik
kimligini bilmedigimiz için bir telif hakki uygulayamadik. Dogru veya yanlis ya
da sahte ama son derece otantik ve inaniyorum ki griler gecenin bir yarisinda
karsimiza çiktiklarinda korkmayalim diye kendilerini bize alistiriyorlar.”
18-19 Mart
1995’ te, Disney Sirketi hiçbir ön duyuruda bulunmadan kendi tv kanalinda, bir
UFO belgeseli yayinladi, alisilmis ön anonslar yapilmadan yayin bes eyalete
(Connecticut, Tennessee, Alabama, Florida ve California) yapildi. Belgesel
inanilmazdi; Yayinin hemen öncesinde Disney’ in en üst düzeyinden Michael
Eisner, ekrana gelerek sasirtici bir açiklamada bulundu ; “Insanoglu, tarihinin
en önemli olayinin tam ortasindadir; diger gezegenlerdeki zeki yasamla kurulan
gerçek bir iliskiden söz ediyorum... Uzak galaksilerdeki zeki yasamin
temsilcileri simdi insan irki ile açik bir iliski kurmanin gayreti içindeler ve
biz bu aksam sizlere bu olayi gösterecegiz... Bizim algilarimizin çok
ötesindeki sinirsizliklarda varolan zeki varliklar, insanligin galaktik birlige
katilmasi için isaret veriyorlar, bu harika bir çagri ama ayni zamanda da
korkutucu... Uzaylilarin araçlari dalgalar halinde geliyor ve son birkaç yil
gösterge olarak kabul edilirse, Dünya planeti gözlem deneyinin zirvesine
ulasacak. 1947 yilinin baslarinda canli yaratiklar tarafindan yönetilen dev
uzay gemileri dünyaya ulastilar; onlarin fizik düzeyi galaktik yolculuklara
izin veriyor ve dünyanin atmosferinde inanilmaz bir hizla uçabiliyorlar. Bir ve
birden fazla uzay araci dünyada kaza yapmistir ve bu olaylar ABD Askeri
Arastirmalari nedeniyle örtbas edilmektedir... Roswell olayi gerçektir ve üç
dünya disi canli orada kazadan kurtulamamistir. Enkaz ve ölü uzaylilar özel bir
sorusturma komitesinin çalismasi sonucunda gizli bir yere tasindilar;
operasyona ‘Majestik 12’ adi verilmis ve organizasyon bizzat Baskan Truman’in
emriyle gerçeklesmisti ve bundan sonra hükümet kesin bir bilgi vermeme
kampanyasini baslatti.Tüm hükümetler kendi otorite anlayislari içersinde
hareket ediyorlar ama dünya disi canlilarla iliski saf dinamitle oynamak
anlamina gelmektedir. Baskan Jimmy Carter, ofisinin ABD Baskanligi oldugunu
saniyordu, ekibi ise uzaylilarla iliskinin resmen açiklanmasinin yararli
olduguna inaniyor ve gayret gösteriyordu. Bir iç Hükümet belgesinde
betimlendigi gibi, bazi güvenlik sirlari Beyaz Saray’ in hukuki varliginin
disindadir. 1975 yili Kasim ayinda, hemen her Stratejik Hava Komutanligi üssü
UFO’ lar tarafindan ziyaret edildi. Hükümet kaynakli egilimler, askeri ve
bilimsel yöneticilerin yarim yüzyildir süren dünyalilarla uzaylilarin
iliskisini açiklayan resmi belgelerin artik açiklanmasinin istendigini
gösteriyor. Istatistikler gösteriyor ki, önümüzdeki bes yil içinde çok büyük
bir olasilikla dünya disi iliskilerle karsilasacaksiniz. Bir çok Amerikali dünya
disi uzay araçlarina binerek, yenilikleri kesfetmekten büyük mutluluk
duyacaktir...”
Eisner’ in
inanilmaz açiklamasi tüm uygar ülkelerde büyük sok yaratti çünkü Disney bugüne
kadar sayginligini hiç azaltmadan koruyabilmis nadir kuruluslardan biriydi ve
çizgi-filmlerin ötesinde dünyanin en ciddi ekonomi tröstleri listesinin ilk
satirlarindaydi. Bazi UFO arastirmacilari Disney Belgeseli’nin gizli bir deney
oldugunu düsünüyorlar, bu sekilde toplumun tepkisi ölçülüyor ve UFO Gerçeginin
resmen açiklanmasiyla patlayacak devrime kitlelerin uyum yetenegi
arastiriliyor.
Ve
Aldatmacalar: Bugüne
kadar dünya basininda ve halk arasinda UFO’larla ilgili bir çok fenomen ortaya
atilmistir. Bunlarin bir kismi dogru olsa da bir kismi gerçek degildir. UFO
olayinda da, gerçek anlamda bilinemeyen her olayda oldugu gibi, aldatmacalar
düzenlenilmesi mümkün olabilmektedir.
ibrani folklorunda adlari
"Nefilim". Eski Misir'da "Neter" olarak adlandiriliyorlar.
Sümer, ilk kez adlarinin duyuldugu yer. Bütün bu kültürlerde ortak olan ve "Gözcü"
olarak nitelenen bu "siradisi" varliklar birer mit mi, yoksa gerçek
mi?
Kim bu
"Gözcü"ler ?
Ibrani mitlerinde ve Tevrat'ta onlara "Nefilim" diyorlar. Eski
Misir'da adlari, "Neter". Sümer mitlerinde "Anunnaki" diye
geçiyorlar. Diger yandan "Sumer" sözcügü, "Gözcü'lerin
ülkesi" anlamina sahip. Hangi adla anilirlarsa anilsinlar, bütün eski
kültürlerde ve bu kültlere iliskin mitlerde basrol onlarin. Eski diller
uzmanlari, Antik Çag kültürlerine sasilacak biçimde net biçimde damgasini
vurmus bu esrarengiz varliklarin, neredeyse bütün eski uygarliklarda
"gözcüler" olarak adlandirildiklarini söylüyorlar. Sözünü ettigimiz
dönem, Isa'dan en az 3000 yil öncesi. Iyi ama, "geç neolitik" olarak
adlandirilan dönemin bütün uygarliklarinin literatürlerine benzer ifadeler ve
anlatilarla girmis bu "Gözcü"ler kimler? Neyi ya da kimi
"gözlüyorlar"? Bütün bunlar yalnizca antik Çag insanlarinin
düsgüçlerinin bir ürünü mü, yoksa gerçekten bugün anilari silinmis, izleri
bulunamayan, haklarinda hiçbir sey bilmedigimiz birileri, bu gezegende
yasamislar mi?
Mitler ve gerçekler
Sürekli vurguladigimiz gibi, bilginin az oldugu ya da bazen üzerinin örtüldügü
yerlerde, spekülasyonlarin basini alip gitmesini engellemek mümkün degildir.
Bilimsel yöntemlerden, bilimsel süphecilikten (scepticism) ve somut bulgulardan
baskasina güvenmemekten söz ederken, ayni süpheciligi su anda bildigimizi
varsaydigimiz alanlara uygulamamak, bazen spekülasyonlardan da olumsuz sonuç
verir. Bilim eger "gerçegi aramak" amacini içeriyorsa bizler için, bu
ayni zamanda kurumlasmaya, bilimsel otokrasiye de karsi çikmamizi da
gerektirir. Herhangi bir alanin "spekülasyona açik" olmasi bizi
ürkütmemeli; verileri dogru okumak, burada anahtar sözcük niteligine sahip.
Ortodoks bilim ve akademisyenler, çogu kez içinde bulunduklari "bilimsel
bürokrasi"nin ellerini kollarini baglayici hantalligi ve "agaçlardan
ormani görememe" aliskanligi nedeniyle; yeni ve sarsici düsüncelere bastan
olumsuz tepki vermeye egilimlidirler. Hele bu, onlarin "Akademisyenler
Olimpos'u"nun disindan geliyorsa. Arkeoloji ve arkeoastronomi, yirminci
yüzyilin baslarindan bu yana bu sorunu yogun biçimde yasiyor. Siradisi oldugu
varsayilan düsünce ve teoriler yalnizca dislanmakla kalmiyor, bir de
asagilaniyor kendilerini "bilimsel süpheci" diye adlandiran ortodoks
çevrelerde. Oysa tarih, uzun ve yavas bir yürüyüs. Genis dilimler halinde onu
inceledigimizde, her asamasinda ortodoksinin engellemelerini ve inanilmaz
tutuculugunu fark ediyor, ama uzun vadede "siradisi" varsayilan fikirlerin
yasadigini görüyoruz.
"Neter"ler ya da "Gözcüler" sorunu da yirminci yüzyilin
bitmeyen tartismalarindan biri. Dogmalarla gözünü baglamayan ve açik fikirli
olmaya çaba gösterenler, bugün "mitler" deyip geçtigimiz anlatilarin
bu denli genis bir cografyada ve neredeyse birbirinin ayni ayrintilarla
varolmasindan yola çikarak, bu metinlere daha farkli bakmamiz gerektigine
isaret ediyorlar. Oysa ortodoks bilim akademisyenlerinin yaklasimi, oldukça
farkli. Onlar, eski toplumlari bütünüyle çözümlediklerine inaniyor ve
ekliyorlar: "Din dindir, mitoloji de mitoloji. Bunlari gerçek tarihsel
olgularla karistirmayin." Bunu söylerken de, bilerek ya da bilmeyerek,
bugünün egemen dinlerinin yörüngesinde duruyorlar. Esine az rastlanir bir
ikiyüzlülük ve çifte standart uygulamasi bu. Bir yandan somut bilimsel bulgular
disinda hiçbir seye prim vermemekten söz ediyorlar, bir yandan da yasadiklari
çevrenin egemen diniyle sürtüsmemeye çaba gösteriyorlar. Bunun kendilerine göre
"etik" bir yolunu da bulmuslar: "Bilim ayridir, din ve inanç
ayri." Oysa "inanmak ve inanç" sözcüklerinin egemen oldugu bir
kültürde bilim ve bilginin her zaman bu çifte standartin gölgesinde kalacagini
bilmezden geliyorlar. Ama ne gam; "bilimsel" kurumlarin birçogunun
bütçesini, Kilise'yi destekleyen holdingler, hatta bazen bizzat dini vakiflar
sagliyor. Çogu üniversitede kürsü baskanlari arasinda en az bir musevi var.
Bilimin "besigi" oldugu varsayilan ABD'de halkin ezici bir çogunlugu
Incil'e bütün kalbiyle inaniyor. Ortaligi bulandirmanin anlami var mi simdi?
"Gözcüler" sorunu, Antik Çag tarihi ve modern arkeolojiye iliskin en
kilit noktalardan biri. Bir biçimiyle, felsefe ve ilahiyat akademisyenlerini,
hatta dilbilimcileri de bu tartisma çemberi içinde düsünebiliriz. Simdi, bu
uzun girizgahtan sonra meseleyi olabildigince yalin biçimde ortaya koyalim:
Eski Misir'in "Neter"leri
Bütün Antik Çag metinlerinde, kendi tarihlerini derleyen toplumlardan kalmis
belgeler, geriye dogru giden kronolojilerinin sifir noktasina, net olarak
çözümlenemeyen bir tür "baslangiç dönemi" yerlestiriyorlar. Bu,
onlarin tarihlerinde, "yönetimin tanrilardan insanlara geçmekte
oldugu" bir ara dönemi belgeliyor. Belirsiz bir baslangiç döneminden beri
bizzat "tanrilar" tarafindan yönetildigini söyledikleri ülkelerinin,
bu ara dönemde "Gözcüler" adi verilen üstün yaratiklarca
yönetildigini ve sonuçta kralligin insanliga devredildigini anlatiyorlar. Eski
Misir'da bunlarin adi, "Neter"ler. Son olarak Osiris'in oglu Horus
tarafindan yönetilen ülke, belli bir dönem sonrasinda, bir "Kral yaratma"
(Kingmaker) töreninden sonra insanlara birakiliyor ve Neterler geri plana
çekiliyorlar - sonra da, izleri siliniyor. Bu ilk "insan kral", bugün
arkeolojinin degismez bir gerçek biçiminde kabul ettigi, Firavun Menes.
Bildigimiz, yazili tarihe göre I.Ö 3100 dolaylarinda Yukari ve Asagi Misir'i
bir tek ülke halinde birlestiren Menes, Misir tarihinde "Hanedanlar
Dönemi" denen bir evrenin de baslaticisi.
Misir kronolojisi üzerine bildiklerimiz, iki ana belgeye dayaniyor: Bunlar
Misirli tarihçi Manetho'nun yazdigi krallar listesi ve bugün "Torino
Papirüsü" olarak bilinen bir yazit. Her iki belge de birbiriyle uyumlu. Bu
sayede arkeologlar ve ejiptologlar, Misir'in kronolojik gelisimini formüle
edebiliyorlar. Buna göre, Firavun Menes'le baslayan Hanedanlar Dönemi, alt
evrelere ayriliyor: Eski Krallik, 1. Ara Dönem, Orta Krallik, 2. Ara Dönem
(Hiksoslar Devri) ve Yeni Krallik. Bugün okutulan tarih kitaplarinda da bu
kronolojik düzen aynen böyle. süreç içindeki arkeolojik bulgularin Manetho'yu
ve Torino Papirüsü'nü dogrulamasi sayesinde, Yeni Krallik ve sonrasi, neredeyse
bütünüyle tarihlenebilmis durumda. Eski Krallik'ta, en fazla 150 yil yanilma
payiyla arkeologlar hanedan listesini ve Krallari siralayabiliyorlar. Yani bu
iki belge, dogrulugu desteklenmis veriler içeriyor. Bütün sorun da aslinda
burada: Çünkü Manetho'nun listesi ve Torino Papirüsü, yalnizca hanedanlar
dönemi Misir'ini degil, ondan çok daha öncesini de kronolojik sira içinde
sunuyor. Yalniz burada yöneticiler insanlar degil, Neterler. Normal insanlara
göre çok daha uzun yasayan, ülkeyi binlerce yil yöneten, esrarengiz varliklar.
Ejiptoloji ve modern arkeoloji bunun üzerine ne yapiyor? "Alt
paragraflarini" tartismasiz biçimde kabul ettigi ve bulgularla dogrulanan
bir tarihi yazitin "üst paragraflarini" ya yok sayiyor, ya da
"Bunlar mitoloji" deyip isin içinden çikiyor. Neden? Çünkü
hayranlikla benimsedigi alt paragraflarda "normal insan"lar krallik
yapiyor; üstteyse, kim olduklari anlasilamayan üstün yaratiklar. Böylece bilimsel
ortodoksi, ayni belge üzerinde isine gelen bölümü "olgu" diye
benimseyip dosyalarken, isine gelmeyen, çünkü anlayamadigi, isin gerçegi
"dini inanislarina aykiri düsen" bölümleri "mitolojik"
bulup ayikliyor!
Mezopotamya'da ayni seyle karsilasiyoruz: Layard ve Wooley'nin yaptigi
arastirmalarda, son derece degerli ve ilgi çekici kil tabletler ele geçiyor.
Bunlar, Sümer Kral Listeleri olarak adlandiriliyor. Ayni Misir'da oldugu gibi,
listenin en üst sirasinda, yani "normal krallar"dan önce, her biri
neredeyse 10.000 yil, 15.000 yil yasayan yöneticiler var. Bunlar,
"Tufan'dan önce" uzun süre ülkeyi yönetmisler, sonra insanlara
devretmisler. Babil metinleri bu olayi "Krallik gökten indiginde"
gibi bir deyisle açikliyor. Bütün Mezopotamya'da ayni kült var asagi yukari.
Bulunan belgeler, "en eski metin" olduguna inanilan Tevrat'in, Tufan
basta olmak üzere bir sürü temayi Sümer ve Babil anlatilarindan ödünç aldigini
ortaya koyarak Kilise'de ve dini çevrelerde buz gibi rüzgarlar esmesine neden
oluyor. Üstelik, Tufan öncesi ülkeyi yöneten "tanrilar"dan söz
ediliyor, tek bir tanridan degil!
Bu durumda ortodoks arkeoloji ne yapiyor? Misir'da yaptiginin aynisini. Yani
Sümer Krallar Listesi'nin "normal insan ömrüne sahip" krallari dogru
kabul ediliyor ve belgenin bu bölümü "somut bulgu" sinifina sokuluyor
ama Tufan öncesi ülkeyi yönettigi anlatilan, 200.000 yil hüküm sürmüs
"tanrilar" ve onlarin sonrasinda, "ara dönem"de insanlara
yönetimin geçisini üstlenen ve denetleyen "Gözcü"ler,
"mantiksiz" bulunarak "mitoloji" sinifina sokuluyor yine. Ayni
belgenin alt kismi dogru, üst kismi "masal"!
Enoch'un
sasirtici hikayesi
Benzeri durum, Tevrat'la ilgili incelemelerde de söz konusu. Mezopotamya
bulgularindan sonra, çok daha eski metinlerden esinlendigi belli olan Tevrat,
bütün o eski metinlerdeki "Tanrilar" sözcügünü tek bir
"Tanri" olarak düzeltmis. Bu arada, Tanri'ya verilen sifat ve onun
genel adi, "Efendi" ya da "Sahip" anlamina gelen
"Lord" sözcügünde somutlaniyor. Yahudi toplumunun mesken tuttugu
bölgenin eski mitleri, büyük tanri Baal'den söz ediyor. "Baal"in
sözlük anlami da "Efendi" ve "Sahip". Ayni sifatlarin, daha
sonraki yillarda bütün Bati toplumlarinda yöneticiler için kullanilmasi ilginç.
Ama daha ilginç olan, bütün o eski anlatilari ayiklayarak "Tanrilar"
sözcügünü "Tanri" olarak tashih eden Tevrat'in, birkaç yerde bunu
unutmasi. "Elohim" sözcügü, Tevrat'ta birkaç kez geçiyor.
Ibranicedeki anlami, "ilahlar"; yani, "çogul" bir sözcük.
Ilahiyatçilar bunun tartisma konusu yapilmasina bile karsi çikiyorlar -
arkeologlarsa, sessiz. Ama bundan daha kafa karistirici olani var: Yaratilis
(Genesis) bölümünün 6. Bab'inda "O günlerde ve sonrasinda da, dünyada
Nefilimler vardi" diye bir ifadeye rastliyoruz. Sözü edilen zaman,
Tufan'dan öncesi. "Nefilim" sözcügü, Ingilizce'ye "devler"
diye çevriliyor. Oysa Ibranicedeki fiil yapisina göre tam ifadesi,
"yukaridan asagiya inmis olanlar". Yaratilis'taki hikayede
"devler"in hiçbir anlami yok - daha sonra da Nefilim sözcügüne
rastlanmiyor zaten. Sanki "araya yanlislikla girmis" gibi bir sözcük.
Igreti duran, ne anlatmak istedigi belli olmayan bir ifade. Oysa aradan yillar
geçip 1947'de Ölü Deniz yakinindaki bir magarada orijinal el yazmalari
bulundugunda, "Nefilim"in aslinda son derece önemli, neredeyse kilit
denebilecek bir kavram oldugu çikiyor ortaya. Bunun yani sira, Tevrat'in din
adamlarinca "edit edildigi" de anlasiliyor. Çünkü I.Ö 4. yüzyildan
kalma yazitlar arasinda yer alan ve daha önce Etiyopya'daki Kutsal Kitap'ta
rastlanmis olan kopyasi "sahte" sanilan "Enoch'un Kitabi"nin
orijinal nüshasi da bulunuyor Ölü Deniz magaralarinda.
Yaratilis'ta yalniz birkaç satirda adi geçen ve "Tanri'yla birlikte
yürüdügü" söylenen Enoch'un, aslinda son derece ilginç bir hikayesinin
oldugunu ve Tevrat'tan çikarilan bu parçalarin "Nefilim" sözcügüne de
açiklik getirdigini fark ediyoruz. Bosluklar Enoch'un Kitabi'nda yazanlarla
dolduruldugunda, Bap 6'nin ayni satirinda sözü edilen "..ve Tanri'nin
ogullarini insanin kizlarini gördüler ve onlar güzeldi. Onlari kendilerine es
seçip onlardan çocuk sahibi oldular" ifadesi de anlamli hale geliyor.
Ilahiyatçilari, dilbilimcileri ve tarihçileri yillardir ugrastiran
"Tanri'nin ogullari" ile insanin kizlari arasindaki iliski Tevrat'ta
yalnizca o cümlede geçiyor ve bir daha sözü edilmiyor. Ama Enoch'un Kitabi'ni
okudugumuzda, bunun müthis sonuçlar doguran bir olay oldugu çikiyor ortaya.
Evinden, ailesinden ayrilan ve "Tanri katinda" yasamini sürdüren
Enoch, "Gözcülerden" söz ediyor anatisinda. Bunlar, Tanri ile
insanlar arasindaki iliskinin bazen "ara halkasi" olma görevini üstlenen,
insanlara nezaret eden, üstün varliklar. Ama hepsi, "emir kulu"
sonuçta. Enoch'un ayrintili olarak anlattigi hikayede, bir gün bunlardan
birinin dünya üzerindeki "gözcülük" görevi sirasinda "insan
kizlari"ni arzuladigi ve bu fikrini diger "gözcü"lere de
söyledigi belirtiliyor. Bir grup Gözcü (ya da Nefilim - "yukaridan
inen") aralarinda karar aliyor ve yemin ediyorlar: Hepsi insan kizlariyla
sevisip onlardan birer kari alacak ve bu bir sir olarak kalacak. Çünkü
ögreniyoruz ki, yapilan aslinda "yasak". Sonuçta bu birlesmeden
"melez" çocuklar doguyor ve genetik sorunlar yüzünden bu çocuklar
sagliksiz, vahsi, garip yaratiklar oluyorlar. Diger yandan, "insan
kizlariyla" birlikte olduklari süre boyunca Nefilimler, onlara bilgi
aktariyor, bir seyler ögretiyorlar ki, bu da çok büyük bir yasagi çignemek
anlamina geliyor. Sonuçta Tanri hem Nefilimleri cezalandiriyor, hem de
yarattigi Tufan'la insanlari.
Sümer ve Babil metinlerini bulmus olmamiz, Enoch'un kitabinin da, Tevrat'in
diger bölümleri gibi Mezopotamya anlatilarindan esinlenilerek, daha dogru bir
deyisle bunlar "revize edilerek" yeniden yazildigini anliyoruz. Ama
bu, bir garip durumu fark etmemize engel degil: Çok eski zamanlarda
"Gözcü"ler denen birilerinin dünya üzerinde dolastigi ve
yaptiklariyla dünyadaki hayati derinden etkiledigine iliskin en az on toplumun
kültüründen gelen tanikliklar var elimizde. Isin en kafa bulandirici yani, çok
benzeyen anlatilara, Antik Yakin Dogu'yla fiziksel temasi hiç bulunmadigi
varsayilan eski Inka ve Maya folklorunda da rastliyoruz! Simdi, bütün bunlara
"Mitoloji iste canim" deyip, elimizin tersiyle bir yana mi itmemiz
gerekiyor, "bilimsel tavir" sergilemis olmamiz için. Yoksa eski
metinleri farkli bir bakisla bir daha inceleyip, "Kim bu Gözcüler?"
diye sormak mi daha mantikli bir davranis.
ESRARENGiZ
SiYAH GiYEN ADAMLAR (M.I.B)
Uçandairelerle
ilgili bilgiler arttikça, bu konuda arastirma yapanlara siyah elbiseli kisiler
tarafindan gerçeklestirilen "susturucu" baskinlarin da arttigi ileri
sürülüyor.
Amerika'nin
Connecticut eyaletinde bulunan Uluslararasi Uçandaireler Bürosu'nun Müdürü
Alfred Bender "uçandairelerin esrarini ögrendim" diye
bir açiklama yapti. Ama bugün bizler hala eskisinden fazla bir bilgiye sahip
degiliz. Çünkü Bender bu konu ile ilgili daha fazla bir açiklama yapamadan üç
esrarengiz ziyaretçi tarafindan susturuldu! Siyah elbiseli üç adam
"susturucu"lar olarak taniniyorlar.
Esrarengiz
Ziyaretçiler
Bender,
ilginç buluslarini kendisine ait olan Uzay Haberleri gazetesinde yayimlamak
istiyordu. Ancak daha önce bir meslektasinin fikrini almak istedi ve
hazirladigi raporu arkadasina gönderdi. Bir kaç gün sonra siyah elbiseliler
geldi.
Yatak
Odasinda Üç Kisi
Bender,
yatak odasinda üç gölgeyi andiran yabancilari farkettiginde yari uykulu
yatiyordu. Sekiller belirginlesti. Hepsi de siyahlar giymislerdi. Fötr
sapkalarinin disinda halleri ürkütücüydü. Sapkalarinin gizledigi yüzleri
seçilmiyordu. Bender'in içini bir korku kapladi. Bender, o ani söyle anlatiyor:
"Gözleri
aniden el feneri gibi parladi ve bana dikildi. Büyük bir aci vererek sanki
gözlerimden girip ruhumu yakmak istiyorlardi. O zaman anladimki, telepatik
olarak bana bir mesaj vereceklerdi."
Çok
Korkmustu
içlerinden
birinin elinde Bender'in raporu vardi. Önce raporda yazilanlarin dogru oldugunu
söylediler. Hatta bazi tamamlayici bilgiler de verdiler. Fakat Bender o kadar
korkmustu ki, siyahli adamlarin istegine uyarak hem büroyu hem de gazeteyi
kapatmayi kabul etti.
Herkes
Saskinlik içinde
Bender'in
öyküsüne bir çok kimse inanmadi. Bütün dost ve meslektaslari büyük bir saskinliga
düstüler. içlerinden yalniz biri, Gray Barker, "Uçandaireler Hakkinda Çok
Sey Biliyorlardi" adli bir kitap yayinladi. Daha sonraki yillarda ise
Bender de arkadaslarinin israrlarina dayanamayarak "Uçandaireler ve Üç
Adam" adli bir yazi yazdi. Bu garip yazida uzaylilardan, uçandairelerden
ve ANTARTiKA daki uçandaire üslerinden söz ediliyordu.
Dünyanin
Baska Yerlerinde de Var
inandirici
olsun olmasin, Bender'in üç yabancidan söz eden öyküsü arastirmacilar için çok
önemli bir hareket noktasi oldu. Çünkü Bender'den hiç haberi olmayan baska
kisiler de benzeri olaylari yasadiklarini öne sürüyorlardi. Uçandaireleri gören
veya bu konuya ilgi duyan baskalari, siyah elbiseli kisiler (SEK)
tarafindan ziyaret edilmislerdi. Çogunlugu Amerika'da olmasina ragmen isveç,
italya, ingiltere ve Meksika'da da benzeri olaylar yasanmisti Uçandairelerin
geçmisi kadar SEK'lerin varligi da çok eski zamanlara uzaniyor.
SEK'in
ÖZELLiKLERi
Tipik bir
SEK olayinda su özelliklere rastlaniyor.
1-SEK'ler, uçandaireleri gören veya inceleyen kisilere
gidiyorlar.
2- Bu ziyaretler, olayin herhangi bir yolla topluma
açiklanmasina zaman birakmayacak kadar kisa bir süre içinde gerçeklesiyor.
3- Ziyaret edilen kisi çogunlukla kendi evinde ve yalniz
oluyor.
4- Ziyaretçiler çogunlukla 3 kisi olarak ve siyah bir
araba ile geliyorlar. Arabanin modeli Cadillac. En son model olmamakla beraber,
sanki yeni alinmis kadar temiz ve bakimli. Plakasi tespit edilip de
arastirildiginda, hiçbir yerde kayitli olmadigi görülüyor.
5- Ziyaretçiler çogunlukla erkek. Çok seyrek olarak
aralarinda sadece bir kadin oluyor. Giyimler sanki CIA veya gizli örgüt
üyelerini animsatacak sekilde:
Siyah takim
elbise, siyah sapka, siyah çorap ve ayakkabi, siyah kravat ve daima beyaz bir
gömlek. Son derece temiz ve bakimlilar.
6- Yüzleri çogunlukla dogululari andiriyor. Çekik gözlü,
yanik veya koyu derili, ciddi ifadeli.
7- Hareketleri sert ve beceriksiz.
8- Genel tutumlari ciddi, resmi, soguk ve ürkütücü.
Dostça bir sicakliktan eser yok, insan görünümünde....
9- Bazi SEK'ler, istenildiginde gerçekle ilgisi olmayan
kimlik ve görev karti gibi belgeleri de çekinmeden gösteriyorlar.
10- Konusmalar bazen sorgu, bazen de uyari niteligi
tasimasina ragmen, biraktiklari etki sanki herseyi önceden bildikleri seklinde.
Vermek istedikleri mesak çok açik ve kesin dille anlatiyorlar. Örnegin:
"Tekrar
bay Smith, çok dürüst olmadiginiz inancindayim" veya " Bu raporu
postalamaniz büyük bir akilsizlik olurdu bay Veich" gibi. Konusmalar
çogunlukla, görünenlerin kimseye anlatilmamasi veya yapilan arastirmalarin
durdurulmasini saglayici uyarilarla sonuçlandiriliyor.
11- SEK'ler, geldikleri gibi beklenmedik bir anda
gidiyorlar..
Kaynaklar:
Alıntı:
http://www.bilinmeyen.com
Yazıların
bir kısmı Bilinmeyen Ansiklopedisinden derlenmiştir.
http://www.ufonet.be/kutuphane.htm
zamandayolculuk.com