29 Eylül 2014 Pazartesi

Zihin Kontrolü - Prof. Dr. Nevzat Tarhan



Dünya istihbarat örgütlerinin karşı tarafı yönlendirmek için psikolojik operasyon yapabilmeleri en önemli hedefleridir. İstihbarat örgütleri özellikle CIA ve MOSSAD bu konuya büyük önem vermektedirler. Bir Çin atasözü vardır, “Yüz savaş kazanmak hüner değil, hüner savaşmadan güvenliği sağlamaktır.”

İstihbarat örgütleri bu konuya bilimsel olarak eğitilmektedirler. Sürekli çalışmalarla yeni yollar araştırmaktadırlar. Bugün MOSSAD’ın CiA’dan daha başarılı operasyonlar yapmasının iki nedeni vardır. Birincisi, Tevrat’ta Musa Peygamber’e Kenan ilinde casusluk yapmasının emredilmesi. İkincisi de, ideallerinin yüksek fakat güçlerinin az olması ve dünya bilim çevresinde önemli etkinliklerinin olmasıdır.

Tarihte buna örnekler var mı?

Bilinen ilk ve en önemli psikolojik operasyon örneği Hasan Sabbah’tır. Haşhaşi Tarikatı da denilen bu örgütlenmede kişiler Haşhaşın etkin maddesi eroinle keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılıyor. Hasan Sabbah’a itaat ederlerse hep böyle yaşayacaklarına inandırılıyorlardı. Böylece intihar saldırılarını zevkle yapıyorlardı.

1937′de Stalin’in Halk Mahkemelerimde davalıların itiraflarında bazı kimyasallar kullandığı bilinmektedir. Hatta Macaristan Kardinali’nin de bulunduğu bir davada davalılar devlete karşı bir tutum aldıklarını birden itiraf etmişlerdi.

Peki durum ahlâki midir?

Kesinlikle değildir. Mamafih, Dünya Af Örgütü 1992 yılında bir rapor neşretti. Bu durum “İnsanın zihni yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi hedefleyen sorgulama prosedürü ahlâki suçtur denildi. Fiziksel işkence sınıflandırması kadar insanlık dışıdır” düşüncesi benimsendi.

Hangi yöntemler uygulanıyor?
Klasik yöntem; psikolojik faaliyet, propaganda ve beyin yıkama yöntemidir. En sık kullanılan yöntem; kimyasal maddeler kullanılarak kişinin düşüncesini etkilemektir. Son yıllarda üzerinde çalışan ve durulan yöntem ise elektronik implantlar yerleştirilerek kişinin beynini uzaktan kumanda ile yönetme çabalarıdır.

Elektronik yöntemlere geçmeden önce kısaca kimyasal yöntemlerden söz eder misiniz?

Zihin kontrolü deneylerinde ilk kullanılan madde LSD idi. LSD psikokimyasal bir maddedir. Alan kişide olağanüstü psikolojik değişimler olur. Halüsinasyonlar görür, canlı, neşeli, güçlü duygu, düşünme ve davranışlar içerisine girer. Bu madde beynin ön bölgesinde DOPAMİN isimli zevk maddesini aşırı salgılamaktadır. Bu maddeyi alan bir kişi inandığı konuda olağanüstü eylemler gerçekleştirebilmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nda hem Hitler hem Amerikan ordusu “Amphetamin” isimli uyarıcı kimyasalı kullanarak askerlerin savaş gücünü arttırmayı hedeflemişlerdir. Hatta Hitler’in milyonlarca psikoaktif madde kullanarak ordusunun hareket kabiliyetini çok hızlı hâle getirdiği bilinmektedir. İçkisine LSD veya uyuşturucu katan kişilerin kolay intihar ettikleri ve kolay insan öldürdükleri bilinen gerçeklerdir. Bu konu da ABD’de gönüllüler, siyahlar ve eşcinseller üzerinde ilginç deneyler yapılmıştır. Deney yapılan kişilerde akıl hastalıkları, yaşayanlarda da erken bunama, erken yaşlanma gözlemlenmiştir. Bu konuda Dr. Armen Victorian’ın kitabında ilginç kaynak ve bilgiler mevcuttur. Kitabın ismi “İnsan Davranışının Manipülasyonu, Beyin Kontrolüdür.” Bu kitap Timaş Yayınları arasında tercüme edilerek yayınlanmıştır.

