28 Temmuz 2014 Pazartesi

Yaşam enerjisi ki ve aura

Yaşam enerjisi ki, enerji beden aura
 
Her yerde var olan ve bize yaşam gücü veren bu enerjiye, Çinliler Chi, Japonlar Ki, Hintliler Prana, Hawaililer Ti veya Mana, Kızılderililer Nayetoneyah yani Büyük Ruh, eski Mısırlılar Ka, İbraniler Ruah, Yunanlılar Pneuma, Tibetliler Lung Gom adını vermişlerdir. Bizde de buna can, ruh, nefs adı verildiğini söyleyebiliriz. Bu enerji canlıda ne kadar çok olur ve düzgün bir biçimde akarsa, canlı o kadar sağlıklı olur. Doğu’da binlerce yıldır, bu yaşam enerjisi üzerinde çalışmalar, nasıl arttırılacağı, en doğru ve etkili, ne şekilde kullanılacağı üzerinde, araştırmalar yapılmaktadır. Yoga, Kiko, Aikido, Qigong , Tai Chi, akupunktur, refleksoloji, shiatsu, değişik vücut masajları, değişik nefes alma teknikleri vs. bize yaşam enerjisini, nasıl en sağlıklı, doğru ve etkili bir biçimde kullanabileceğimizi öğretir.
Bu enerjiyi kimyasal olarak formüllerle ifade edemesek de, içtigimiz sudan, yediğimiz yemekten, soluduğumuz havadan alabilir, çevremizde yaşayan bitki ve hayvanlar aracılığı ile hissedebiliriz. Ki enerjisi, insanın aura denilen ölümsüz enerji bedenini doldurur. Aura için, canlı veya cansız varlıkların fiziksel bedenini saran, devamlı değişik renk ve frekansta elektrik akımları oluşturan, bir elektromanyetik alandır denebilir.
İnsanda değişik şekillere dönüşebilen bir enerji realitesi bulunmaktadır. Fiziksel, bio elektriksel, elektriksel ve bio enzim enerjiler karşılıklı olarak birbirine dönüşebilir. Her canlı hücre bir şebekeye bağlı olarak yaşar, bağımsız değildir. Bu şebeke yanlız kan dolaşımı ile ilgili veya kimyasal değil, aynı zamanda sinirlerimiz ile de ilgilidir.
Ölümlü ve ölümsüz bedenlerimiz arasındaki irtibatı, beyin dediğimiz organımızın sağladığına inanıyoruz. Beynimiz beslenme yolu ile aldığımız gıdaları, bir takım kimyasal reaksiyonlar sonucu bio elektrik enerjiye dönüştürüp, etrafında düşük voltajlı elektro manyetik alanlar oluşturur. Bu şekilde, beynin sahip olduğu hücre grupları arasında bio elektrik akım meydana gelir. Bilim, insan organizmasının yalnız moleküllerden oluşan, fiziksel bir yapıya sahip olmadığı, tüm kainatta olduğu gibi, bir enerji alanına sahip olduğunu doğrular. Sinir sistemimizi idare etmek için de kullanılan, bu bio elektrik akım ile beynimiz, bütün vucudumuzu kontrol eder, hücrelerimizi birbirine bağlar, bedenimizin bir bütün halinde çalışmasına sağlar. Bedenimizde hareket eden, beynin yaydığı bio elektrik akım, vücudumuzda elektrik ve manyetik alanlar oluşturup, dışarı doğru yayılan, elektro manyetik dalgaların meydana gelmesine ve çevremizde elektro manyetik alanlar oluşmasına sebep olur. Bu yayılan elektromanyetik dalgalar bedenimizdeki canlılığın sebebidir.
Bio elektriğin meydana getirdiği, elektro manyetik enerji alanımız, frekanslarına göre ısı ve ışık şeklinde hissedilebilir. Canlıları çepeçevre saran bu elektro manyetik enerji alanına kısaca aura denir. Ölüm halinde cansız beden, artık bio elektrik akıma sahip olmadığından, enerji bedende diyebileceğimiz aurası kendinden ayrılır.
Sağlıklı bir yaprağın aurasını Kirlian fotoğrafcılık tekniği ile incelersek, yaprağın çevresinde çok canlı ve parlak bir ışık görürüz, fosfor varmışçasına parlar, ancak yaprak koparılıp bir köşeye konulur ve ölüme terk edilirse, yaprağın aurasının parlaklığı yavaş yavaş kaybolur ve kuruması halinde tamamen yok olur.