Psikiyatride tedavi amacıyla kullanılıyor mu?

Kişiyle güven ilişkisi içinde psikoterapödik ilişki kurulabilirse bilinçaltı duygular, eğilimler, hatıralar, şartlanmalar ortaya çıkarılır.

Psikiyatrik uygulamada tanı ve tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Narkoanaliz olarak tanımlanan bu yöntemde kişiye damardan kısa süre etkili barbibüratlar verilir. Kişi uyku uyanıklık arası bir boyuttadır. Bilinçaltının üstündeki baskılar aralanır. Kişiyle güven ilişkisi içinde psikoterapödik ilişki kurulabilirse bilinçaltı duygular, eğilimler, hatıralar, şartlanmalar ortaya çıkarılır. İlaçlı hipnoz da denilebilen bu yöntem kişinin bilinçaltı çatışmalarını analiz edip onun tedavisini gerçekleştirmek için kullanılır.

Hipnozla beyin yıkamak mümkün müdür?

Hipnoz bilimsel bir yöntemdir. Kişi hipnotik uykuya geçtiğinde vücut ve beyin uyur, fakat terapistle, kişi arasında seçici bir algılama alışverişi kanalı açılır. Böylece kişi yönlendirilir, düşünceleri, duyguları değiştirilebilir. Psikiyatride hastalıklı düşünceleri yok etmek, sağlıklı düşünceler kazandırmak, ego gücünü arttırmak için bu yöntemi kullanıyoruz. Her bilimsel yöntem gibi hipnozda gösteri malzemesi veya siyâsî amaçla kullanılabilir. Hipnozda ilk şart iki tarafın birbirine güvenmesidir. Daha sonra konsantrasyon gücü artırılır, uygun telkinde bulunulan kişi geçmişine götürülebilir, beyni yıkanabilir, yanlış şeylere inandırılabilir. Ancak kişiye hipnozda istemediği şeyi yaptıramazsınız. Bazı kişiler telkine çok yatkındır, kolaylıkla girerler. Fakat obsesif ve paranoid denilen güvensiz özelliği fazla olan kişileri hipnotik transa geçirmek çok güçtür.

Elektromanyetik etkileme mümkün müdür?

Evren “Radiant Enerji” denilen bir enerjiden oluşur, gördüğümüz spektrum bir dalga boyudur. Morötesi ve kızılötesi dalga boylarını göremeyiz. Ancak röntgen filmlerinden, termal kameralara, yeraltı su havza haritalarına kadar birçok alanda kullanılır. Her elektrik kaynağı bir radyasyon neşreder. Bazı radyasyonlar iyonlama yaparak hücre ölümlerine yol açar. Hidrojen atomu frekansına uygun mikrodalga ile MR gibi beyin tomografileri çekilir. Mikrodalga fırınlarda ışınların camı geçerek tabak içindeki suyu buharlaştırdığını biliyoruz.

Mikrodalga ile beyin kontrolü nasıl olur?

Mikrodalga ile uzaktan gürültü hissi oluşturmak mümkündür. Elektromanyetik ritmik vuruşlar kişinin başını elektrikli matkapla oyulduğu hissi uyandırabilir. Çok düşük frekans da (VLF), iyonlamanın olmadığı bir radyoaktivite ile baş ağrısı, çınlama, sinirlilik, depresyon, hâfıza kaybı hatta panik duygusu oluşturulabilir. Radyasyonun diş dökülmesi, kan kanseri, sakat doğumlara neden olduğu bilinmektedir. İyonlanmanın olduğu radyasyonlar X ışınları Radyum gibi kanser tedavisinde kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır. Bu ışınları uzaktan yönetmek mümkün olmamakta, fakat mikrodalga kaynağını 1-2 km uzaktan bir hedefe yöneltmek mümkün olabilmektedir. Kötü niyetli kişilerin elinde korkunç bir silah haline dönebilen bir teknoloji insanlık dışı amaçlarla kullanılırsa insanlığın sonu olur.

Elektronik parça yerleştirmek mümkün mü?

İnsan davranışını kontrol etmek isteyenler hayvan deneylerinde bunu gerçekleştirmişlerdir. FM radyo kanalı ile sinyaller alabilen ve nakledebilen minyatür elektrotlar hayvan kafasına yerleştiriliyor. Maymunda cinsel saldırganlık, boğada âniden durma komutu verme deneyleri başarılı oldu. Yunus balıkları yönetilebildi. ABD’de beynin elektronik uyarılması zihinsel özürlülerde ve eşcinsellerde araştırılmıştır. James Olds isimli araştırmacı beynin hipotalamuş bölgesine elektronik implant yerleştirerek eşcinselleri kontrol etmeyi başardı. Hastalarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturarak davranışlarını ödüllendirdi veya cezalandırdı. Zihinsel özürlülere de benzer deneyler yapıldı. Bu çalışmalar çok tartışıldı. Bilimin iyiliği değil hastanın iyiliği ön planda tutulması etik kuralına göre çalışmalar durduruldu. FM radyo kanalında sinyaller alabilen ve nakledebilen bu uzaktan beyin elektronik uyarılması ateşli tartışmalara konu oldu. Hatta Fransa’da her doğan çocuğa kimliğini belirtir elektronik parça yerleştirerek ömür boyu nerede olup olmadığını izleyebiliriz tezi bile ortaya atıldı. İnsanın robot gibi tuşlarla kontrol edilmesi çok tehlikeli bir gelişmeydi. Elektronik implantı (Stimoreceiver) bulan Dr. Delgado beynin amigdal ve hipokampus gibi alanlarını canlandırarak neşe, tuhaf duygu ve renkli görüntü gözlemlediğini kayıt ederek, kitabında açıkladı. Radyohipnotik beyinlerarası kontrol projesi elektronik hipnoz yapmayı amaçlamaktadır. Bu projede kişiye istemediği şeyler yaptırmak mümkün hale gelecektir. Tuşlarla kontrol edilen insana ne yaptırılmaz ki! Elektromanyetik enerjinin biyolojik bilimlerde kullanılması yeni bir gelişme midir? Bugün psikiyatride beynin ürettiği sinyalleri kaydederek beyin fonksiyonel görüntülemesi yapılabilmektedir. Klasik EEG’nin bilgisayar devriminden sonra analog sinyallerin sayısallaştırılması ile beyin haritası çıkarılıyor. Beynin hastalıklı çalışan alanlarını görüntüleyebiliyoruz. Tanı ve tedaviyi güçlendirmek için işe yarayan bir yöntemdir. Hatta ilaç tedavisinin biyo yararlılığını hasta izlerken görselleştirmiş oluyoruz. Elektromanyetik enerjinin tedavide kullanımı yeni gelişmelerdendir. TMS denilen bir yöntem ile ilgili araştırmalar hâlen sürmektedir. Beynin ön bölgesine elektromanyetik uyarı vererek depresyonu tedavi etme projesi elektroşok tedavisine alternatif olarak işe yarayacak gibi görünmektedir.

Bir de duyu ötesi algı var. Bu konuda neler söyleyebiliriz?

Birleşik Devletler parapiskolojik araştırmalara büyük bütçeler ayırmaktadır. Beş duyuyu kullanmada insanın geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında bilgi edinmesi çok ilgi çeken bir konudur. Telepati, Duru görü (Clair-voyance), Altıncı his de denilen bu algılama biçimi hakkında şu anda bilimsel çalışmalarda sağlam deliller yoktur. Sesin, elektromanyetik frekansın, lazerin varlığı başka dalga boylarının varlığına kanıt olabilmektedirler. Zihni kontrol etmenin, ikizlerin, anne-çocuk arasındaki uzaktan duygusal etkilenmelerin nasıl olduğu henüz çözülemedi. Rüya laboratuvarlarında telepati yolu ile kavram ve imaj uyandırdığının gözlemlenmesi elektronik psikiyatri açısından devrim niteliğindeki çalışmalardır. Duru görü veya beden dışı sezgi denilen bir yöntemde de bazı denekler odada gizlenmiş nesnelerin yerini tespit etmeyi başarabiliyorlar. “Remote Vievving, remote sensing” denilen uzaktan görme ve hissetme özelliği olan insanların bunu nasıl başardıkları bilimsel ilgi alanına girmektedir. Uzaktan görüşün elektromanyetik işleyişi çözülebilirse insanlığın kaderi etkilenecektir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; insanın zihninin uzaktan kontrol edilmesi dünya için sosyal ve politik etkileri çok fazla konuşulacağı gelişmeleri getirecektir.

LAB MEDYA/EKİM 2013

Walter Scott' tan öz düşünce sürecinin dışına çıkmamakla ilgili



Bir ana planım var ama elime alır almaz kalemin kağıdın üstünde hemen koşmaya başlayıvereceğini biliyorum. Onun için düşüncemin etkisine girerek yazıp yazmayacağımı anlamak için durumu kaç kez denetledim.

Ruhun Güçleri - Leon Denis - sy: 41

Kuran, İncil, Tevratın Sümer deki Kökeni - PDF

Eski Mezopotamya İnanç Sisteminin Yunanlılara Etkisi (İstar-Aphrodite örneği) - PDF

Dedublüman nedir?






Dedublüman ruhçulukta, bedenli bir varlığın, bedenindeki maddelerin bir kısmını demateryalize edip, onları istediği bir biçime sokarak, başka yerlerde ortaya çıkarması” olarak tanımlanır. Daha açık bir deyişle kişinin, aynı anda iki ayrı yerde biri yoğun, diğeri süptil maddelerden oluşan iki bedene sahip olmasıdır.

Süptil maddelerden oluşmakla birlikte, dedublüman fenomeninde bu ikinci beden herkesçe görülebilir, hatta elle tutulabilir derecede yoğunlaşmış durumda olur. Teozofik terimle bu, astral bedenin yoğunlaşmış halde görülmesi olarak da tarif edilebilir. Klasik spiritüalizmin dedublüman fenomenini perisprinin yoğunlaşması olarak açıklamasına karşın, neo spiritüalizm dedublüman fenomeninin perisprinin bir faaliyeti sonucunda olduğu, fakat olayda söz konusu olan bu ikinci bedenin (dublenin) perispri olmadığı görüşündedir. Dedublüman olaylarına en sık, sufilerde rastlandığı ileri sürülür. Dedublüman bilokasyon fenomeninin bir türü olarak sınıflandırılır.

vikipedi

28 Eylül 2014 Pazar

Dünya dışı akıllı varlıkların hayvanlardan aldığı örnekler





1979 yılından 1992 yılına kadar olan birçok hayvan ölümleri raporunu inceleyen Linda Moulton Howe incelediği birçok raporda bu tarz ifadelere sıkça yer verildi. Yalnızca 1992 yılı hariç bu tarz olaylara her yıl sıkça rastlanmıştı.


25 Ocak 1992 yılında Oklahama yakınlarındaki Okemah kasabasında ölü halde bir başka inek bulundu. Hayvanın memesi kan kaybına sebebiyet vermeyecek bir biçimde çok titizce kesilmişti. Kasaba Şerifinin ölmüş hayvan üzerinde yaptığı incelemelerde göğsünden kalbinin de alınmış olduğu görüldü. Yapılan tüm incelemelere rağmen bu olaya da bir açıklık getirilemedi. Ve bu olay da diğer bir çok dosya gibi rafa kaldırıldı.


Şubat Cumartesi günü, MUFON Oklahoma araştırmacısı, ocak ayındaki kaçırılmalarla ilgili daha fazla bilgi toplayabilmek için Chuck Pine - Garfield, Kingfisher ve Grant Country Şerifleri’nin ofislerini dolaştı. Grant Country Şerifi Archie Yearick, kendisine o gün Kansas polisinden bulunan öküz cesediyle ilgili telefon geldiğini bildirdi.


MUFON dan gönderilen araştırmacı Chuck Pine gezisini kuzey sınırındaki kaçırılma vakalarının yoğunlaştığı yerlerdeki polis istasyonlarına doğru sürdürdü. Öldürülen hayvanlarının doku örneklerinden birer parça alan Chuck Pine, onları Federal Express’le Kolorado’da ki patolog ve hemalojist Dr. John Altshuler’a gönderdi. Dr. John Altshuler 1989 yılından beri bu tür kaçırılmaları ve ölümleri bilimsel olarak incelemekteydi. Tıbbi incelemeleri sonucunda dokulardaki hücrelerin yüzlerce derecelik aşırı ısıyla değişime uğradıklarını ve böylece kesimlerin gerçekleştiğini tespit etti. 11 Şubat 1992’de El Reno’nun 10 mil uzağındaki Calument, Oklahoma’dan 2 kaçırılma ihbarı daha geldi.


Bu olayın hemen ardından bulunan cesetlerden birinin dilinin kesilmiş, üreme organının kansız bir biçimde alınmış olduğu tespit edildi. Bu vakalarda da diğerleri gibi kan izine asla rastlamadı. 9 Mart’ta yine Okemah’ta bir inek, memesi kansız bir şekilde kesilmiş olarak bulundu. Buna ek olarak ineğin sol tarafında büyük bir delik göze çarpmaktaydı. Kurşun deliğine benzeyen bu deliğin bir çıkışı ya da girdiği bölgeye saplanan bir mermi çekirdeği yoktu. Delik adeta lazerle açılmış gibi gözükmekteydi. Deliğin etrafındaki kararmalarda buranın aşırı ışı ile ustaca açıldığını açıkça göstermekteydi. Mart’ta, Benton Kasabası şerif vekili Danny Varner, Hiwassc yakınlarındaki bir çiftlikte Bill Cowger’le buluşmaya gitti. 8 yaşındaki yaşlı ölü inek sağ tarafına doğru yerde yatmıştı. İneğin gözleri ve dili alınmış. Arka bacaklar arasındaki 20-30 inçlik bir deri parçası, memeyle birlikte alınmıştı. Fakat kesim sırasında kas dokusuna dokunulmamıştı.


Çavuş Varner’in olay ile ilgili soruşturma raporu ;


Dil çok keskin bir aletle, ön dişin 6 - 8 inç gerisinden kesilmiştir. İneğin sol gözü alınmış, memesi ve derisi yine çok keskin bir aletle kesilmiştir. Karın kısmında bir hasar yok. Bu işlemler bir cerrah tarafından yapılmış gibi görünüyor. Yerde ineğin mücadele verdiğiyle ilgili bir belirti ya da her hangi bir parmak izine rastlanmadı. İneğin çevresinde hiçbir kan izine rastlanmadı. Aynı tür olaylar Missouri ve Kanada’da da sıkça rastlanmıştır.”


Kaçırılma olayları yalnızca sığır, inek ve atlarla sınırlı değildir. Kedi, köpek, koyun gibi daha bir çok hayvan da aniden ölü olarak bulunmuştur. 1970’lerde, Kanada, Kaliforniya ve Teksas’da bu olaylara çok sık rastlanmıştır. 15 Mayıs 1992’den itibaren, Vancouver ve İngiliz Kolombiyası’nda sayısız kesilmiş halde kedi cesetleri bulunmuştur.

Dünya dışı varlıklarca kaçırılmış bir kişi olan olan Judy Doraty, 1973 yılında kahverengi ve beyaz bir buzağının sarı bir ışık huzmesi içinde göğer doğru yükseldiğini gözlemledi. Daha sonra, kaçırılma sırasında, kendini küçük, yuvarlak beyaz bir odanın içinde bulan Judy, buzağının gözünden, dilinden ve testislerinden alınan dokuların 2 küçük gri tenli büyük gözlü varlıklar tarafından test edildiğini gördü. Bu varlıkların elleri başparmaksız olup 4 uzun parmağı bulunmaktaydı. Sarı gözlü ve dikey gözbebekleriyle kediye ya da yılanı anımsatıyorlardı.


Öldürülen hayvanlarla ilgili olan bu olayları bazı bilim çevreleri çok önemli bir işaret olarak görmemelerine rağmen, diğer birçokları hayvan cesetlerinin fotoğraflarını doğal olmayan olayların ‘bilimsel kanıtı’ olarak ele alırlar. 

Açıklanmayan bu tür ölümler için sorumlu tutulacak dünyasal bir neden bulunamaması bu durumu daha da açıklanamaz bir hale getirmekteydi.

internetten alıntıdır 

Tanrıların Arabaları - Erich Von Daniken - Türkçe belgesel - video

4,5 milyar yıllık dünya gelişimini 3 dakikada seyredin

Amsterdam Hollanda üzerinde UFO

Resim - Spiritüel evrim


Resim


27 Eylül 2014 Cumartesi

Enerji vampirleri hakkında



İnsanlarla ilişki kurmaya başladığımız anda birbirimizle eneri bağları oluştururuz. Bu görünmez bağlara, ben kanca adını veriyorum. Ve kancalar yoluyla birbirimizden beslenmeye başlarız.
 

Bizler sadece fiziksel bedenlerimizden ibaret değiliz. Vücudumuzun etrafında bir de enerji alanı vardır. Burası tıpkı ikinci bir beden gibi, etrafımızı sarar ve bize yaşam sevinci verir. Enerji alanını, fiziksel bedenimizi saran bir balona da benzetebiliriz. Bu alanda bulunan enerji, kişiye özgüdür. Herkesinki farklıdır, çünkü kişinin duygu ve düşünceleri, korkuları, endişeleri önyargıları, ya da yaşam şekli ile biçimlenmeye başlar.
 

İki insanın ilişki kurmaya başlamasından itibaren enerji alanları arasında gözle görünmeyen bir bağ oluşur. Örneğin, bir aşk ilişkisi yaşamaya başlayan kadın ve erkek arasındaki enerji balonları, görünmeyen kancalarla birbirine bağlanır. İşte o dakikadan itibaren, artık iki kişinin duyguları, düşünceleri, korkuları birbirine akmaya başlar.

Kancalar, en kolay seks ilişkisinde oluşur.
 

İki kişi bedenlerini birbirine açtığı andan itibaren, duygusal yapıları birbirlerine akmaya başlar. Çünkü o enerji alanları, korkular, endişeler, hatta yaşam dersleri ve bilinçaltı kalıplarının verdiği huzursuzluklardan oluşmaktadır. Aynı şekilde, olumlu duygular, sevinç ve yaşam enerjisi de birbirine karışmaya başlar. Çok uzun birliktelik yaşayan çiftlerin, zaman içinde birbirlerine benzerlik göstermeye başlamaları dikkatinizi çekmiştir. İşte sırf bu yüzden, vücudumuzu kime açtığımız konusunda çok dikkatli olmalıyız.
 

İki kişi birbiriyle ilişkiye girdiği andan itibaren, enerji alışverişi başlar. Birbirlerine akıttıkları sevgi de bu kancalar yoluyla iletilir. Birbirine sevgi ve olumlu duygular hissettiren kişiler, karşısındakinin enerji alanını besler ve zenginleştirir. Ona ne kadar değerli olduğunu hissettirir. Böylece kök korkularımızdan biri olan başkaları tarafından onaylanma ihtiyacımız, değersizlik duygumuz yok olur ve dengeli bir insan haline geliriz.
 

Ama ne yazık ki, insanlar bu dengeyi başkalarından aldıkları enerjiyle değil, kendi başlarına kurabilmek zorundadırlar. Birçok insan hayal edin. Herkesin birbiriyle ilişkisi olduğu için, arada pek çok kanca oluşacaktır. Bu insanlar birbirlerinden beslenmeye devam ederler. Buna yatay beslenme adı veriyoruz. Bu tarz beslenme, bizi başkalarına bağımlı kılar. Sevgilimize, kocamıza, çocuklarımıza, anne ve babalarımıza, bazı arkadaşlarımıza kendimizi bağımlı hissederiz. Artık onların sürekli bizi desteklemesini bekleriz. Bunu yapmadıkları zaman öfkeleniriz. Kırılırız. Hatta kimi zaman onların bizi beslemeye devam etmelerini sağlayabilmek için farkında olmadan duygusal oyunlar oynarız. Özellikle kontrolcü yapıya sahip kişiliklerde, bu tarz oyunlar daha belirgin olur.

Sevgilime bağımlı oldum.
 

Örneğin, bir kadın ve erkek birbirlerine aşık olurlar. Aşkın ilk günlerinde erkek kadını sık sık arar. Kadın bundan beslenmeye başlar. Erkeğin iltifatları, ilişkiyi rayına oturtana kadar onu el üstünde tutması, kadındaki değersizlik duygusunu azalttığı için, oluşan kanca görevini yapmaya başlar. Artık kadın bu yoğun ilgiden beslenmeye başlamıştır ve eğer hayatında değer duygusunu artırabilecek başka alanlar yoksa bir tür bağımlılık geliştirir. Bu tıpkı uyuşturucu almaya başlamak gibi bir şeydir.
 

Daha sonra erkek ilgisini yavaşlatmaya başlar. Bu hem erkeklerin hem de ilişkinin doğasında vardır. Erkek ilgisini normal boyutlara indirirken, kadın sebepsizce acı çekmeye başlar. Sürekli ilişkinin nereye gittiğini düşünür. Endişelenir. Üzülür.
 

Olumsuz duygu ve düşünceler başladığı andan itibaren, artık kanca ters yönde işlemeye başlamış, erkek kadının enerjisinden beslenir olmuştur. Kadının enerji alanı yavaş yavaş küçülürken, erkeğinki büyümeye başlar.
 

Aslında bundan kötü bir taraf yoktur. Hem kadın hem de erkek, bunu bilinçsizce yaparlar. Birbirini besleyebilmek çok güzel bir duygudur. Ama, çoklukla insanlar arasında bunun tersi de yaşanır. Birbirinin yaşam enerjisini çalan insanlar vardır. Üstelik enerji çaldıklarının farkında değillerdir, ama sonuçta kendilerini iyi hissedeceklerini bilirler. Karşısındakinin ruhsal ve duygusal durumunun ne olacağına aldırış etmezler.

Enerji vampirlerinin pek çok yöntemleri vardır.
 

Bunların en bilineni, karşısındaki kişiyi suçlu hissettirmektir. Bunun için bir insan diğerine bağırabilir, aşağılayabilir, alay edebilir, ya da kendisini acındırabilir. Sonuçta karşısındaki kişi kendisini suçlu hissederse yaşam enerjisi çalınacak, kendisini güçsüz ve yeteneksiz hissedecektir.
 

Bir başka yöntem, karşımızdaki insana sessiz ve mesafeli durmak, duygularımızı saklamaktır. Mesafeli durduğumuz zaman, karşımızdaki insan bizim ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü bilemez ve endişeye kapılır. Endişe ve huzursuzluk, yaşam enerjimizin karşımızdaki kişiye geçmesini sağlar.
 

Karşımızdaki insana aşırı sevgi vermek ve bunun karşılığını beklemek de bir çeşit enerji vampirliğidir. Kontrolcu kişiliklerin başvurduğu bu yöntem, anne çocuk ilişkilerinde ya da karı koca ilişkilerinde sıklıkla yaşanır.
 

Sonuçta, karşımızdaki kişiye olumsuz duygular yaşatıyorsak, onun yaşam enerjisini çalıyoruz demektir.

Peki, yaşam enerjimiz çalındığı zaman ne olur?
 

Genelde, yaşam enerjimiz küçüldüğünde, yaşamdan zevk alamayız. Günlük işlerimizi yapamaz hale geliriz, çünkü en ufak bir iş bile bize külfet gibi görünür. Sürekli bir can sıkıntısı duyarız. Yüreğimizde, sebebini bilmediğimiz bir ağırlık oluşur. Toleransımız azalır. Bir gün önce başkalarına dağıtacak sevgimiz varken, bir anda kendimizi dibe vurmuş gibi, sanki derin bir kuyuya inmiş gibi hissederiz. Artık başkalarına sevgi vermek yerine, onlardan beslenmeye çalışırız.
 

Bütün bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, kancalar sağlıklıdır ve insanların birbirine sevgi akıtabilmeleri için oluşurlar. Bu konuda neler yapılabileceğini, AŞK başlığı altındaki yazımda bulabilirsiniz.

Dikey Beslenmek
 

İnsanların başkalarına bağımlılık geliştirmemeleri ve başkalarından enerji çalacak yöntemlere başvurmamaları için, dikey beslenmeyi öğrenmeleri gereklidir.
 

Her insanın ruhu, çeşitli zenginliklerle doludur. Bu zenginlikleri, yaratıcılık alanlarımızı keşfederek bulabiliriz. 

Örneğin, bir ressam, resim yaparken kendisinden beslenir. Çünkü o sırada ruhundaki zenginlikleri ifade etme fırsatını bulmuştur. New York’ta yaşarken bir kanser hastamın takı yapmaktan hoşlandığını keşfetmiş ve kendisine her gün en az 1 saat bu işle uğraşmasını tavsiye etmiştim. Kendisine çok iyi gelmiş, adeta duygusal ve ruhsal bir terapi gibi iş görmüştü.
 

İnsanların kendilerini hiç korkusuzca, olduğu gibi ifade edebilmeleri, en büyük güç kaynağıdır. Bu, herkese tarif edilemez bir mutluluk ve doyum verir. Hayatımızda hobilerin yer alması, iste bu yüzden önemlidir.
 

Dikey beslendiğimiz sürece, ne başkalarına bağımlı yaşarız ne de yaşam enerjimizi çaldırırız.
 

En önemlisi de, hayatta verdiğimiz önemli kararlar hatalı olmaz. Doğru karar verebilmek için bağımsız ve mutlu olmalıyız. Özgür bir zihne ve duygusal yapıya sahip olmalıyız. Hiçbir şeyden korkumuz olmamalı. Başkalarını kaybetme korkusu, bağımlılıklarımızın ardındaki kök korkudur. Bilinçaltımızın derinliklerinde kaybetme korkusu olduğu müddetçe sağlıklı kararlar alıp uygulayabilmemiz hemen hemen imkânsız gibidir.

Gelin özgürlüğümüzü ele alalım
İlişkilerimizde kuvvetli taraf biz olalım


alıntı