Kirlian fotoğrafcılık tekniği adlı sistem, ultra hassas bir kamera yardımı ile Semyon Kirlian adlı bir Rus elektronik mühendisi tarafından 1936 da bulunmuştur. Bu teknik ile auranın bilimsel olarak gerçekliği kanıtlanmış, fotoğrafda görülebilmesine olanak sağlamıştır. Semyon Kirlian ve karısı, kullandıkları kendi buluşları fotoğraf çekme tekniği ile basit bir yapraktaki muhteşem kompleks reaksiyonları göstermeyi başarmışlardır. Bir gün resmini çektikleri iki ayrı yaprağa, çıplak gözle baktıklarında, farklılık görmemelerine rağmen, çektikleri fotoğraflarda yaprağın birinin çevresinde pürüzler, diğerinde çok muntazam bir enerji kalıbı gördüler, böylece yaprağın gözle göremediğimiz hastalık durumunu, kirlian fotoğrafı ile tesbit edebildiklerini anladılar. Sağlıklı bir yaprağın üzeri, bir iğne ile çizildiğinde bu kirlian fotoğrafında kırmızı bir leke olarak görülüyordu.
Bazı bilim adamları Sovyet Rusya ‘ya giderek orada Kirlianların çalışmalarını araştırdı ve insandan yayılan bio elektrik akımın, bitkiler üzerinde yaptığı etkileri tespit etmeye çalıştılar. Bazı insanların ellerini, hasta bitkilerin üzerine koymasından sonra, bitkinin iyileşip düzeldiğini, bazı insanların ellerinden yayılan enerjinin ise bitkilerin ölmesine neden olduğunu gördüler.
İnsanların psikolojik durumları , diğer insanlarla münasebetleri , olaylara ve kişilere karşı tepkileri kirlian fotoğrafları ile görüntülenebilmektedir. Birbirine karşı sıcak ve samimi duygular besleyen iki insanın yaydığı dalgalar birbirlerine doğru uzanır ve bazen birbirleri içine girerler. Tersi durumda birbirlerine düşmanlık duyguları hissetmekte olanlarda da bu dalgalar aniden kesilmekte aralarında bir boşluk oluşmaktadır. Aşırı öfkelenmelerde mavi beyaz koronanın içinde kırmızı bir leke meydana geldiği keşfedilmiş, ölüm halindeki insanlarda, bedenin dışına kıvılcımlar ve alevler fışkırdığı, tam ölüm sonrasında ise bunların tükenerek dindiği ve belli bir müddet sonrada kaybolduğu, kirlian fotoğraflarıyla tespit edilmiştir. Bir mıknatıstan yayılan elektromanyetik alanları çıplak gözle görmemiz mümkün değildir, ancak demir tozları ile bu manyetik alanın ışıma çizgilerini, çok güzel bir şekilde görebiliriz. Bu da göremediğimiz bir şeyin yok olmadığına güzel bir örnek teşkil eder. Kirlian fotoğrafları normal gözümüzle her zaman göremediğimiz, enerji ile ilgili bazı olayları, enerji bedenimiz auramızı bize görünür kılar.
Ancak aurayı güçlendirmek ve korumak, onu görmekten çok daha önemlidir. Auranızın canlılığını artırmayı öğrendikçe, yapmayı planladığınız şeyler için daha çok enerjiye sahip olursunuz. Auranız ne kadar güçlüyse, dış güçlerden o kadar az etkilenirsiniz. Auranızı güçlendirmek için şifa çalışmaları, dua, meditasyon, yoga, reiki, tai chi veya aikido yapabilirsiniz. Yanınızda değişik kristaller taşımak da faydalı olabilir. Sizi mutlu eden hafif bir müzik, sevdiğiniz kişilerle sohbet, mutlu bir ortam veya güzel bir koku da aurayı güçlendirmekte etkilidir.
Evren sahip olduğu elektro manyetik alanı, ona kaynaklık eden canlı ortadan kalksa bile, kısa bir süre bünyesinde barındırır. Bu da yine Kirlian fotoğrafçılık tekniği ile ve deneyler sonucu tesbit edilmiştir. Koparılan bir yaprağın, sanki koparılmamış gibi kısa bir müddet sonra bile, eski bulunduğu dalda enerji alanı, yani aurası görüntülenmiştir. Atomik yapısı olan her madde bir auraya, kendisini çepeçevre saran bir enerji alanına sahiptir. Canlı maddelerin atomları, cansız maddelerin atomlarından çok daha fazla hareketlidir ve titreşimleri daha yüksektir. Bu sebeple insanların, hayvanların ve bitkilerin, enerji alanları, yani auraları, cansız maddelere kıyasla çok daha kolay hissedilip, görülebilir.
İnsandaki elektro manyetik alanın yaydığı akım, fiziksel bedenle sınırlanmamıştır, bir bedenden diğerine akış yapılabilir. İnsanla da sınırlı değildir, hayvanlar ve bitkilere de akabilir. Şifacılık çalışmalarındaki başarılı enerji transferini, bu teori oldukça güzel açıklar. Her aura kendine özgü bir titreşime sahip olup, diğer auralar ile etkileşim halindedir. Etkileşim ne kadar uzun süreli ve samimi olursa enerji alışverişi o kadar büyük olur. Aura ve auradaki değişiklikler, bireyin fiziksel, duygusal, mental ve ruhsal özelliklerini yansıtır.
Aura, insandaki değişik fiziksel ve ruhsal durumlara göre farklı renklerde olabilir. O andaki fiziksel ve ruhsal durumunuz, auranızın görülen renk ve yoğunluğunu etkilemektedir. Aura sabah saatleri daha normal ve geniş görünüme sahiptir. Ve bu durum günün ilerleyen saatlerine doğru azalmaktadır. Gün içinde yaşanılan her olay, insan aurasını olumlu yada olumsuz yönde etkilemektedir. Akşam saatlerinde stresli geçen bir günün yorgunluğu ile azalmış ve düzensizleşmiş insan aurasını, 15 dakika – yarım saatlik bir meditasyon veya şifa çalışması sonrasında düzeltebilmek mümkündür.
Petek Kitamura

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder